Beliz Altınay'dan
Israrla polislere bir şey yapmadığımı anlatmaya çalışıyordum. Her şey anlık gelişmişti. Bir anda kendimi karakolda bulmuştum. Polisler bana ve kadına oturmamız için yer gösterip "Burada bekleyin." dedi. Kendileri de başkomiserin odasına girdi.
Derin bir nefes vererek gözlerimi kapattım. Oflamamı duyan, kapının yanında dikilen adam yanıma geldi.
Nazikçe "Bir sorun mu var hanımefendi ?" diye sordu.
Başımı salladım. "Ben buraya daha bugün Erasmus için geldim. Bindiğim metro kalabalık olunca hafif sendeleyip yanlışlıkla hanımefendinin üzerine düştüm. O da buna gereğinden fazla sert bir tepki verdi. Biraz tartıştık. En son ona 'Sizin güneşten beyniniz yanmış.' dedim." Sonra da kollarımı iki yana açtım. "Ve işte buradayız."
Adam bir an duraksadı. Sonra da kahkaha atmaya başladı. Onun gülüşü beni de güldürdü. Resmen ağlanacak halime gülüyordum. İzahı olmayan şeyin mizahı oluyordu.
Polisler içeriden çıktığında yanlarında bir de adam vardı.
"Felix." dedi yanımdaki adam. "Hanımefendinin de sorununu çözelim."
Hiç gurur yapacak halde değildim. Hiç bilmediğim bir ülkedeydim ve başım belaya girmişti. Deccal gelse onun bile yardımını kabul ederdim.
Adının Felix olduğunu öğrendiğim adama da durumu anlattım. Ben, Felix, tartıştığım kadın ve yeni tanıştığım adam başkomiserin yanına girdik.
Avukat olduğunu anladığım Felix hemen beni savunmaya başladı. Kalbim küt küt atıyordu. İlk günden kendimi nezarete attırırsam annemle babam kesinlikle kalpten giderdi.
Başkomiser yeşil pasaportumu inceledi. Erasmus belgelerimi didik didik etti. "Tamam, bu seferlik bir tutuklama olmayacak ancak 600 euro para cezasına çarptırıldınız." dedi.
"Ne ?" dedim şaşkınlıkla. Bir gece nezarethanede kalsam daha mı iyi olurdu sanki ? Nereden bulacaktım da verecektim 600 euroyu ? 23 bin Türk lirası yapıyordu.
Yeni tanıştığım adam "Tamam, onu da bizimkinin cezasına ekleyin." dedi.
Başkomiser başını sallayıp odadan çıkabileceğimizi söyledi. Hemen yeni tanıştığım adamın yanına gittim.
"İzin verin size 600 euroyu vereyim." dedim.
Adam gülümsedi. "Almanya ekonomisinin bu kadar iyi olmasının büyük sebeplerinden bir tanesi benim ödediğim cezalardır. Ha 600 euro eksik, ha fazla. Belli ki öğrencisin. Takma böyle şeyleri lütfen." dedi.
Yüzüne mahcubiyetle baktım. "Çok teşekkür ederim ama olmaz. Lütfen izin verin." dedim.
Adam başını iki yana salladı. "Kendi kazandığın para olmadığı sürece senden bir para kabul edemem." dedi.
Bir an düşündüm. Sonra gözlerim ciddiyetle parladı. "O zaman sözüm olsun. İlk pilot maaşımla size olan borcumu ödeyeceğim." dedim.
"Anlaştık." dedi. Sonra da elini uzatıp "Ben Luke." dedi.
Uzattığı eli sıktım. "Ben de Beliz." dedim.
"Ne kadar güzel bir isim. İçeride duyduğumda da merak etmiştim. Anlamı ne acaba ?" dedi ilgiyle.
"Türkçe bir isim. Hem işaret, iz demek. Hem de sakin, uysal."
Anlayışla başını salladı. "Sana yakışan bir isim olmuş. Senin gibi naif bir isim." deyince teşekkür ettim. İltifatı duyan kalbim göğsümü dövmeye başlamıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON BİLET(+18)
Chick-LitBir multimilyarder ve Erasmus'a kabul edilen bir üniversite öğrencisi... Kulağa ne kadar da imkansız geliyor değil mi ? Albert Luke Henderson, dünyayı yöneten adam, kendi güç dünyasında yalnızdır. Ancak bir gün kardeşi için gittiği karakolda yardı...