Lyra ve Orion, krallıklarına yaklaştıklarında karanlık bir sessizlik onları karşıladı. Gökyüzü, sanki devasa bir gölge krallığın üstüne çökmüş gibiydi, kapkara bulutlarla kaplanmış, güneşi bile yutmuştu. Ancak asıl felaketi, krallığın sınırlarına vardıklarında fark ettiler.
Her yer alevler içindeydi. Krallığın dört bir yanı, yıkıcı bir yangının pençesine düşmüştü. Sanki cehennemden fırlamış alevler, krallığı ve içindeki her şeyi birer birer yutuyordu. Etrafta yankılanan çığlıklar, insanların çaresiz feryatları, yer yer duyulan patlamalarla karışıyordu. Her sokak, her köşe ölümle dolmuş gibiydi. Lyra, kalbinin sıkıştığını hissetti. Etrafındaki her şey adeta yavaşlamıştı. Kaos içinde, ona bakan yüze acıyı, korkuyu, dehşeti okuyabiliyordu.
Nefesi kesilirken gözleri sarayın önüne ilişti. Yerde, hareketsiz bir figür vardı. Üzerinde durduğu toprak bile kanla sulanmıştı. Yaklaştıkça figürü tanıdı: Raziel. En sadık müttefiklerinden biri, en güvenilir dostu... Şimdi cansız bedeni, kılıcı elinden düşmüş, toprağın soğuk kucağında yatıyordu. Lyra'nın içi ürperdi. Gözlerinde birikmiş yaşlar donmuş gibiydi. Haykırmak istiyordu ama sesi çıkmıyordu.
Bir adım attı, ama gözleri başka bir felaketi gördü. Yerde yanan bir ceset... Önce tanıyamadı, ama elinde gördüğü yüzükten gerçeği fark etti. Bu, babası Kral Zephyr'di. Güçlü, bilge kral, bir zamanlar tahtta otururken, şimdi küle dönmüş bedeninden geriye sadece bir parça kalmıştı. Lyra'nın bacakları titredi, sanki o anda ruhundan bir parça kopup gidiyordu. Gözleri, babasının hemen yanında yatan bir başka bedene kaydı.
Annesi... Kraliçe Isolde... Onun bedeni ise tanınamayacak haldeydi. Başsız, parçalanmış, bir canavar tarafından katledilmiş gibi... Kan her yerdeydi. Isolde'nin asil duruşu, şefkati, sevgisi... hepsi bir anda bu korkunç sahnede yok olup gitmişti.
Lyra'nın gözleri karardı, kalbindeki acı onu yerle bir ediyordu. Sadece birkaç adım ötesinde ailesi katledilmişti, ama ona yardım edemiyordu. Nefesi sıkıştı. Ayakları yere mıhlanmış gibiydi. Gözleri dolu dolu, titreyerek sarayın önünde devam eden savaşa takıldı. Orion, kılıcı elinde düşmanla çarpışıyordu. Lyra, ona ulaşmaya çalıştı ama yapamadı. Adım atmak istese de bedeni onu dinlemiyordu.
Tam o sırada bir gölge belirdi. Belial... Lyra'nın umudu bir an için yeşerdi. Belial'ın yardıma geldiğini sandı. Ancak birkaç saniye sonra her şey değişti. Belial'ın kılıcı Orion'a çevrilmişti. Bir anda kılıcını Orion'un göğsüne sapladı.
Lyra'nın dünyası başına yıkıldı. Nefesi kesildi, içindeki çığlık dışarı çıkmak için yanıp tutuşuyordu, ama sesini çıkaramıyordu. Tüm vücudu donmuş gibiydi. Bir adım bile atamıyordu. Orion, gözlerinin önünde yere düşerken, Lyra'nın kalbi parçalandı. Göğsünde dayanılmaz bir ağrı hissetti, sanki her şey yavaş yavaş yok oluyordu. Acı, ruhunun derinliklerine kadar işledi, her şeyi karanlığa boğuyordu.
Ağrı dayanılmaz hale gelince, Lyra daha fazla dayanamadı. Dünya etrafında dönmeye başladı, karardı, ve bilincini kaybederek yere yığıldı.
Saatler sonra...
Lyra, derin bir karanlığa daldı ve baygınlığından uyanırken kendini soğuk, çürümüş bir ormanda buldu. Etrafı saran sis, onu daha da yalnız hissettiriyor, içindeki korkuyu kabartıyordu. Aniden, karanlığın derinliklerinden yükselen bir fısıldama sesi, soğuk bir rüzgar gibi kulaklarında yankılandı.
"Yine buradasın, Lyra," dedi, gizemli bir tonla. Gölge, karanlığın derinliklerinden çıkıp ona doğru yaklaştı. Kısa bir an, sesin sahibinin kim olduğunu tanımaya çalıştı ama gözleri sadece karanlıkla doluydu. "Sen benim parçam oldun, bunu kabullenmelisin."
"Sen kimsin?" diye sordu Lyra, sesindeki titremeyi gizlemeye çalışarak. "Beni neden rahat bırakmıyorsun?"
"Ben senin karanlık tarafını temsil ediyorum, Lyra. Adım Maria," diye yanıtladı gölge, sesi alaycı bir melodiyle yükseldi. "Beni kabul ettiğinde içindeki gerçek gücün açığa çıkacak. Bir bütün olmalıyız."
"Hayır! Ben güçlüyüm, sana ihtiyacım yok!" diye haykırdı Lyra, ama korkusu içindeki karanlığı besliyordu.
Maria'nın sesi, derin bir gülüşle yankılandı. "Güç mü? Sen ne kadar zayıfsın, biliyor musun? Sevdiklerini kurtaramadın, Orion gözlerinin önünde can verirken sadece izledin. Sen buna güç mü diyorsun? Senin zayıflığınla, içindeki karanlığın her geçen gün daha da büyüyor."
Lyra, bu sözlerin etkisiyle irkildi. Orion'un acı dolu bakışları gözlerinin önünde belirdi, adeta bir hayalet gibi. "Bu doğru değil... Bu benim suçum değil!" diye fısıldadı, içindeki çaresizliğin ağırlığı kalbini sıkıştırıyordu.
Maria, ona yaklaşırken sesindeki alaycı ton daha da belirginleşti. "Asıl güç, benimle bir bütün olduğunda ortaya çıkacak. Kabullen beni ve kurtuluşunu bul. Ama bunu kabul etmezsen, kaybedeceksin."
Karanlık figür, şimdi tam önünde duruyordu. "Peki, tüm bunların sebebini bilmek istiyor musun? Neden bu acılarla boğuşmak zorundasın?" dedi, sesi sinsi bir fısıltı gibi yayıldı.
Lyra, karanlık figüre baktı, artık merakla karışık bir korku içindeydi. "Sebebi mi? Ne demek istiyorsun?" diye sordu.
Maria, sanki içindeki karanlık gücün nefretiyle parlıyordu. "Sebep sensin, Lyra. İçindeki karanlığı yok saydığın sürece, tüm bu felaketler devam edecek. 15 Nisan, senin doğum günün. O gün karanlığın zincirleri kırılacak, ama bunu yapmazsan, acıların son bulmayacak."
Lyra, bu sözler karşısında donakaldı. "Ne demek istiyorsun? Lanetli gün mü?" dedi, içindeki korku ve şaşkınlık artarken.
Maria'nın gülüşü, derinlere işleyen bir melodi gibi yankılandı. "Evet, Lyra. O günle birlikte içindeki karanlık güçler uyandı. Onları kabullenmezsen, tüm bu felaketler devam edecek. Beni kabul et ve gerçeği öğren. İşte o zaman her şey netleşecek."
"Hayır! Ben seni kabul etmeyeceğim! Bu asla olmayacak!" diye haykırdı Lyra, çaresizlikle gözlerini yumdu.
"Vakti geldiğinde her şeyi anlayacaksın," dedi Maria, sesi gittikçe uzaklaşırken, etrafında dönen karanlık daha da yoğunlaştı. "Sadece beni kabul et, Lyra," diye fısıldadı ve aniden kayboldu.
Lyra, karanlık düşünceler içinde kaybolmuşken, derin bir nefes aldı. İçindeki büyüyen dehşet ve karamsarlıkla baş başa kaldı. Acılarının kaynağı olarak gördüğü karanlık tarafı, onunla alay ederek sürekli geri dönecekti. Gözleri açıldığında, derin bir korku ve çaresizlik içinde düşündü: "Gerçekten de beni bekleyen bu lanetli kaderle yüzleşmeye hazır mıyım?"....