Tutsak

41 4 0
                                    

Uyandığımda hala her yer kapkaranlıktı,elimi kıpırdatmaya çalıştım ama çok sıkı bağlanmıştı, bacağımı kıpırdatmaya çalıştım ama o da çok sıkı bağlanmıştı.

Hareket etmeye çalışınca gıcırdama seslerinden sandalyede oturduğumu anladım.

Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama adım sesleri duymaya başladım, adım seslerini gittikçe yanıma yaklaştı ve durdu.

Adım sesleri durunca lambanın açılma sesini duydum ama hala her yer karanlıktı, Yüzümde olan bezi hissedebiliyordum, yüzüm bağlıydı.

Konuşmayı geç dudağımı bile kıpırdatamıyordum.

Ayak sesleri yaklaştıkça nefes sesi de ona katıldı.

En sonunda adım sesleri durduğunda nefes sesi çok daha yakınımdaydı.

Ellerini Yüzümde hissettim, gözümde olan kumaşı çözdü ama hala tam olarak görmüyordum.

Gözlerimi bir kaç kez kırpıştırdım, görüşüm netleştiginde şokla ona baktım, konuşmaya çalıştım ama konuşamadım çünkü ağzım da bağlıydı.

En sonunda uzanıp ağzımı da açtı ama ne diyeceğimi bilemedim.

Ne sorsam mantıklı olurdu ki? Ne sormam gerekiyor? Cevap verir mi ki? Sadece "Neden?" Diye sordum.

Yüzünde maske vardı ama gozleri ve çenesi gözüküyordu.

Yani sadece yarım maske takiyordu ve sırıttıgını görebiliyordum.

Cevap vermek yerine bana doğru egildi ve Yüzümün çok yakınında durdu.

"N' yapıyorsun?" Diye sordum Bu sefer.

Baya zaman geçince Cevap vermeyecek sandım ama "hala çok güzelsin" dedi buz gibi sesiyle.

Her zaman sesi beni çok ürkütüyordu.

Onun sesini her duyduğumda korkudan tir tir titreyesim geliyordu.

Özellikle de gerçekleri öğrenince.

Hemen oturduğum yerde kurtulmak için çırpınmaya başladım, ellerimi sürekli çekiştirip halatı açmaya çalıştım.

Elimi sürekli cekiştirdigim için halat bileklerime zarar veriyordu ve bileklerim kıpkırmızı olmuştu.

"Dur" diye mırıldandı ama sesi hala buz gibi soğuktu ve ben yine de durmadım.

Tekrar "dur" dediginde sesi daha baskın ve emreden bir tondaydi, ama ben yine de durmadım, kafam yana savruldu ve yanağımda sızı hissettim, kendime gelerek donup kaldım.

Bana tokat atmıştı, onun sesi ile dönüp ina baktım, "Sana asla zarar vermem, sadece burda kalacaksın" dedi.

Yanagımın zonkadigini hissediyordum,eli çok sert ve kuvvetliydi.

Sadece sustum ve yere baktım, düşünmek istedim ama beynim bana karşı geliyordu, stres yüzünden hiç bir şey düşünemiyordum.

Bir kaç dakika sadece öylece durduk.
Sonradan ise o  gitti.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama bayağı geçtiğini düşünüyorum.

1 saniye bile 1 dakika gibiydi, zaman asla geçmiyordu ve ben delirmek üzereydim.

Belli bir zaman sonra karnım guruldamaya başladı, içimin ezildigini hissettim.

Çok halsizlesmeye başladım. "Onur" dedim ama gelen yok, biraz daha yüksek sesle "Onur" diye bağırdım ama yine gelen yok, tekrar "Onur!" Diye bağırdım ama yine gelen yok.

Bu sefer öfkeyle "ONUR!" Diye bağırdım, kapı şiddetle açıldı ve Onur üstüme yürüdü.

"Ne var be!?" Diye sordu, sesinden öfke akıyordu.

"Açlıktan öleceğim!" Diye çıkıştım.

O ise hiç bir şey demeden öfke ile soludu ve arkasıni dönüp tekrar gitti.

Gerçekten beni aç mı bırakacak? Diye düşündüm.

Bir süre sonra elinde bir çorba ve ekmek ile geri döndü, şaşkınlıkla ona baktım, bu kokuyu tanıyordum, domates çorbası, annemin domates çorbası.

İçimden kendi kendime "annem yaşıyor" diye sayıkladım.

Onur yanıma gelip kaşığı çorbaya daldırdı ve üfledi.

"Aç ağzını" dediginde yutkundum.

Ona güvenmek istemedim ama hem açlık hem de annemin çorbası.

Agzımı açtım, tuhaf bir şekilde oldukça nazik davranıyordu.

Çorba bittiğinde annemin çorbasını ne kadar özlediğimi fark ettim.

Onur elini uzatıp dudağımın kenarında kalan çorbayı baş parmağı ile silerken ben ise  kafamı yana çevirdim.

Yüzümü nasırlı ve büyük eli ile kavrayıp kendisine çevirdiğinde ona baktım.

"Sana zarar vermeyeceğim, o aptal şeyi bir daha yapmam, sadece küçüktüm" dediginde kendini savunabilmesine şaşkınlıkla baktım.

"14 mü kücük!?" Diye çıkıştım.

Sustu ama yüzümü daha sıkı kavradı "uyuşturucu kullanıyordum!" Diye çıkıştı bana.

"Bu senin haklı falan çıkartmaz!" Dedim öfkeyle.

"Biliyor musun, belki de açlıktan ölmene izin vermeliyim!" Diye cıkıştı ve cevap vermemi bile beklemeden çıkıp gitti.

Annemin çorbasını düşündüm, tadı damağımda kalmıştı.

Annemin yaşıyor olma ihtimali kalbimi umutla doldurup taşırdı.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, zamanı algılıyamıyorum ama kafam sorularla doluydu.

Neden uyuşturucu kullanıyordu? Hem de 14 yaşında.

Artık zaman algısı tamamen kaybetmiştim ama karnım tekrar acıktığım için tahminen 4 saat geçtiğini anladım.

Buna göre de uyumayali çok olmuş olmalıydı ve 1 gündür burda olmalıydım.

İstemsizce uyuyakaldım.

Uyandığımda açlığım ve susuzluğum daha da artmıştı, dudaklarım kurulmuştu.

Belirsiz zaman sonra;

Zaman aldım tamamen kaybolmuştu, 4 gün olduğunu hissediyordum ama 4 gün aç hayatta kalamazdım.

Zaman geçiyordu, ya da geçmiyordu, ben öyle sanıyordum.

Sessizlik sağır edici hale gelmişti, artık nefes alıp verme sesim bile halsiz bir sesti.

Zaten boşaltım ihtiyacımı karsılayamazdım  ve bilerek de altıma yapmadım, midemde yicek kalmadıkça bir işe yarayabilir diye.

Zaman geçtikçe daha çok uyumaya başladım, ya da öyle sandım, sürekli bayılıp uyanıyordum.

Artık zaman ne demek bilmiyordum.

Ya delirecektim ya da açlıktan ölecektim.

10 gün oldu gibi hissediyordum ama 10 gün asla yaşayamazdım.

Gerçekten de dediği gibi beni ölüme mi terk etmişti? Açlıktan ölmeye?

Uyandığımda karşımda oturduğum sandalye vardı ve boştu şaşkınlıkla karşıma baktım.

İddiaşk 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin