Bay Bae'nin kızını kurtaracağımız günün şafağında ben yine yanımda yatan Jisung'un yüzünü izliyordum. Birbirimizde kalma işi bu kısa sürede ikimiz için de bir rutin haline gelmişti. Jisung sürekli benimle flört ediyor olsa da ikimiz de sınırlarımızı hala koruyorduk. Sınırlarımızı korumak da dediysem, anlayın işte. Tekrar öpüşmedik. Malum Jisung'un pek sınırı olduğu söylenemezdi.
Bu sıralar nedense tanıştığımız zamandan daha yorgun gözüküyordu. Eve geldiğimizde bir süre beni sıkıştırmayı severdi ama bugün yatağa girdiği gibi uyuyakalmıştı. Hazır onun da uyumasını fırsat bilerek sessizce yataktan kalktım. Sabah ayazının onu üşütmediğinden de emin olmak adına yorganı omuzlarına kadar çektim. Son kez yüzümde tatlı bir gülümsemeyle ona baktıktan sonra masamın başına oturdum. Bilgisayarımı açıp Seungmin'in bana yolladığı şifreli dosyayı açıp detaylı bir şekilde hazırlanan planı incelemeye başladım. Seungmin bu işin bir numarasıydı. Her zaman da bir numarası olacaktı. Yani erkekçe anlatmam gerekirse Seungmin bu işin Messi'si diyebilirim. Utanmasa plan içerisinde hangi sıklıkta ve hangi desibelde nefes alacağımızı falan da yazacaktı.
Felix'in mükemmel hack yetenekleriyle elde ettiği malikanenin içinin ve bahçesinin fotoğraflarını inceledim. Toplamda malikanenin bahçesine giriş yapabileceğimiz iki kapı vardı. Hedefimizin odası üst katta koridorun sonundaydı. Kızı aldıktan sonra balkondan aşağı inecektik. Oradan da diğer çıkışa ulaşıp bizi kapının önünde bekleyen araçlara dağılacaktık. Kız benimle kalacaktı ve doğruca Bay Bae'nin malikanesine gidecektim. Eğer ki hiçbir sıkıntı çıkmazsa plan bu kadar rahat çözülecekti. Tabii bu planda bahsetmediğim bir çok nokta var. Mesela ilk önceliğimiz sessizlik ve gizlilik olacaktı ama yakalanmamız halinde baya bir ölü olacağı kesindi.
Ben genelde etkisiz bırakmayı hedeflerdim. Bundan dolayı ateş ettiğim noktalar kol ve bacak olurdu. Ölmelerine gerek yoktu. Ateş edemesinler yeter. Yine de benimle karşılaşanların ölmeyi tercih edeceğine emindim. Sakat kalmak pek de sevimli bir şey değildi. Tabii herkes benimle aynı şekilde düşünmüyordu. Örneğin Chan beni örnek alsa da Changbin öldürmekten çekinmiyordu. Mafyayla büyümüştü ve onu bu konuda yargılayabilecek kişi asla ben değildim.
Elim masamın kilitli çekmecesine uzandı. Kolumdaki saati çıkarıp altındaki anahtarla çekmeceyi açtım. Çekmecenin içinde, soluk ışık altında parıldayan hançerlerimin kılıfı duruyordu. Göz ucuyla Jisung'u kontrol ettikten sonra birini nazikçe kılıfından çıkardım. Bana ait olduğunu ifade eden kabzaya kazınmış K harfinin üzerinde parmaklarımı gezdirdim. Kabzasındaki metal halkaya bakınca, hançerin parmaklarımın arasında dönerken verdiği keyifi hatırlamıştım. Evet, şu an bir hançere gülümsüyordum. Silah kullanmayı pek sevmezdim. Bundandır ki Bay Bae bu hançerleri benim için özel yaptırmıştı. Fakat yaklaşık üç yıldır bu çekmecede kilitli bir şekilde bekliyorlardı. Kılıfına yerleştirdiğim hançeri yerine koyarak bilgisayarımı da kapatıp Jisung'un yanına döndüm. Bu gece bizim için zorlu olacaktı ve benim enerji depolamak için artık uyumam gerekliydi.
~
Telefonumun acı acı çalan alarmı sinirimi bozsa da kapatıp yatağımda dikleşerek oturdum. İlk baktığım nokta yanım olmuştu ama her sabah olduğu gibi Jisung yine yoktu. Yüzümü diğer tarafa döndüğümde bana gülümseyen yüzünü görmüştüm. Kucağında benim bilgisayarımla oturuyordu. Kapatıp masama bıraktı.
"Günaydın uykucu. O kadar derin uyuyordun ki, bir ara kış uykusuna yattın zannettim. Kurtlar da kış uykusuna yatıyor mu?"
Sabah sabah neşesi yerindeydi belli. Benimle geçtiği alaya minik bir göz devirmesiyle karşılık verdikten sonra ayaklandım. Ayakta vücudumu esnettikten sonra gidip yanına oturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu / Minsung
FanficCam gibi berrak bir gökyüzünün altında tanışmıştı Minho ve Jisung. "Ne düşünüyorsun?" diye sordu, Jisung. "Aslında pek bir şey düşünmüyorum. Yani içini karartmak gibi olmasın ama sen gelmeden önce ölümü düşünüyordum." "Vay be. Derin konular diyorsu...