Yıllar akıp geçti. Lyra, büyü yolculuğunda sayısız engeli aşmış, güç ve bilgelik kazanmıştı. Onun eğitimleri, Tom'la başladığı basit büyü çalışmalarıyla başlamıştı, ama zamanla Tharos'tan aldığı kadim büyüler ve Onyx'in karanlık öğretileriyle, onu bambaşka bir seviyeye getirmişti. Şimdi, sadece bir büyücü değildi. O, gölgeler ve ışığın arasında yürüyen, dünyayı hem iyilik hem de kötülük arasında dengede tutabilecek kadar güçlü biriydi.
Lyra'nın gücünün her geçen gün daha da büyüdüğünü görmek mümkündü. O artık yıldızları yönlendirebilen, zamanı bükebilen, rüzgarları ve fırtınaları komuta eden biri olmuştu. Ateşi kontrol edebiliyor, düşmanlarının zihinlerine korkunç görüntüler yerleştirip onları delirtebiliyordu. Ruhları avuçları arasında hissediyor, ölülerle konuşabiliyordu. Ama her yeni bilgi, her yeni güç, onu biraz daha yalnızlaştırıyordu. Dostlarından uzaklaşmış, karanlığın derinlerine daha fazla çekilmişti.
Onun eğitimlerinde öğrendikleri arasında en çarpıcı olanlar, ruhu derin bir karanlığa çeken kara büyülerdi. Bu büyüler, ona düşmanlarını yerle bir etme gücü verirken, aynı zamanda kendi içsel dengesini de tehdit ediyordu. Her kara büyü, ruhunun bir parçasını daha derinlere gömmesine neden olmuştu. İyi ve kötünün sınırları artık belirsizdi. Lyra, karanlığın cazibesiyle boğuşurken, içindeki ışığı tamamen kaybetmemek için mücadele ediyordu.
Tom, Lyra'nın değişimini izlerken her zaman bir endişe taşıyordu. Onun bu kadar güç kazanmasının getireceği sonuçları biliyordu. Yıllar boyunca ona rehberlik etmiş, doğru yolda kalmasını sağlamıştı. Ancak Tom da biliyordu ki, Lyra'nın eğitiminde son bir adım kalmıştı: Dönüşümü.
Bu dönüşüm, Lyra'nın kendisini tamamen ışığa ya da karanlığa adamasını gerektirecekti. Tüm öğrendiklerini içselleştirip bir karar vermesi gerekiyordu. Ya karanlıkta kaybolacak ve tüm dünyayı gölgelerin içine çekecekti, ya da ışığı seçip insanlığa umut olacaktı. Ancak bu karar kolay değildi. Lyra'nın içinde hem ışığın hem de karanlığın sesleri yankılanıyordu.
Yıllar boyunca öğrendiği her şey, onu bu ana hazırlamıştı. Ama bir şey eksikti. Dönüşümünü tamamlamak için içsel bir sınavdan geçmesi gerekiyordu. İçindeki tüm güçleri birleştirmesi, ruhunu tamamen ortaya koyması gerekiyordu. Fakat bu sınavı başarmak için cesaretin ötesinde bir şey lazımdı—kalbinin en derinindeki karanlıkla yüzleşmek.
Bir gece, yıldızlar bulutların arkasında gizlenmişken, Lyra gözlerini karanlık gökyüzüne dikti. Onun kaderi, bu dünyada sahip olduğu gücü nasıl kullanacağına bağlıydı. Tom, ona yaklaşıp omzuna hafifçe dokundu. "Artık tüm güç sende, Lyra. Ancak unutmaman gereken bir şey var—güç, doğru şekilde kullanılmadığında yok eder. Bu dönüşüm, senin en büyük sınavın olacak. Hangi yolu seçeceğin yalnızca sana kalmış."
Lyra, içindeki karanlığı hissedebiliyordu. Kendi iç savaşını her gün daha yoğun bir şekilde yaşıyordu. Bütün öğrendikleri ve başardıkları, onu bu karara itiyordu. Ancak hala tam olarak hazır değildi. Son adımı atmadan önce, daha derin bir anlayışa ihtiyacı vardı. İçindeki sesler, onu iki farklı yöne çekiyordu. Hem ışığın hem de karanlığın cazibesi karşı konulmazdı.
Günler, haftalar ve aylar geçti. Lyra, son adımını atacak cesareti bulmaya çalıştı. Dönüşüm, onu bekliyordu. Ancak içsel savaşı, onu hazırlıksız yakalıyor, onu durduruyordu. Kendi içindeki karanlık ve ışık arasındaki dengeyi bulmak zorundaydı.
Tom, ona sabırlı olmasını öğütlüyordu. "Zamanı geldiğinde, doğru kararı vereceksin. Ancak bu karar, sadece gücünle değil, kalbinle de verilmesi gereken bir karar."