Derin derin soluduğum kitap kokuları, yerde sırtüstü uzandığımdan ötürü sırtıma vuran soğuk zemin ve bu soğukluğu tenimde hissetmememi sağlayan o adam, Erenay. Erenayla birlikte yere saçılmış yüzlerce kitabın bulunduğu sahafçı dükkanının arka deposundaydık, boylu boyunca uzanmıştık yere. İkimizin sırrıydı burası, yani biz öyle diyorduk.. Çocuk aklı işte, küçükken hep kapalı olan bu dükkanın anahtarları merih abinin odasındaki askılıkta asılıydı.
Ne zaman insanlardan uzaklaşmak istesek, üzülsek, kırılsak veya sadece ikimize yetecek kadar bir yiyecek bulsak başkalarının canı çekmesin diye anahtarı çalar buraya gelirdik. Duygularımızı burada yaşadığımızı sadece ikimiz biliyorduk hatta hiç unutmam bir gün Erenay ortalıktan kaybolmuştu, herkes deli gibi onu arıyordu. Derya abla ağlamaktan harap olmuş, merih abi ise sinirden kıpkırmızı olmuştu, bizimkiler desen kavgalı olduğumuz kişileri sıkıştırıyordu onlardan biri mi birşey yaptı diye.
Bense nereye gittiğini en başından beri biliyordum, yalnız kalmak istediğini düşündüğüm için yerini ne onlara söyledim ne de yanına gittim. Ama tabi ben onu bu kadar uzun süre görmemeye hiç alışık değildim, dayanamadım gittim sahafçıya. İçeriye bir girdim Erenayın ağzı yüzü dağılmış tişörtünü yere fırlatmış oturuyor, ne zaman sinirlense veya kırılsa üstünü çıkarıp yere oturur alışkanlığı işte. Yanına gittim, yüzünün halini sormadım başı yeterince ağrımış zaten bir de ben ağrıtmayayım diye düşündüm. Yüzündeki yaraları temizledim, yine uzandık saatlerce şimdi ki gibi. Kalktım daha sonra, onu da kaldırdım binaya götürdüm, teslim ettim derya ablaya. Derya ablanın Yeşil gözleri minnetle parıldadı üstümde, o gün erenaydan çok bana sarılmıştı..
Ben böyle geçmişe dalmış, anıları gözümün önünde canlandırarak gülümserken yanımdaki adamın varlığını unutmuştum. Bunu fark etmiş olacak ki kendini hatırlatmak ister gibi, yerdeki sol elini benim sağ elime yaklaştırarak işaret parmağı ile parmağımı dürtmüştü. Dokunuşuyla hemen daldığım düşüncelerden sıyrılıp kafamı ona çevirmiştim, ona bakmamla beraber dürttüğü elimin bileğinden yakaladığı gibi tüm bedenimi kendine doğru çekmişti.
Zaten yan yana yattığımız adam beni yerde sürükleyerek biraz daha çektiğinde aniden dizleri üstünde yükseldi, sağ bacağını karnımın üstünden yana attığında beni altına almıştı. Söz hakkı bile vermeden üzerime doğru uzandı, üstüme çöken ağırlıkla nefes almam zorlaşmıştı sahiden bu çocuğu neyle besliyorlardı. "Erenay vicdan azabı gibi çöktün üstüme ya kalksana" Yerde kalan ellerimle ıkına ıkına omuzlarından ittirmeye çalışırken zor bela konuşmuştum, o ise gayet rahat bir şekilde gülerek yanıtlamıştı.
"Neden kalkayım, ben gayet rahatım" Konuşurken nefesi boynuma çarpıyordu, tüylerim diken diken olurken bu sefer de dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. "Hatta o kadar rahatım ki şuan şınav bile çekebilirim" Fısıltısı bittikten sonra kulağıma çarpan dudaklarını biraz yukarıya çıkarıp, kulağımın üstüyle saçımın arasında kalan kısma bastırdı. Ellerini başımın yanlarına koyup biraz yükselirken üst bedenlerimizi ayırdı, gözlerime bakmasıyla yutkundum dilim tutulmuş gibi hissediyordum, konuşamıyordum. Ayaklarını da şınav pozisyonunda ayarladığında tekrar konuştu. "Say" İlk başta ne demek istediğini anlayamamıştım fakat şınav çekmeye başladığında kendi hatırlattı.
ilk yükselip eğilişinde durdu, yüzümü inceledikten sonra gülüp suratını suratıma yaklaştırdı. Burnumu öptükten sonra dudaklarıma fısıldadı "bir" Ne yapmamı istediğini şimdi anlamıştım, her şınav çekişinde saymamı istiyordu. Birşeyleri anlamam için bu adamın beni hep öpmesi gerekiyordu galiba. İkinci yükselip eğilişinde yüzüne fısıldadım "iki" Kafasını onaylar anlamda sallarken çekmeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Medcezir - Arfer
Romance80'lerde sen muhafazakar sağcı ben anarşist solcu olsak, bir tenhada denk düşünce sana bıçak çekmezdim.