09. Küçük Kuzu

49 9 19
                                    

Sessizlik... Kocaman bir sessizlik. Gözlerimi yavaşça araladığımda kendi evimde olmadığımla yüzleşmem çok kısa bir vaktimi almıştı. Aslında ben sessizliğe alışkındım. Kulakları sağır eden bir sessizliğe. Fakat bu birkaç günde hayatıma giren neşeli gürültü şu an yokluğunu hissettiğim bir hale bürünmüştü. Yatakta hafifçe gerinerek kendimi iyice açmaya çalıştım. Hiçbir zaman öyle uyandırılması zor biri olamadım. Zaten çoğu zaman diken üstünde uyuduğum uykularım derin ve huzurlu uykularımı neredeyse unutturmuştu.

Yatakta doğrulup ayaklarımı aşağı sarkıttım. Jisung odada değildi. Her seferinde benden önce uyanmayı başarabiliyordu. Üstelik bu kadar gürültücü olmasına rağmen bunu beni uyandırmadan yapıyordu. Odanın içine yayılan ışıkla birlikte çevremi inceleme fırsatı bulmuştum. Dün gece pek bakma fırsatım olmadı doğrusu. Sadece yatağa girmiş ve hızlıca uyumuştum.

Odayı inceledikçe kendi gibi zarif bir odası olduğunu fark ediyordum. Yatağının tam karşısında ahşap bir çalışma masası ve muhtemelen istesem adam bile öldürebileceğim kalınlıktıkta bir sürü kitap vardı. Camın önünde kendine ait tatlı bir köşe oluşturmuştu. Minik bir sehpa yanında baya rahat gözüken siyah ahşap görünümlü bir sandalye, hemen yanında da elektro gitarı duruyordu. Bunu çaldığında komşuların ne düşündüğünü merak etmeden edememiştim.

Kocaman bir gürültü. Yine de bu gürültüyü düşünmek bile yüzümü gülümsetiyordu. Ayağa kalkıp odanın içinde gezerken etrafta hiç fotoğraf görememiştim. Ne kendisinin ne de ailesinin tek bir fotoğrafı bile yoktu. Belki de ailesini görmek iyi hissettirmiyordur diye düşündüm. Hiç ailemi kaybetmemiştim ama sürekli görseydim ben de iyi hissetmezdim sanırım.

Fotoğrafların haricinde duvarlarda asılı birkaç resim de gözümden kaçmamıştı. Kendisinin çizdiğine emindim ve hepsi birbirinden güzeldi. Benim aksime gerçekten ışık saçan bir çocuktu. Onun yeteneği resim çizmek, gitar çalmak falanken benimki hayatta kalmaktı. En iyi başardığım şey. Bu düzende hayatta kalmak.

Çalışma masasına doğru yürüdüm. Masanın üzerinde roman olduğunu düşündüğüm bir kitap vardı. Kitabın ön kapağındaki isminin üzerinde parmaklarımı gezdirdim.

Yaşamayı sevdirdikten sonra gidemezsin.

Muhtemelen bir aşk romanıydı. Kitabı elime aldığım sırada içinden bir kağıt düşmüş zeminde kayarak ayak ucuma gelmişti. Normalde kurcalamayı sevmem ama bakmak istemiştim. Yere eğilip ilgiyle çizimi elime aldım. Bir müddet inceledim. Bir hikayesi olduğu çok belliydi. Yani öylesine çizilmediği aşikar bir resimdi.

Sırtı dönük küçük bir çocuk vardı çizimde. Bir elinde kendi boyundan büyük bir gitar tutuyor ve önüne saçılmış çizim kağıtlarına bakıyordu. Çizimin hoşuma giden yanı çocuğun önünde duran her bir kağıt parçasında da başka çizimler olmasıydı. Kağıdı biraz daha kendime yaklaştırarak minik çizimleri de incelemek istedim fakat incelemek istediğim sırada odanın kapısı açılmıştı. Jisung gülümseyen yüzüyle odaya girdi.

"Bakıyorum uyanmışsın. Neye bakıyorsun öyle?"

Bakışları elimde tuttuğum kağıda dönünce mahcup bir şekilde gülümsemiştim. Eşyalarını karıştırıyor gibi gözükmem hoş değildi. Fakat Jisung bunu benim evimde bir rutin haline getirdiğinden çok da kızmaya hakkı yoktu. Yanıma adımlayarak çizimi elimden aldı.

"Ahh... buna mı bakıyordun? Saçma bir çizim işte."

Kağıdı kitabın içine geri koyarak rafa yerleştirdi. Normalde yaptığı çizimi incelemem hoşuna giderdi ama bu çizimi onun için özel olmalıydı.

"O çizimdeki küçük çocuk sen misin?"

"Neden sordun?"

"Yani elinde gitar önünde çizimler olunca sensindir diye düşündüm."

Kurt ve Kuzu / MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin