17. CİCİANNE İLE TANIŞMA

378 50 32
                                    

Buse'den

Beni öpüşleriyle göğe çıkarabilen tek insan, iplerimi tek bir öpüşüyle tekrar eline almıştı. Ama hayır kendimi yine onun gözlerinde kaybetmemeliydim.

Bana yaptıklarını, benden ne kadar çabuk vazgeçtiğini unutmamam gerekiyordu. Beni tekrar yarı yolda bırakmasından endişelerimin olduğu birini bu kadar çabuk affedemezdim.

"Senden nefret ediyorum." Sesim çok cılız çıkmıştı. O gece bana telefonda söyledikleri aklıma geldikçe daha da uzaklaşmak istiyordum ondan. Alınlarımızı ayırdığımda "Kendini benden uzaklaştırma." Dedi.

Acı bir tebessümle ona bakıp "Ben değil, sen uzaklaştırdın kendini. Hem de sana en ihtiyaç duyduğum anlarda." Dedim.

Yerden göğe kadar haklıydım ve bu kararımdan da bu saatten sonra asla kolay kolay dönmeyecektim. Beni görmezden geldiği o ilk haftada ben onsuz da yapabilecek kadar güçlenmiştim artık.

"Sana zarar vermekten korktum. N'olursun beni de anlamaya çalış." Sesi çok çaresizce çıkmıştı. Ben onu ilk defa böylesine umarsız ve perişan görüyordum.

"Şimdi ne değişti peki? Ne oldu da fikrini değiştirdin? Beni bir başkasıyla görmek mi aklını başına getirdi? İlla beni kaybetmen mi gerekiyordu değerimi anlayabilmek için?"

O kadar sinirliydim ki çıkışlarım gittikçe sertleşiyordu. Ona öyle kızgın, öyle öfkeliydim ki onu oracıkta boğabilirdim.

Kucağımda duran zarif ellerimi nispeten büyük, iri ellerine aldı sakince. Mavi gözlerime nedametle bakarak konuşmaya koyuldu.

"Ben senin değerinin gayet farkındayım Buse'm. Sadece... yıllar sonra tekrar aynı duyguları hissetmem, hem de kendimden bu kadar küçük bir kıza karşı hissetmem beni korkuttu. Sana zarar vermekten korktum Buse'm. Ben sadece senin mutlu olmanı istedim ve o mutluluğu sana veremeyeceğime o kadar ikna olmuştum ki, kendimi senin en uzağına attım. Benim amacım sadece seni korumaktı. Hâlâ öyle."

Sözleri beni aheste beste tesiri altına alırken az önceki celalim sönmüştü. Ona artık başta çıkıştığım gibi çıkışamıyordum.

Bunu fark etmiş olacak ki tekrar dudaklarını dudaklarıma bastırarak yepelek bir öpücük bıraktı.

Hemen sonra uzaklaşıp yüzümü elleriyle çerçeveletti. Birkaç saniye için bana doyasıya baktıktan sonra "Seni seviyorum." Dedi.

Bu cümleyi o kadar içten, o kadar hakiki bir biçimde söylemişti ki bana kendimi rüyadaymışım gibi hissettirmişti. Bu gerçek Eser olamazdı.

Eser her zaman o kadar sert, mesafeli, ciddi duruyordu ki hiçbir zaman bana olan aşkına bu denli ikrar edeceğini imgelememiştim bile.

Bütün söylediklerine karşın hâlâ sessizliğimi koruyan ve suskunlaşan ben, söylediklerini nasıl istikbal edeceğimi bilmiyordum.

İçimde onun yüzünden kırılan, onarılmaya muhtaç bir şeyler vardı ve ben o şeyleri görmezlikten gelerek Eser'in boynuna atlayamıyordum.

Hâlâ gözlerimin içine bakarak benim bir şeyler söylememi bekliyordu dört gözle. Ona emin olduğum tek şeyden bahsedecektim. Aşkımdan.

"Ben de seni seviyorum." Bunu öyle bir tınıyla söylemiştim ki bu cümlenin bir devamının olacağını kestirerek "Ama?" Diye sordu.

"Ama seni bu kadar çabuk affedebileceğimi, hatta sana bu kadar kısa bir sürede tekrar güvenebileceğimi zannetmiyorum Eser."

Kurduğum acı cümlelerim bitince, Eser sessizlik içinde denizi izledi bir süre. Bir hayli efkârlı görünüyordu. Onu böyle görmek beni mahvediyordu ama bizi bu hâle getiren ben değildim.

paramparça | gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin