Arabayı evin önüne çektiğim gibi içini aramaya başlamıştım. Genelde arabanın içinden çok da ulaşılamayan bir yere saklanırdı. Öncelikle koltukların altına bakmaya karar verdim. Koltukları parçalamama gerek kalmasın diye şu an tanrıya dua ediyordum. Bu arabayı sevmiştim. Elimi şoför koltuğunun altında gezdirdim. Hafif çıkıntılı bir şey elime geldiğinde sıkıca kavrayıp çektim. Elimde duran küçük takip cihazına gülümseyerek bakıyordum. Yere attıktan sonra güzelce ezip öldüğünden emin oldum. Şimdi plan yapmaya başlayabilirdim. Ben istersem hesap verirdim bunu hala öğrenememiş olmaları üzücüydü. Bizim grup için saat erken olsa da uyanmak zorundaydılar. Yine de Seungmin muhtemelen barda bir şeyleri kontrol ettiği için uyanıktır diye düşünerek doğruca onu aradım.
"Efendim Min."
"Neredesin?"
"Bardayım neden ki?"
"Chan evde mi?"
"Uyuyordur muhtemelen. Ne oldu söylesene!"
"Onu uyandır ve Felix'lere gel. Hemen!"
Telefonu kapatıp yanımdaki koltuğa bıraktım. Chan'ı buraya getirmek için en güvenilecek kişi Seungmin'di zaten. Aksi halde onu uyandırmak pek kolay olmuyordu. Arabayı çalıştırıp Felix'lere doğru sürdüm. Ara ara aynadan peşimde biri olup olmadığını kontrol ediyordum. Felix'i tekrar bu işe bulaştırdığım şu an bilinsin istemiyordum. Zaten takip cihazını da o yüzden söktüm.
Bagaja koyduğum dosyayı da alarak Felix'lerin dairesine çıktım. Birkaç kez kapıyı vurmama rağmen açan olmamıştı. Derin bir nefes alarak tekrar kapıya vurdum. Şu an bu kapıyı açabilirdim ama göreceğim görüntüden korktuğumdan açamıyordum. Bu sefer tekmeleye başlamıştım ki Changbin yüzünde büyük bir öfkeyle kapıyı açtı.
"Ne var amına koyayım. Sabahın köründe kapımızı tekmeliyorsun."
Üzeri giyinik ve yeni uyandığı belli olduğundan Changbin'i kenara ittirip içeri girdim. Benim evime nazaran baya büyük bir evdi. En azından iki odası ve ayrı bir salonu vardı. Salona gelince koltuğa oturup saatimi kontrol ettim.
"Saat bir Changbin. Sabahın körü geçeli çoook oldu."
"Abi biz sabaha karşı uyuyoruz ama."
"Felix nerede?" Bana lazım olan sarışın hala piyasada yoktu.
"Uyuyor hala. Biliyorsun bir de akşamdan kalma."
Changbin oflayarak karşıma oturduğunda hafifçe gülümsedim.
"Sence onu rehabilitasyona yatırma vaktimiz geldi de geçmiyor mu?"
Kapı tekrar çalınca ekibin kalanının geldiğini anlamıştım. Changnin şaşkın bir şekilde yüzüme baktı. Tabii asla açıklama yapmadığım için anlamamıştı. Yine de uslu uslu kapıyı açmaya gitmişti. Chan hala uyuyor gibi gözükürken sürpriz isim Hyunjin olmuştu. Hyunjin'in bu işlerle artık bir ilgisi yoktu ama dinlemeyi severdi. Jisung'un farklı bir versiyonu işte.
Chan koltuğun kenarına oturmuş çenesini eline dayayıp uyumaya devam ederken Felix'i uyandırmak için odasına geçtim. Uyandığında çok sinirli oluyordu ve benim yüzümden Changbin'e sinirlenmesine gerek yoktu. Ayrıca küçük bir dipnot da geçmem gerekirse bana da sinirlenemezdi. Üzerine örttüğü pikeden sadece sarı tutamlarının birazı gözüküyordu. Ölü gibi uyuyor gerçekten.
"Benim gün ışığım uyuyor muymuş?" Hafifçe dürtüp tepki vermesini bekledim. Tabii bu şekilde uyanması mümkün değildi. Önce üzerindeki örtüyü çektim ardından kafasının altındaki yastığı. Biraz hareketlenmiş ama uyanmamıştı. Yüzüne dökülen saçlarını çekip burnunu sıktım. Bir süre sonra nefes alamadığı için uyanmak zorunda kalacaktı. Tam da dediğim gibi oldu. O sevimli yüzü bir şeytanı aratmayacak bir ifadeyle bana bakmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu / Minsung
FanfictionCam gibi berrak bir gökyüzünün altında tanışmıştı Minho ve Jisung. "Ne düşünüyorsun?" diye sordu, Jisung. "Aslında pek bir şey düşünmüyorum. Yani içini karartmak gibi olmasın ama sen gelmeden önce ölümü düşünüyordum." "Vay be. Derin konular diyorsu...