Arabaya binmesini işaret ettiğimde biraz şaşırmıştı. Eee... tabii biraz pahalı bir arabam var. Kaldığım daire de düşünülürse benim standartlarımın üzerinde kaldığı aşikardı.
"Binsene."
"Çalmadın di mi bunu?" diye karşılık verdi.
"Ne!" Gülmeye başladım. Benim tekinsiz bir tip olduğum fikrine çabuk alışmıştı. Mafya ile çalıştığımı söylesem, herhalde ee... anlat bakalım neler yaptın falan da diyecekti.
"Hadi bin. Çalmadım tabii ki. Benim değil zaten. Bir arkadaşım ödünç verdi. Bir süre Kore'de olmayacak, bundan dolayı ben kullanacağım."
"Bu kadar cömert bir arkadaşın olmasına mı şaşırsam yoksa direkt başka arkadaşın olmasına mı bilemedim." İmalı bir şekilde gülümseyip yan koltuğa yerleşti.
"Kırıcı mısın?"
"Gerçekler acıtır derler." Gülümser ama alaycı tonu komikti.
Yine de hazır cevaplılığıyla yarışmaktan vazgeçip arabayı çalıştırdım. Aslında eve gitmek için çok kısa bir mesafe sürecektim ama hazır araba da varken biraz gezsek güzel olur gibi gelmişti. Han nehrine doğru sürmeye başladığımda Jisung eve gitmediğimi anlamış ama herhangi bir şey sormamıştı. Zaten ne dersem olur dediğinden ben de sorma gereği duymamıştım. Nehrin üzerinden geçerken arabanın camını açıp elini dışarı uzattı. Yüzüne vuran rüzgardan dolayı kapattığı gözleriyle fazlasıyla huzurlu gözüküyordu.
"Bence önüne bakmalısın. Ben ölmek için fazla genç ve yakışıklıyım."
"Senin gözlerin kapalı değil mi?"
"Bana baktığını hissedebiliyorum."
Cevap vermemeyi seçerek nehri geçtikten sonra nehrin biraz ilerisine arabayı park ettim. Neredeyse kimse yoktu. Tabi saat sabah beşe geliyordu insanların olmaması çok doğal. Nehrin kenarında sessizce yürümeye başladık. Jisung nehri izliyor ben ise onu izliyordum.
"Gerçekten hiç arkadaşın yok mu?" Hala aklıma takılan bir soruydu.
"Var."
"Kim peki?"
"Sen varsın ya. Hem bugün Felix, Hyunjin ve Changbin'le de arkadaş oldum. Chan'ı da çok sevdim ama Seungmin bana biraz soğuk davranıyor gibi."
"Gerçekten arkadaş seçimlerini sorgulaman gerekiyor gibi duruyor." dedim alaycı bir tavırla. Jisung bizimle arkadaş olduğunu düşünüyordu ama bizim gerçekte nasıl insanlar olduğumuzdan bihaberdi. Karanlık ve korkutucu insanlar. Olmamız gereken yer dört duvarın ardıyken hala sokaklarda elini kolunu sallayarak gezen tiplerdik işte.
"Minho sen kendini hiç sevmiyor musun? Birinin seni sevmesinden bu kadar rahatsız olman psikolojik olarak bir rahatsızlık." Gözleri kocaman açılmış bir şekilde azarlar bir tonda konuşmuştu.
Neyse şimdilik hayal dünyasında kurduğu Minho'yu sevmesine izin verecektim. Yalancı bir mutluluk olsa da, ben de bir süreliğine onun hayal dünyasındaki Minho olduğuma inanabilirdim. Zaten çok uzun süre sürmeyeceğine emindim.
"Sen gerçekten kırıcı bir insansın, Jisung. Bence arkadaşın olmamasının sebebi bu."
Bana dönüp gülümseyerek baş parmağını kaldırdı. Hayır, bir de pişkin. Yüzümün asıldığını görünce gülümsemesi büyümüş ama fazla umursamadan biraz ilerideki çimlere oturmuştu. Yanına vardığımda gömleğimin ucundan çekerek benim de oturmamı istemişti. Çimenlere oturunca oturma fikrini boş verip doğruca uzandım. Aslında baya yorgundum. Beynim dinlenme hissiyle buluşunca direkt yatmamı emretmişti. Birkaç saniye sonra da Jisung yanıma uzandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu / Minsung
FanfictionCam gibi berrak bir gökyüzünün altında tanışmıştı Minho ve Jisung. "Ne düşünüyorsun?" diye sordu, Jisung. "Aslında pek bir şey düşünmüyorum. Yani içini karartmak gibi olmasın ama sen gelmeden önce ölümü düşünüyordum." "Vay be. Derin konular diyorsu...