İlahi bir bakış açısı;
Deyfe Taylor'un peşinden ona göre hızlı adımlarla yürümeye çalışıyordu. Her adımında kısık sesle söverek binlerce yıllık sarayın aşağa kata inen merdivenlerine çatık kaşlarla bakıyordu.
Bu kadar merdiven niye vardı, niye her yer birbirinin aynısıydı, ve neden yatak odasından salona geçmek için en az ikiyüz merdiven inmeleri gerekiyordu?
Bu kadar lüks yaşamlara alışık değildi.
Onların yurdunda mutfak ve salon aynı yerde oluyordu. Bir taraftan diğer çocuklar oyun oynayıp sohbet ederken bir taraftan da yemeklerini henüz bitirmemiş olanlar dikdörtgen masalarda beş-altı kişilik gruplarla yemeklerini yiyorlardı.
Nereden nereye diye düşündü kendi kendine.
İnkar edemezdi, kendini hiçbir zaman yurdun o puslu, yıllardır boyanmamış duvarlarına, ayda bir kere değiştirilen yatak çarşaflarına -ki oda eğer çok çok kirlenmemişlerse, bazen küçük yaştaki çocuklar eğitimini almadıkları için yatağa işeye biliyorlardı bu yüzden yatak çarşafları hemen değiştiriliyordu- her sabah binlerce çocuğun ve gencin olduğu o gürültülü, onlar için bir zamanlar ev sayılan yere ait hissetmemişti.
Ama burası onun hayal gücünde bile hayal edemeyeceği bir yerdi.
Her yer altın gümüş ve değerli taşlardan yapılmıştı, indiği merdivenlerde bile kırmızı halı vardı ve halının kenarlarında Zümrüt işlemeler vardı.
Kendini tuhaf hissetmesini engelleyen şey de yarım saat diretmesinden sonra ancak giyebildiği siyah pantolon ve beyaz tişörtüydü.
Kral olacak o adam ona antin kuntin bir elbise vermişti ama bir yarım saat kavga ettikten sonra üzerimdeki pantolon ve tişörtü giymezsem çıplak giderim demişti.
Büyük bir kavga etmişlerdi. Sanki sevgilisiyle kavga ediyormuş gibi hissetmişti bir an.
Bunun ihtimaliyle yüzünü buruşturdu yanındaki adam o kadar nemruttu ki deminden beri alnındaki bir kaş seyiriyordu, ne vardı yani elbiseyi giymek istememişti.
Zaten elbise değerli bir şeye benziyordu. Niye böyle bir şey giyeyim diye düşünmüştü. Ayrıca o bu elbiselere alışık değildi, dünyada giydikleri elbiselerle alakaları yoktu. Buradaki herkes bir garip giyiniyordu zaten ona göre.
Yanındaki adamın varlığını bir saniye olsun unutamıyordu adamın o kadar gergin bir havası vardı ki ister istemez yerine sinmişti.
Ayrıca adam buranın kralı şimdi ters bir tepki verse ki daha az önce büyük bir kavga etmişlerdi daha ne kadar ters tepki verecekti bilmiyordu, ama şimdilik sesini çıkarmadan arkasından yürüyerek onu takip ediyordu.
Tarlor ise az önce yaptıkları kavgadan sonra sinirleri tepesindeydi.
İlk defa mühürlüsüne bir şey vermişti ama mühürlüsü sağ olsun hevesi kursağında kalmıştı.
Çocuk gibi inat etmek istiyordu sırf onu giysin diye.
Elbisenin onda maddi veya manevi bir değeri yoktu sadece mühürlüsünün kendi seçtiği elbiseyi giymesini istemişti.
Aklından hiç çıkarmadığı sözleri şu anda aklına bile gelmiyordu.
Dişlerini sıkarken biraz düşündü, gerçekten sanki yıllardır mühürlüsünü bekliyormuş gibi tavır takınmıştı.
Hayır böyle bir şey yoktu o mühlüsünü aklına getirmiyordu bile tamam şu güne kadar hiçbir kadına bakmamış -gerçekten bakmamış bir kadının gözlerinin içine bakmazdı- olabilirdi fakat bunun mühürlüsü ile yakından uzaktan ilgisi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEYFE
Fantasy18 yaşına kadar yetimhanede kalan Deyfe, artık yeni yolunu çizmişti. Yıllarca uğraşılan 'başka bir evren' projesinde en yakın arkadaşlarıyla ve hiç tanımadığı onun yaşlarında olan bir sürü gençle projeye katılmıştı. Paranormal olaylara kesinlikle in...