Avi'ye gönderdiğim mektubun cevabı hala gelmemişti. Hiç bu kadar uzun cevap vermemezlik yapmamıştı. Neredeyse üç hafta oluyordu.
Diğer taraftan Argus ve Seth saraya gelmişti ve artık iyice yerleşmişlerdi. Mihal ve Seth aslında bu durumdan pek memnun değildi ama ses çıkarmıyorlardı.
Sarayın balkonuna çıktığımda kucağında kristalle vadiye bakan Argus'u görünce duraksadım. Argus bir elini kristalin üstüne koyup "Bak oğlum, güneşin gördüğü her yer bizim topraklarımız." Dedi.
Kaşlarımı çatıp yanlarına adımladım "Ne yapıyorsun sen?" Dedim.
Argus bana dönüp gülümseyerek "Küçük prense yöneteceği toprakları gösteriyordum." Dedi.
Bebeğimi onun elinden alıp masanın üzerindeki içi yastıklarla dolu sepetin içine koyarken "Bunun için biraz küçük değil mi? Daha fetüs falan ya hani." Dedim, yeniden ona dönüp "Ayrıca prens değil prenses. Bebeğin öz babası olarak kız olacağını hissediyorum." Diye belirttim.
Argus kollarını göğsünde birleştirip "Bebeğin tek babası sen değilsin sonuçta. Mihal ne hissediyor?" Dedi.
"Hissetmiyor. Ona sorduğumda sadece 'sana benzesin yeter' dedi."
Argus kıkırdadı "Ağğ bu çok tatlı." Dedi, kristali parmağının ucuyla dürtüp "Ama ben amcası olarak erkek hissediyorum ve Mihal'e benzeyecek."
Kaşlarımı çattım "Kayınvalidem gibi konuşmayı bırak artık."
Argus kaşlarını çatıp bana baktı "Senin gibi sarı civciv mi olsun yani?"
"Ne dedin sen bana?"
Argus gülerek koluma vurup "Çok yakışıklı herifsin, canım kardeşim benim." Dedi.
"Dokunma bana."
****
Kristali Mihal'e verdikten sonra Argus'la saraydan çıkıp vadide dolaşmaya karar vermiştik. Çünkü sürekli sıkıldığını söyleyip ya bebeğimle uğraşıyordu yada benimle. Seth ve Mihal ile uğraşmaya götü yemiyordu.
En azında dışarıda dolaşırken dikkatini başka bir şeyin üzerine çekebiliyordum. Hem fırsattan istifade büyülü silahlar satan bir dükkanada uğramıştım.
Mihal'in arkamıza taktığı korumaları dışarıda bırakıp eski eşya ve toz kokan dükkana girdim. Duvardaki askılara dizilmiş kılıçları izleyen Argus'a bakıp "Sakın bir şeye dokunma." Dedim.
Argus kaşlarını çatıp baba döndü "Neyim ben beş yaşında hiperaktif bir çocuk mu?"
"Bazen hareketlerine başka açıklama getiremiyorum."
Argus gözlerini kısıp suratıma vaktı ama cevap vermedi. Onu kendi haline bırakıp üst kata çıktığımda masasında oturmuş büyüteçle elindeki yeşil kristali inceleyen orta yaşlı adama doğru yaklaştım.
Adam kristalden kafasını kaldırıp bana baktı ve ayağa kalktı elini uzatıp "Mervin Yuran, sizi dükkanımda ağırlamak büyük bir onur." Dedi.
Adamın terli ve mürekkep lekeleriyle dolu eline tereddütle bakıp eldivenli elimin parmaklarının ucuyla nezaketen elini sıkıp gülümsemeye çalıştım "Aynen." Dedim.
Adam masanın önündeki koltuğu gösterip "Evet, sizi buraya getiren neydi?" Dedi.
Koltuğa oturduğumda oda kendi sandalyesine oturdu. Boğazımı temizleyip "Yeni bir büyülü silah almayı düşünüyordum ve şehirde bu işten anlayan en iyi usta olduğunu söylüyorlar, Bay Salamon." Dedim.
Salamon kafasını sallayıp "Doğru söylüyorlar ancak... neden yeni bir büyülü silaha ihtiyacınız olduğunu anlayamadım zaten ankakuşu yüzüğüne sahipsiniz. O en güçlü büyülü silahlardan biridir." Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderden Kaçış
FantasyTaylan, on dört ciltlik bir fantastik romanın son cildini bitirince büyük bir hayal kırıklığına uğrar ve ufak bir sinir krizinden sonra geçirdiği ufak bir kaza sonucu ölür ve gözlerini bu kalitesiz romanının aşağılık kötü karakteri Mervin olarak aça...