Elysia'nın hayatı, Yunanistan'da taşındıkları günden itibaren her geçen gün daha karmaşık hale geliyordu. Aldric'in karanlık dünyasına her geçen gün daha fazla sızmasıyla, Elysia da bu karanlığın bir parçası olmaktan korkuyordu. Aldric'in mafya dünyasındaki yükselişi durmaksızın devam ederken, Elysia daha da yalnızlaşmış ve endişeli hale gelmişti. Günlük hayatı sıradan bir ritüele dönüşmüştü; sabahları uzun yürüyüşler yapıyor, bahçedeki çiçeklerle ilgileniyor, resim yaparak saatlerini geçiriyordu. Fakat içindeki huzursuzluk hiçbir zaman peşini bırakmıyordu. Aldric'in işlerinden eve dönmediği uzun gecelerde, karnında büyüyen bebeği düşündükçe, korkuları derinleşiyordu.
Aldric, evde her zamankinden daha mesafeli davranıyordu. Sanki Elysia ile değil, bebeğiyle ilgileniyormuş gibi bir hali vardı. Gözlerindeki hırs ve soğukluk, Elysia'yı her geçen gün daha fazla korkutuyordu. O sırada, Elysia'nın başına beklenmedik kazalar gelmeye başladı. İlk büyük kaza, Aldric'in yokluğunda, villanın mutfağında yaşandı. Elysia, akşam yemeği hazırlıyordu. Bir anda elleri titremeye başladı, gözlerinin önüne bir sis perdesi indi. Bir şeylerin yanlış olduğunu hissetti ama fark ettiğinde çok geçti. Koca bir tencere kaynar suyu ocaktan almak üzereyken dengesini kaybetti ve kaynar su, kolunun üzerine döküldü. Çığlıkları tüm evi inletti, derisi anında kızardı ve su kabarcıkları oluşmaya başladı.
Aldric, o gece eve döndüğünde Elysia'yı kolu sargılar içinde buldu. Yüzündeki ifade donuktu, duygusuzdu. "Daha dikkatli olmalısın, Elysia," dedi soğuk bir ses tonuyla, gözlerini bile kırpmadan. "Bu tür hatalar, şu an içinde taşıdığın şey için büyük bir risk olabilir." Bu sözler, Elysia'nın içinde soğuk bir ürperti bıraktı. Aldric'in "şey" diye bahsettiği bebeğiydi, ama Elysia için bu bebek daha şimdiden onun her şeyiydi.
Kazalar, kaynar su kazasıyla bitmedi. Birkaç hafta sonra, Aldric'in iş için şehir dışına çıktığı bir günde, Elysia evde yalnızken fenalaştı. Sabah kahvaltısında içtiği meyve suyunun tadı biraz garipti ama üzerinde fazla durmamıştı. Ancak birkaç saat geçmeden midesi kasılmaya, başı dönmeye başladı. O kadar güçsüz hissetti ki yataktan kalkacak hali bile yoktu. Aldric'in yokluğunda, hizmetçi kadına seslendi ve doktor çağrıldı. Zehirlenme teşhisi koyuldu, fakat nasıl ve nereden zehirlendiği hakkında bir ipucu yoktu. Doktor, kendisine dikkat etmesini, yiyecek ve içeceklerinde daha tedbirli olmasını tembihledi. Elysia, bu olayın basit bir kaza olmadığını biliyordu. Bu dünyada yalnızca bir yanlış adım, hem onun hem de bebeğinin hayatına mal olabilirdi.
Elysia'nın başına gelen her talihsizlik, onun güven duygusunu daha da sarstı. Aldric'in karanlık dünyası, sadece onun değil, içindeki bebeğin de kaderini tehdit ediyordu. Zehirlenme olayından sonra, Elysia her adımında daha dikkatli olmaya çalıştı, fakat tehlikeler her köşede gizlenmiş gibiydi. Bir başka kaza, Elysia'nın alışverişten dönerken evin garajına arabayı park ettiği sırada gerçekleşti. Arabadan inerken, bir an dengesini kaybedip düştü. Düştüğü sırada elini korumak için önüne koymuştu, ama bileği burkulmuş ve ciddi bir şekilde incinmişti. Karnındaki bebeğe bir zarar gelmemişti, fakat bu olay Elysia'nın korkularını daha da artırdı.
Zaman geçtikçe Aldric'in davranışları daha tuhaf hale gelmeye başladı. Bebeğe olan takıntısı açıkça kendini gösteriyordu. Bebeği korumak için her şeyini feda edebileceğini söylüyor, hatta Elysia'nın sağlığını dahi umursamıyor gibiydi. Elysia ise bebeği koruma içgüdüsüyle Aldric'ten uzak durmaya çalışıyordu, ama bu hiç de kolay değildi. Her gün, bir şekilde onun kontrolü altındaydı.
Bebekle ilgili tüm kontroller sıkı takip ediliyordu. Elysia'nın düzenli olarak doktor kontrolüne gitmesi gerekiyordu, fakat son doktor randevularında, doktorların söylediklerinde bir gariplik hissetmeye başlamıştı. Aldric'in doktorlara nasıl bir baskı uyguladığını bilmiyordu ama içgüdüleri bir şeylerin yanlış olduğunu fısıldıyordu. Bir gece, Elysia yine yalnız kaldığında, Aldric'in odadaki dolapta sakladığı bazı belgeleri buldu. Gözlerine inanamadı; bu belgeler, onun bebeği üzerinde yapılan bazı deneylerin belgeleriydi. Aldric, bu çocuğun sıradan bir bebek olmadığını biliyordu, fakat Elysia için bu, kabul edilemez bir ihanetti.
Bir gün, bahçede yürüyüş yaparken, bir kez daha başına bir kaza geldi. Elysia, birden ayağı kayarak mermer bir taşın üzerine düştü. Düşerken elleriyle karnını korumaya çalıştı, ama yere çarpmanın şiddetiyle vücudunda bir acı hissetti. Yerde yatarken gözlerini kapadı, her şeyin sona erdiğini düşündü. Ancak bir süre sonra kendine geldiğinde, bebeğin hala orada olduğunu anladı. Her defasında olduğu gibi, bu kazadan da bir mucize eseri sağ salim kurtulmuştu. Fakat bu, Aldric'in kontrolünden kurtulmak ve bebeğini korumak için daha büyük bir mücadele vermesi gerektiğini ona hatırlattı.
Elysia, gün geçtikçe daha da yalnızlaşırken, içindeki bebeği korumak için Aldric'ten nasıl uzaklaşacağını düşünmeye başladı. Kaza ve tehlikeler her an peşindeydi, ama bu tehlikelerin hepsinin kaynağı, Aldric'in karanlık dünyasıydı. O, hala evlilikleri içinde sıkışmıştı, ama artık bir şeyler yapması gerektiğini biliyordu. Bebek büyüyordu ve zaman geçtikçe, onu korumak daha da zorlaşıyordu. Geriye tek bir yol kalmıştı: Aldric'ten kaçmak ve çocuğunu bu karanlıktan kurtarmak.
Elysia, her ne kadar kaçmayı hayal etse de, bu düşünceyi bir türlü hayata geçiremedi. Aldric, her anını gözlemliyordu ve onun koruyucu tavırları, Elysia'yı daha da sıkıştırıyordu. Zaman geçtikçe, Elysia'nın içinde bir kıvılcım yanmaya başlamıştı; ama bu kıvılcım, kaçış değil, bebeğini koruma içgüdüsünden kaynaklanıyordu. Onu güvenli bir şekilde doğurmak için elinden geleni yapmalıydı.
Dokuz ay geçti, ve nihayet o gün gelmişti. Elysia, sabahın erken saatlerinde karnındaki bebeğin hareketliliğini hissetti. İçindeki heyecan ve korku birleşmişti. Bebeğin doğmasına çok az kalmıştı. Ancak Aldric'in tavırları, Elysia'yı huzursuz ediyordu. Karanlık dünyasının etkileri, hayatlarının her anına sızmıştı. Elysia, bebeği doğurmak için hazırlıklarını yaparken, kafasında kaçış planları yine beliriyordu. Ama her seferinde Aldric'in gölgesi, bu planları yok ediyordu.
O gün, güneş yavaşça doğarken Elysia'nın içinde yoğun bir ağrı belirmeye başladı. Gözleri kocaman açıldı; bu, doğum sancılarıydı. Hemen Aldric'i çağırdı. "Aldric, bir şeyler oluyor!" dedi titreyen bir sesle. Aldric, endişeli gözlerle yanına koştu. "Ne oldu, Elysia?" diye sordu, ama yüzündeki sinsi gülümseme, Elysia'ya bir şeylerin ters gittiğini düşündürüyordu.
Aldric, Elysia'yı hızla hastaneye götürmek için hazırladı. Yolda, Elysia'nın kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Aldric, onu sakinleştirmeye çalışıyor ama içindeki huzursuzluk, daha da büyüyordu. Hastaneye vardıklarında, Elysia'nın durumu acil bir şekilde değerlendirildi. Hekimler, hemen içeri alındı ve Elysia, doğum odasına götürüldü.
Doğum süreci zorlu geçmeye başlamıştı. Elysia, sancılarla mücadele ederken, Aldric'in orada olmasına rağmen içindeki yalnızlık hissi gitgide büyüyordu. Aldric, ona destek olmak yerine durumu yönetmeye çalışıyordu. Elysia, gözlerini kapatıp, karnındaki bebeği düşündü. "Her şey yolunda gidecek," diye fısıldadı kendine.
Saatler geçtikçe, Elysia'nın acıları arttı. Hem fiziksel hem de psikolojik olarak yıpranmış hissediyordu. Aldric, dışarıda diğer mafya mensuplarıyla konuşuyor ve durumu kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Elysia, o sırada yalnız başına, içinde bir savaş veriyordu. "Bebeğim, seni koruyacağım," diye haykırdı. İçindeki güç, tüm korkularını yendi.
Nihayet doğum anı geldi. Elysia'nın çığlıkları, hastane koridorlarında yankılandı. Doğum hem acı verici hem de mucizevi bir deneyimdi. Sonunda, bebek dünyaya geldiğinde Elysia, büyük bir sevinç ve yorgunluk hissiyle dolmuştu. O an, bütün zorluklara değdiğini düşündü. Hemşireler bebeği hemen ona uzattığında, gözlerinde yaşlar belirdi. Bebeği kollarına alırken, "Kızım," dedi. O an, tüm dünya durdu gibi hissetti.
Fakat Aldric, içerideydi ve Elysia'nın sevinciyle aynı derecede endişeliydi. Bebeği kucağına alırken, içindeki karanlık düşünceler tekrar su yüzüne çıkmaya başladı. Elysia'nın mutluluğu, Aldric'in kontrol etme arzusuyla çelişiyordu. Bebeğin kim olduğunu ve ne taşıdığını bildiği için, içindeki çatışma büyüyordu......
Umarim hosunuza gitmisdir.