8.

207 37 22
                                    

Yağmur çiseliyordu, tamirciye gitmek için çıktığımız yolda ilerlerken, semihin gerginliğini biraz olsun üstünden atmak için ıslık çalmaya başladım. Beni duyuyor gibi gözükmüyordu suratı asıktı, işaret parmağıyla baş parmağının etini soyuyordu. Islık çalmayı bir süre bıraktım, daha hızlı bir şekilde tekrar çalmaya başlarken semihin etini soymaya çalıştığı elini sıkı bir şekilde tuttum. Dikkatini çekmeyi başarabilmiştim, bana dönen mavileriyle birlikte çiseleyen yağmur yüzünden ıslanan yanaklarını fark ettim.

Yürümeyi kestiğimde o da durdu, geceyi merih abilerde geçirdiğimiz için çıkarken merih abinin gömleklerinden bir tanesini giymek zorunda kalmıştım. Giymeye pek alışık olmadığım beyaz gömleğin kollarını iliklemeye gerek bile duymamıştım. Bu nedenle kolları biraz aşağı sarkan gömleğin, bilek kısmının içine baş parmağımı soktum. Semihin yanağına doğru uzatıp ıslaklığını sildim, ben onun yüzünü silmekle uğraşırken o benim yüzümü büzdüğü dudaklarıyla inceliyordu. Surat ifadesini fark ettiğimde yüzünü silmeyi bıraktım "mavişim üzülme artık, bak yolun yarısına geldik alacağız kimliğini" iki elimle tuttuğum yüzünü boynuma gömerken sıkı sıkı sarıldım.

Kafasına sesli bir öpücük bıraktıktan sonra sarılmayı kesip yola devam etmeye başladık, bir dakika bile geçmeden elini uzatarak işaret parmağıma tutundu. Avucunun içiyle sıkı sıkıya tuttuğu parmağıma bakarken çığlık atmamak için zor durdum, yürümeye devam ederken istemsiz bir şekilde 32 diş sırıtıyordum. Dükkana vardığımızda kepengi kaldırmasına yardım ettim, eğildiği yerden anahtarla dükkanın kapısını açmaya çalışıyordu. "Kenan bekle beni burada tamam mı, hemen geleceğim gitme sakın bir yere. Kapıya baktığımda seni göremezsem çok korkarım." Ellerimi cebime sokarken gülümsedim "mavişim ya, ben seni ne zaman tek bıraktım bir yerde. Git sen hadi buradayım ben" Son cümleyi söylerken elimi anlımın hizasına getirip asker selamı verdim, gülümsedi.

Onun içeri girmesiyle beraber duruşumu ciddileştirdim, kafamı yan tarafa çevirdiğimde bu tarafa doğru gelen mustafayı ve yanında daha önce hiç görmediğime emin olduğum çocuğu görmüştüm. Mustafa bizim arka mahalledendi, iyi çocuktu kimseye zararı olmazdı fakat yanındaki tip şuan bana hiç zararsız gibi gelmemişti. Siyasi bir tip olduğu kesindi, solcuların bıraktığı tip bıyığı, ve onların giyim tarzından olan kırmızı atkısı ile dikkat çekiyordu. Mustafa bana doğru adımladı, gülümserken konuştu.

"Keno, napıyorsun lan burada yasağı duymadın mı?" Ellerimi arkamda bağlarken konuştum "Dükkanda hüviyet unuttuk onu almaya geldim, asıl sizi sormalı nereye böyle" Mustafa sorduğum soruya yönelik yanındaki çocuğu gösterdi "Necip arkadaş buralarda yabancıymış,  bizden yardım istedi kalacak yer arıyoruz" Karşımdaki esmer çocuğu kafa sallayarak anladığıma dair onaylarken semih, içinde hürriyetinin bulunduğu sarı renkli poşetle yanımıza gelmişti. Adının necip olduğunu öğrendiğim eleman önce poşete sonra semihe bakarken başımı sağa sola yatırarak kıtlattım, çocuk bakmayı sürdürürken sinirlendiğimi hissediyorum. Tam lafa girecektim ki yanımıza adımlayan askerleri fark ettiğimde semihi hemen arkama aldım "Bu kalabalık ne, sokağa çıkma yasağı var bilmiyor musunuz?" Semih hala arkamda dururken telaşlı sesiyle savunma yapmaya çalışmıştı. "Hürriyetsiz gezmek sakıncalı olduğu için almaya gelmiştik, kötü bir niyetimiz yoktu." Asker yanındaki diğer askerlere dükkana girmeleri için işaret verirken konuştu "Arayın şu dükkanı, sizde çıkarın kimlikleri" Bize doğru yönelttiği emirle birlikte kendi kimliğimi cebimden çıkartmadan önce gözüm semihin poşetine ilişti, yanımıza geldiğinde içinde sadece kimlik olduğunu gördüğüm sarı poşetin içinde şuan bir kitap da vardı.

Benimle birlikte yanımızdaki asker de kitabı fark etmiş olacak ki semihin elinden poşeti hızla çekip aldı, asker poşetin içinden kitabı alıp ismini içinden tekrar ederken hızla semihe sordu "Bu kitap ne, senin mi bu?" Semihin şaşkınlığı yüzünden okunuyordu, o kitap kesinlikle o poşette yoktu. "Bilmiyorum ben ilk defa görüyorum" Asker havada salladığı kitapla tekrar konuşmaya başladı "senin olmasa bu kitabın senin poşetinde ne işi olsun?" Semih bilmediğini belli eden kafa sallamasıyla konuştu "Benim değil, bilmiyorum kitap kimin ben hiç anlamam öyle şeylerden. Okula bile gitmiyorum ki kitap alayım benim değil o kitap" Semih ellerini kullanarak askere karşı yaptığı savunmadan hemen sonra dolu gözleriyle bana baktı, sakin olması adına elimle işaret yaptım.

Medcezir - ArferHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin