~3 gün sonra~ (24 Mayıs)
Vücudumda hissettiğim ağrı ve özellikle de karın bölgemdeki acı yüzünden uyanmak minik bir ızdırap gibiydi. Göz kapaklarım o kadar ağır hissettiriyordu ki, açabilmek için bir savaş veriyor gibiydim. Zor da olsa aralamayı başardığımda gözümü kamaştıran aydınlık yüzünden yüzümü buruşturup gözlerimi tekrar sıkıca yummak zorunda kalmıştım. Ağzımda hava üfleyen bir şey olduğunu hissediyordum. Çıkarmak istemiştim ama kollarım kaldırmak için fazla ağır gibiydi.
Yapacak başka bir şeyim olmadığından zorlanarak gözlerimi araladım. Görüşüm bulanık olduğundan sadece beyaz silüetler görüyordum. Kısa bir sürenin ardından gözlerim aydınlığa alışmış ve olduğum odanın tavanını görebilmiştim. Bir hastane odasında olmalıydım. Kafamı sağıma döndürüp kalp ritmimi gösteren monitörü gördüğümde emin olmuştum.
Ağzımdaki oksijen maskesini çıkarıp kenara attım. Kollarımdan destek almaya çalışarak kendimi oturur pozisyona getirmeyi başarmıştım. Fakat kuvvet uyguladığımda acıyan sağ kolum sinir bozucuydu. Koluma takılan iğneyi ve vücuduma bağlı aparatları çıkarıp ayaklarımı oturduğum yerden aşağı sarkıttım. Kalkmak istiyordum. Biraz öne eğildiğimde karnıma saplanan ağrı yüzünden elim doğruca oraya gitmişti. Üzerimdeki hastane önlüğünü yukarı çekerek yaramı görmeye çalıştım. Beyaz bandajlarla sarılı olduğundan bu da boşuna bir çaba olmuştu tabii.
Kendimi biraz öne ittirerek ayağa kalkmak istesem de yere basmamla ayağıma binen kuvvet sanki bir anda yüz katına çıkmıştı. Düşmemek için yatağa tutunmak istemiştim ama belimi saran kollar düşmemi zaten engellemişti. Beni ittirerek yatağa oturttuğunda yüzüne bakabildim.
"Uyandın sonunda. Emindim beni bırakmayacağına. Ayrıca neden kalkmaya çalıştın ki, hemen?" dedi Jisung sevimli bir ifadeyle.
Ben öleceğime o kadar emindim ki, Jisung'u görmek şaşırmama sebep olmuştu. "Ben ölmedim mi? Bıçaklanmıştım."
"Ölmedin tabii ki. Sana daha çektireceğim eziyetlerim var öyle hemen gitmene izin veririm mi zannettin?" Arkama doğru uzanıp yastığımı düzeltti. "Hadi uzan, lütfen. Dikişlerin patlasın mı istiyorsun?"
Hafif bir kafa onayı verip arkama koyduğu yastığa uzandım. Elimi tutup gülümsedi.
"Bu kadar mı ölmek istiyorsun ya? İnsan yaşadığı için bu kadar şaşırır mı? Koca Know bir bar kavgasında mı ölecek hem."
"Aslında" anlık giren sancıyla yüzümü buruşturmuş istemsizce inlemiştim. "Bar kavgası değildi."
"Tamam o konuyu sonra konuşuruz. Ben hemşireye haber vereyim. Bir de Chan abileri arayayım. En son bahçeye çıkmışlardı." Kaşlarını çattı. "Onları da çok korkuttun."
"Korkmamışlardır, biz alışkınız bu ihtimale." diye mırıldandığımda. Jisung "Hıhı." diye yanıt verip hızlıca odadan çıkmıştı.
Sanırım bu sefer de ödüllendirilecek kadar şanslı değildim. Kısa bir sürenin ardından bir doktor ve bir hemşire girmiş bir şeyleri kontrol edip gitmişlerdi. Vücudumun her bir zerresi ağrıdığından kaynaklı bir ağrı kesici yapmayı da ihmal etmemişlerdi çok şükür. Odada tek başına kalmam pek uzun sürmemiş, Jisung önderliğinde bütün ekip odayı doldurmuştu. Seungmin eğilip bana sarıldığında ne kadar korktuğunu anlamıştım. Hani alışkındık, yalancılar. Jisungun alaycı tavrına karşın Seungmin daha sıcak ve tedirgin davranıyordu. Bakışlarım odadaki saate kaydı. Saat gece yarısı ikiyi gösteriyordu.
"Hepiniz buradaysanız, barı Lia mı işletiyor?"
Chan köşedeki koltuğa yayılıp gülümsedi. "Adam ölümden döndü derdi bar. Şaka mısın, Minho ya?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu / Minsung
FanfictionCam gibi berrak bir gökyüzünün altında tanışmıştı Minho ve Jisung. "Ne düşünüyorsun?" diye sordu, Jisung. "Aslında pek bir şey düşünmüyorum. Yani içini karartmak gibi olmasın ama sen gelmeden önce ölümü düşünüyordum." "Vay be. Derin konular diyorsu...