Evden çıkmış bara doğru yürüyordum. Tam önümde duran VIP araç bara gidemeyeceğimi açık açık gösterse de emin olmak için kapısının açılmasını bekledim. Kapı açılınca o alışkın olduğum korumalarla göz göze gelmiştik. Yarım bir tebessümle benim için boş bırakılan yere oturdum. Zaten kaç gündür Bay Bae'nin benimle iletişime geçmiyor olmasından anlamalıydım.
İlk zamanlar Bay Bae'nin malikanesine götürüldüğüm de başıma bir şey geçirilirdi ama sadece bir hafta içerisinde yanımda kimse yokken malikaneye gelmem, bundan vazgeçmelerine sebep olmuştu. Korumaların ikisini tanıyordum ama pek konuşkan olduklarını söyleyemem.
"Özlediniz mi beni?" Alaycı bir ifadeyle sormuştum.
"Bay Bae'nin özlediği kesin." dedi Jake. Kendisi Bay Bae'nin en eski korumalarından, aynı zamanda da yıllarca birlikte çalıştığım adamlarından biriydi.
"Ben sizi özlemedim ama."
"Barda adam dövmeye devam ediyormuşsun diye duydum. Bu işlerden pek uzaklaşamamışsın gibi."
Yarım bir şekilde gülümseyip Jake'e göz kırptım.
"Spor gibi düşünebilirsin. Biliyorsun kondisyon önemli."
Uzun bir yolculuğun ardından malikaneye ulaşmıştık. Bay Bae yer altında hatrı sayılır bir mafyaydı. Tabii beni de yıllarca yanında tutunca ismi Güney Kore'de her yere yayılmıştı. Hiç özlememiştim burayı fakat bazen bir şeylere dönmek için onu özlemeniz gerekmiyor. Birkaç güvenliğin yanından geçip üst kattaki odasının önüne geldim. Kapıda dikilen güvenlik beni görünce kapıyı sonuna kadar açmış bu sayede de Bay Bae'nin gülümseyen yüzüyle karşılaşmıştım.
Odaya girip selam verdikten sonra karşısındaki koltuğa oturdum. Elindeki sigarayı söndürüp oturduğu koltukta doğruldu.
"Bakın bakalım burada kimler varmış? Ne kadar zaman oldu seni burada görmeyeli?"
"Tam üç yıl."
"Uzun süre olmuş." Yarım bir gülüşün ardından sırtını tekrar sandalyesine dayadı.
"Biliyorum seninle bir anlaşma yaptık ve sen bu işi bıraktın ama bana lazımsın."
"Bu hiçbir zaman bitmeyecek değil mi? Ne zaman bana ihtiyacınız olsa yine beni zorla buraya getirteceksiniz."
"O zaman dua edelim de tekrar sana ihtiyacım olmasın."
Önüme bir dosya uzattı. Bu işi yapabilecek benden daha iyi adamları olduğuna emindim ama Know geri döndü ve benim yanımdayı göstermek istiyordu.
Elimdeki dosyayı kurcalamaya başladım. Kim Doyun isimli bir adama aitti. Mesleği, yaşı, medeni durumu gibi bir sürü gereksiz bilgi vardı. Ben küçük insanlarla uğraşmazdım. Neden bana bir iş adamının belgelerini veriyordu ki?
"Kim bu?"
"Onda bana ait bir şey var ve geri alman gerekiyor."
"Ne gibi bir şey?"
Birilerinin evine gizlice sızmak ve bir şeyler almak zaten uzmanlık alanlarımın başında geliyordu.
"Kızını kaçıracaksın."
Ne! Tabii ki böyle bir şey yapmayacaktım. Benim bunu yapabileceğimi düşünmesi bile fazlasıyla gülünçtü.
"Hayır yapmayacağım. Ben masumlara zarar vermem."
Dosyayı masaya vurup ayağa kalktım. İsterse beni çekip vurabilirdi. Yine de kimsenin çocuğunu falan kaçırmayacağım. Kötü şeyler yapmış olabilirim ama o kadar da adi bir insan değilim. Arkamı döndüğümde kapının önünde duran iki koruma önüme geçmişti. Bakışlarım cüssesi baya sağlam olana kaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu / Minsung
Hayran KurguCam gibi berrak bir gökyüzünün altında tanışmıştı Minho ve Jisung. "Ne düşünüyorsun?" diye sordu, Jisung. "Aslında pek bir şey düşünmüyorum. Yani içini karartmak gibi olmasın ama sen gelmeden önce ölümü düşünüyordum." "Vay be. Derin konular diyorsu...