5.

164 36 7
                                    

Geç olan saat yüzünden boş olan Volkan abinin Kahvesinde tek bir masada sıkış tıkış oturmaya çalışan alper, mert, irfan, semih, kenan ve ismail kendi aralarında muhabbet ediyorlardı. "Göreceksiniz bu sene sonu meleği takıcam koluma yapıcam düğünü" Melek mertin karşı apartmanında oturuyordu, 14 yaşından beri yanıktı kıza. Sabah bozulan saç kurutma makinesini mertin dükkanına getirmiş, mert o an orada yokmuş ama kız onun gelmesini beklemiş o gelmeden bırakmamış makineyi, bu yüzden böyle hayallere kapılmıştı mert.

Diğerleri de mertin bu hayallerini dinlerken öyle bir kapılmışlardı ki karşı taraftan gelen sesleri bile duymamışlardı, bağırış sesleri irfanın dikkatini çekmiş olacak ki o tarafa kitlenmişti, bu sesleri mertin hayaline cevap vererek gösterdi diğerlerine. "Mert, bırak şimdi düğünü derneği de dışarda birşeyler oluyor" Hepsi birden o tarafa bakarken kenan konuştu. "Asker değil mi bunlar?" Semih ayağa kalkarken cevapladı kenanı "ne askeri noluyor ya" Sıra halinde dizilmiş askerler birden dağılmaya başladıklarında ismail ve kenan da ayağa kalkmışlardı. Gecenin bu saati kahvede sadece onlar vardı, askerlerin dikkatini çekmeyi başarmışlardı.

Orada yalnız olmalarının sebebi volkan abiyi 'kahveyi biz kapatırız abi sen uyu' diyerek ikna etmeleriydi. Bu mahalleyi kontrol etmek için görevlendirilen askerler bu saatte açık kahve görünce oraya doğru adımladılar. Askerlerden uzun olan konuştu "ne arıyorsunuz bu saatte burda" İsmail önünde dikilen alperi ittirerek öne çıktı ve cevap verdi "biz hep bu saate kadar dururuz burda" Asker ciddi ve sert ifadesiyle konuştu "iyi, artık oturamazsınız. Halil benimle gel arama yapacağız" Askerler kahvenin içine dalarken alper ismaili tek eliyle arkasına almıştı, diğer iki asker kahveyi ararken bir tanesi dikiliyordu, mert lafa girdi "hayırdır komutanım ne oldu ki" Ellerini arkasında bağlayan asker konuştu "Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu." Askerin cevapladığı soruyla ortamı sessizlik bürümüştü, ülkedeki terör ortamı artık öyle bir hale gelmişti ki sonunda türk silahlı kuvetlerinin müdahalesini gerektirmişti.

...

Erenayla kestiğim göz temasının hemen arkasından küçük bir çocuk koşarak yanımıza geldi "askerler gelmiş abi çok kalabalıklar" hemen erenayla bakıştık ben şaşkın gözlerle ona bakarken o hiç şaşırmış gibi durmuyordu, askine sanki bunu bekliyormuş gibiydi. Çocuğun kurduğu cümleyle beraber herkes bi tarafa koşuşturmaya başlamıştı, Erenay beni bileğimden yakaladığı gibi arka mahalleye koşmaya başladı.

Askerler heryerdeydi, heryeri arıyorlardı dükkanları bile açtırıyorlardı çöp konteynerına girsen bile seni bulup çıkarırlardı. Erenay birden durdu, aklını kullanarak sopasını yere attı daha sonra benim cebimde olduğunu bildiği siyasi içerikli küçük kitabı cebimden çıkarıp yere attı, iki mahalle daha öteye gittiğimizde karşımıza çıkan o tanıdık binanın önünde durduk, nefes nefese kenanın evinin olduğu binaya girdik ve kapıyı kapattık. Kenanın binasının kapısının birkaç yerinde cam vardı dışarıdan bakan biri içeriyi rahatlıkla görebilirdi bu yüzden aşağı kömürlüğe indik, erenay kömürlüğün kapısını zorladı fakat açılmadı, kilitli olduğu için içeri giremedik.

Karanlığın içinde birkaç adım atan erenay, zor bela fark ettiği kömürlük ile merdivenin arasında kalan, uzun duvarın önünde bulunan tekli koltuğa attı kendini. Eski bir koltuk atmışlardı oraya. Ben ayakta kalmıştım, erenay başka koltuk var mı diye bakmıyordu. Bana cidden kızmış olmalıydı diye düşündüm, çünkü o çok sinirli olsa bile hep beni düşünürdü. Ben kafamı eğip düşüncelerim arasında boğuşurken beni çekip çıkaran yine o olmuştu. "Arda" Sesli bir şekilde söylediği ismimle hemen kafamı kaldırdım, fısıldamamıştı yakalanmamız umrunda değilmiş gibi duruyordu. Tek eliyle iki kere bacağına vurduğunda, kalbim deli gibi atmaya başlamıştı sesi dışarıdan duyulacak diye çok korkmuştum. İstediği şeyi idrak edemediğim için bir süre olduğum yerde kalmıştım. "Ne bekliyorsun hala, gel dedim" Son sözüyle beraber gitmeme gibi bir şansım kalmamıştı, yavaş yavaş yürüyerek tam karşısına geçtiğimde orada durdum. Aşağıdan yukarıya bütün bedenimi süzdüğünde ağzımdan inilti şeklinde kaçan sesi durduramadım. Sesimle birlikte yüzüme baktığında kucağına çok yakın durduğumu fark edip geriye doğru bir adım atacaktım ki bacağımın arkasından sarılan eller beni kucağına çekmişti. Bu ani haraketle ellerimi omzuna attım, tam konuşacaktım ki "şşh askerler dışarıda" Diyerek beni susturdu. Birden fazla askere ait postal sesleri mahalleyi doldururken, komutanın aniden bağırmasıyla elimi ağzıma kapatıp sıçradım.

Korkmamam için belimde duran elini aşağı yukarı haraket ettirmeye başlamıştı. Komutan yüksek sesle tekrar bağırmaya başladı. "Arkadaşlar ülkemizin huzur ve güven ortamını sağlamak artık bizim işimiz, bize verilen emirler kesin ve net. Üzerinde tabanca, sopa, bıçak ve siyasi materyal bulunduran herkes derhal tutuklanacak" Komutanın dediklerini duyunca erenayın zekasına bir kez daha hayran kalmıştım, saklanacak yer bulmadan önce uzak bir yere bırakmıştı üstümüzdekileri. Erenaydan özür dilemek istiyordum, aramız bozuk değilmiş gibi duruyordu fakat çok eksik hissediyordum kendimi. Kucağında biraz öne doğru kaydım, kendimi affettirmeye zemin hazırlıyordum. Sabah beni göndermek istememesinde sonuna kadar haklıydı, bugün o olmasa yakalanabilirdim.

Ona kesinlikle bir özür borçluydum, kucağında ileri doğru kaydığımda askerleri dinlemek için sağ tarafa döndürdüğü başı hızla bana doğru döndü. İki elim onun göğsünün üstünde, tişörtü ise avuçlarımın içindeydi. Başım aşağı eğikti, beni incelediğini hissedebiliyordum. Boğazımı temizleyerek lafa girdim "şey, ben özür dilerim bugün sana bağırdığım için, karşı çıktığım için." Kafamı kaldırarak gözlerine baktığımda devam ettim konuşmaya "haklıydın göndermek istememekle, seni de boş yere kırdım. Affedebilecek misin beni?" Yüzünde oluşan tebessümle bir elini yanağıma çıkarttı, belimdeki eli beni kucağına tamamen yerleştirdiğinde konuşmaya başladı. "Arda, ben sana ne zaman küstümde şimdi küseyim"

Gözlerimin o an parladığına yemin edebilirim, onu bu kadar uğraştırmama rağmen beni kıracak tek söz bile söylememişti. Benim bu çocuğa aşık olmaktan başka çarem yoktu, kollarımı hızla boynuna sardım. Dışarıda onlarca kişiyi kamyonetlere bindirip götürüyorlardı, çoğu son yemeğini bugün yemişti. Belki birazdan bizi de götüreceklerdi, ama umrumda değildi bunların hiçbiri benim umrumda bile değildi. Sarıldığım boyundan ayrılmamı sağlayan şey duyduğum müzik sesi olmuştu.

'Gözlerim gözlerine kitlenir doyamam seyretmelere seni' kafamı yukarıya, sağa ve sola çevirerek müziğin geldiği yeri öğrenmeye çalışıyordum, Erenayla göz göze gelince durdum. Müziği dinlemeye başladığı fark ettiğimde bende dinlemeye başladım 'Özlerim bir kaç saat fazla gelir yağızım yiğidim erkek güzeli' erenay gözlerimin içine bakıyordu gülümserken şarkının bu sözlerine eşlik etti. "Gel de eğ, eğ şu asi başını kaçırma gel şu olgun yaşımı anladım korkunu telaşını görünce çakmak çakmak yeşillerini" Bu sesi hayatım boyunca dinleyebilirdim. Hala gözlerime bakarken baş parmağını göz kapağıma çıkarttı, hafifce okşamaya başladı yayıldığı yerde doğruldu. 'Seni pamuklara sarmalar sararım ne bedel isterim ne hesap sorarım' dudaklarını yaklaştırdığı göz kapaklarımın üstüne kuş tüyünden hafif bir öpücük kondurdu, daha sonra burnumun ucuna yöneldi oraya da bir öpücük kondurdu. 'Ne sitemle güzel kalbini yorarım sakınma tatlı dillerini' geri çekildiğinde kafamı narince tutup boynuna gömdü, vücudumu ele geçiren uykusuzluk beni burada içine hapsediyordu. Kendimi uykunun daha doğrusu erenayın kollarına teslim ederken aklıma takılan son şey bu gece hiçbirşeyin umrunda olmadığı tek kişinin ben olmadığıydım, Kenanın alt komşusu da hiçbirşeyi umursamıyordu.

Medcezir - ArferHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin