Öncelikle hoş geldiniz. Umarım severek okursunuz. Şimdiden iyi okumalar.
~Nisan 2024 ~
Gökyüzü her zamanki gibi uçsuz bucaksız bir şekilde tüm ihtişamıyla önümde duruyordu. Dalgaların kıyıya vururken çıkardığı sesler ve elimin altında yumuşak bir his veren kum taneleri. Hiçbiri iyi hissetmeme sebep olmuyordu. Cebimden çıkardığım paketimden bir dal sigara alıp yakarak kendimi zehirlemek için alev almasını sağladım. Derin bir nefes çektiğimde göğsümde bir sancı hissetmiştim. Biraz önce yediğim dayağın etkisidir, diye düşündüm. Bunu düşünmek yüzümde garip bir gülümseme oluşmasına sebep olurken patlayan dudağım gülümsememi kesip acıyla inlememe sebep olmuştu.
Sahilde birkaç tane arkadaş grubunun ettiği sohbetleri ve attıkları kahkahaları duyabiliyordum. İnsanların neşeli kahkahalarını duymak sinirimi bozuyordu. Yirmi beş yıllık hayatımda belki de hiç böyle düşünmeden gülemiştim. İsterdim ama. Ben de onlar gibi dertsiz ve rahat bir hayat yaşayarak mutlu olmayı çok isterdim.
Ben sadece basit bir insanım. Okula gitmek yerine iş hayatına atılması gereken basit bir insan. Karanlık bir geçmişim de var ama onu geride bırakmış olmayı umuyordum. Fakat sanırım bazı şeyler geride kalmıyordu. Siz ölene kadar yakanıza yapışıp ne zaman rahat bir nefes alsanız boğazınızı daha da sıkıyorlardı.
Cebimde titreyen telefonumdan kaynaklı yüzüm asılmıştı. Chan bardan çıktığımdan beri belirli aralıklarla arıyordu. Açmadığım için de küfürlü mesajlar atıyordu. Yine reddetmek için telefonu elime aldığımda ekrandaki Bay Bae yazısını gördüm. Benimle konuşalı daha iki saat olmuştu. Neden arıyordu ki?
"Efendim Bay Bae."
"Teklifimi düşündün mü, Know?"
"Bay Bae bana bir teklifte bulunmadınız ki? Beni açık açık tehdit ettiniz."
"Hala çok zekisin, Know. Neden barmenlik yaptığına asla anlam veremiyorum. Neyse cevabın ne?"
"Seçme hakkım var mı?"
"Var tabii ki, seninle yıllarımızın hukuku var. Fakat seçeneklerden birinin sonucunun hoşuna gideceğini sanmam."
"Anladım yani seçme hakkım yokmuş."
"Tamam o zaman. Doğru bir karar verdin. Ben sana detaylar belli olunca bilgi vermesi için Jake'i göndereceğim."
"Tamam Bay Bae."
Ve telefonu yüzüme kapattı. Sanırım artık bu hayattan sıkıldım. Zaten çok da parlak bir hayatım yok. Bazen diyorum işte bitse her şey daha mı iyi olur? Bugün bardaki kavgada dedim ki bırak Minho, öldürene kadar dövsünler. Öldürene kadar dövsünler ki her şey son bulsun. Koşmayayım. Artık çabalamayayım. Dinlenirim belki.
"Ne düşünüyorsun?"
Duyduğum sesle yüzümü başımda dikilen çocuğa çevirdim. Öylece yüzüme bakıyordu.
"Anlamadım, pardon."
Yanıma oturup bakışlarını okyanusa çevirdi. Ben ise karışmış kafamla yanımda oturan çocuğa bakıyordum. Bakışları elimde tuttuğum sigaraya kaydı.
"Bana da verebilir misin?"
"Şeyy... tabii verebilirim."
Paketimden bir sigara çıkarıp çocuğa uzattım. Hafifçe gülümseyip "Yakıp verebilir misin?" dedi.
Anlamamıştım ama sorgulamadan sigarayı yaktıktan sonra uzattım. Titrek parmaklarıyla sigarayı eline alıp bir süre sadece izledi. Sigarayı dudaklarına götürürken ben de onu izliyordum. Derin bir nefes çektikten sonra öksürmeye başlamıştı. Elimi sırtına koyup nazik bir şekilde birkaç kez vurdum. Madem sigara içmeyi bilmiyor neden sigara istiyordu ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu / Minsung
FanfictionCam gibi berrak bir gökyüzünün altında tanışmıştı Minho ve Jisung. "Ne düşünüyorsun?" diye sordu, Jisung. "Aslında pek bir şey düşünmüyorum. Yani içini karartmak gibi olmasın ama sen gelmeden önce ölümü düşünüyordum." "Vay be. Derin konular diyorsu...