[İki yıl sonra....]
Odanın kapısı çaldığında başıma yasladığım elimi çekip "Gel." Dedim.
Mihal içeri girip odanın paramparça olmuş duvarına baktı. Kaşlarını çatıp bana döndü "Sadece bir günlüğüne yoktum. Tam olarak ne oldu?" Dedi.
Uykusuzluktan ağrıyan gözlerimi avuşturup "Marsel'i öğle uykusuna yatırmıştım ama kabus görüp uyandı ve saatlerce ağladı." Dedim, duvarı gösterip "Neyseki bütün enerjisini sarayın duvarlarından çıkardı ve yeniden uykuya daldı."
Mihal kafasını sallayıp koltuğun üzerinde bütün bu yıkıma sebep olmamış gibi huzurla uyuyan bebeğe baktı "Çok hareketli bir çocuk ama neyseki hızlı yoruluyor." Dedi.
Kafamı salladım, kollarımı göğsümde birleştirip "Bu kadar sevimli olduğu için çok şanslı çünkü bu gün sinir krizi geçiren tek kişi o değildi." Dedim.
Mihal koltukta yanıma oturup yanağımı okşadı "Çok fazla yoruluyorsun. Bu kadar bakıcıyı süs olsun diye buraya getirmedik. Biraz dinlen onlar Marsel ile ilgilenirler." Dedi.
Kafamı Mihal'in eline sürterken gözlerimi kapattım "O benim oğlum ona benden daha iyi kimse bakamaz." Dedim ama cümlem biter bitmez vücudum bu anı bekliyormuş gibi kendini uykuya bıraktı.
Bu yorgunlukla normalde bir hafta aralıksız uyumam gerekirdi ama tabiki Marsel uyanıksa sizde uyanık olmak zorundaydınız.
Üstüme çıkmış, küçük elleriyle yanaklarımı tokatlayan sevimli yaratığa baktım. Kaşlarımı çatıp yanımda uyuyan Mihal'e göz ucuyla bakıp doğruldum.
Ne ara Marsel'in odasından kendi odamıza geçmiştik ve neden Marsel her seferinde enerjisini çıkarmak için beni seçiyordu çok merak ediyordum.
Genelde böyle zamanlarda Mihal'i uyandırıp kendim uyumaya devam ederdim ama Mihal dünden beri sarayda değildi, iş için kırsal kesime gitmişti ve muhtemelen daha yeni kafasını yastığa koyuyordu.
Onun kıvırcık saçlarını okşayıp kucağımda Marsel ile yataktan kalktım. Marsel kollarını uzatıp "Baba! Babam!" Diye çığırınca parmağımı dudaklarıma götürüp "Şşhh babayı rahat bırak. Sana tuhaf gelebilir ama bazılarımızın bütün gün uyumak, yemek yemek ve oyun oynamaktan daha yorucu işleri var ve sekiz saat uykuya ihtiyaç duyuyorlar." Diye fısıldadım.
Marsel bizim yetişkin dramımıza sadece kıkırdadı.
Odadan çıkıp koridorda dolaşırken "Senin bu uyku problemini ne yapıcaz? Geceleri ne kendin uyuyorsun nede bizim uyumamıza izin veriyorsun?" Dedim, koltuk altlarından tutup yüzlerimizi aynı hizaya getirdim "Ne istiyorsun benden?"
Marsel gülerek saçlarımı tuttu ve burnumu ısırmaya çalıştı. Onu yüzümden uzaklaştırırken kafamı salladım "Evet bu çok açıklayıcıydı." Dedim.
Marsel'in doğduğu zaman sapsarı olan saçları büyüdükçe koyulaşmaya başlamıştı ama mavi gözlerini kaybetmemişti. Herkes bana benzediğini söylesede bence daha çok Mihal'e benziyordu ve büyüdükçe bu benzerliği dahada artıyordu.
Kucağımda tamamen uyanık olan Marsel ile kısa bir gece gezintisi yaptıktan sonra onu uyutmak için son çağre Mihal'in çalışma odasına gittim.
Masasının çekmecesinden düğün hediyesi olarak Mihal'e verdiğim müzik kutusunu çıkarıp anahtarını çevirdim. Kutunun kapağı açıldığında Marsel müzikle birlikte dans eden iki figürü dikkatle izlemeye başladı.
Mihal'in koltuğuna bir elimde müzik kutusu, bir elimdede Marsel ile birlikte oturup gözlerimi kapattım. Neyseki müzik kutusunun melodisi onu kolayca sakinleştiriyor ve uyumasına yardım ediyordu. Sürekli uyumak için kutuyu aramasın diye bu yöntemi pek kullanmak istemiyordum ama bu gece çok yorgundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderden Kaçış
FantasyTaylan, on dört ciltlik bir fantastik romanın son cildini bitirince büyük bir hayal kırıklığına uğrar ve ufak bir sinir krizinden sonra geçirdiği ufak bir kaza sonucu ölür ve gözlerini bu kalitesiz romanının aşağılık kötü karakteri Mervin olarak aça...