Küçücük haliyle nasıl bu kadar gürültü çıkarıyor olabilirdi? Üstelik uyuyana da asla saygısı olmadığı kesindi. Banyoda son ses açtığı şarkıya eşlik ederek saçını kurutması yüzünden uyanmak durumunda kalmıştım. Yatağın yanında duran telefonumu alıp saati kontrol ettim. Saat sabah 11'di. Ben bu saatte uyanık olmazdım. Oflayarak üzerimdeki yorganı kaldırıp banyonun kapısına dikildim. Dikilmesem yemin ediyorum daha iyi olurdu.
Kapı açık olduğundan uygun bir pozisyondadır diye düşünmüştüm fakat Jisung'dan bahsediyoruz, tabii ki böyle bir şey asla mümkün değildi. Beline bağladığı havlusu haricinde tamamıyla çıplak olan küçük arkadaşım aynanın önünde saçını kurutmakla meşguldü. Yüzümün hafif de olsa kızardığının farkındaydım ama erken uyandırılmamın verdiği sinirle arkamı dönmekten vazgeçmiştim. Çatılmış kaşlarımla yüzüne bakmayı sürdürüyordum. Kahküllerini geriye tararken kapıda öfkeli bir şekilde dikilen beni görmüştü. Fön makinesini kapatıp kocaman gülümsedi. Yüzsüz velet.
''Ah.. uyandırdım sanırım.''
''Sanırım mı? Bence uyanmam için çaba gösteriyordun.''
''Olabilir.'' Elindeki fön makinesini kenara bırakarak yanımdan geçip dolabımın önünde yerini aldı. Resmen izin bile almadan şu an dolabımı karıştırıyordu. Açık pembe renkli tshirtümü eline alıp bana doğru salladı. ''Vay be! pembe bir tshirtün olmasına şaşırdım. Bunu giyiyorum.'' Benimle kısa bir sohbetin ardından dolabı kurcalamaya geri dönmüştü. ''Düz siyah dar kotun var mı?''
''Benim dar kotumun sana dar olacağını sanmam. İstersen başka bir pantolon verebilirim.'' Yanına kadar gidip dolabımdan iki tane siyah pantolon çıkardım. Bir tanesini elimden aldı.
''Bu arada iç çamaşırlarından birini de ödünç aldım.''
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Acaba gizli gizli bana yerleşmeye çalışıyor falan olabilir miydi? Yine de giyinmek için tekrar banyoya girmesine minnettar olmuştum. Mutfağa yaklaşıp ısıtıcının altını yaktım. En azından bir kahve içip sakinleşmeyi deneyebilirdim.
''Minho, fazla diş fırçan var mı?'' Banyodan bağırmıştı.
''Banyo dolabında açılmamış bir tane olması gerekiyor. Onu kullanabilirsin.''
Evet, artık kendisine ait bir diş fırçası da olduğuna göre bana yerleşmeye çalıştığını net bir şekilde söyleyebilirdim. Bardakları tezgaha koyarken yanımda bitmişti.
''Boş ver şimdi kahveyi, okulda içeriz.''
''Okulda mı içeriz?''
''Evet, beni okula bırakman karşılığında sana kahve ısmarlayabilirim. Hadi sen de giyin, çıkalım.''
Bir süre emrivaki konusunda bir dünya markası haline gelen çocuğa baktım. Baya ciddi duruyordu. Üzerime giymek için beyaz bir gömlekle biraz önce Jisung'a vermediğim siyah dar kotumu aldım. Banyoda giyindikten sonra çıktım. Jisung kapıda ayakkabılarını giyordu. Şükür ki ayakkabılarıma da çökmeye çalışmamıştı. Son kez evin içinde göz gezdirdikten sonra Jisung'un peşinden evden çıktım. Arabaya oturduğumuz gibi kendi telefonunu arabaya bağlayıp bir müzik açmıştı. Gerçekten hayatıma yerleşmeye çalışıyordu.
''Hiç sormamıştım da hangi üniversitede okuyorsun?''
''Hanyang Üniversitesi'nde okuyorum.''
''Tamamdır. O zaman kemerini bağla gidiyoruz.''
On beş dakikalık bir sürüşün ardından okula gelmiştik. Arabayı park ettikten sonra indik. Bundan sonrasında Jisung'u takip edecektim. Hayatımda ilk defa bir üniversiteye geliyordum ve inanın onlar hakkında hiçbir fikrim yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu / Minsung
FanfictionCam gibi berrak bir gökyüzünün altında tanışmıştı Minho ve Jisung. "Ne düşünüyorsun?" diye sordu, Jisung. "Aslında pek bir şey düşünmüyorum. Yani içini karartmak gibi olmasın ama sen gelmeden önce ölümü düşünüyordum." "Vay be. Derin konular diyorsu...