Günümüz(1980)
Kucağımda duran ve ara ara boynumu çizen siyah yavru kediyle birlikte, bizimkilerle her zaman buluştuğumuz terk edilmiş evin arsasına doğru adımlıyordum. "En büyüğümüz mert abimle irfan abim, mert abi ay olarak daha büyük tabii. Sonra alper abiyle erenay var onlar da mert abilerden iki yaş küçük. Sonra ismail büyük ama aramızda pek yaş farkı olmadığı için onu bizden sayıyorum, ismail mert abinin kardeşi biliyor musun? İsmailden sonra da biz geliyoruz işte, kenan semih ve ben. Hepimiz aynı yaştayız ortaokul ve lisede hep aynı sınıftaydık, gerçi alperle erenayda hep aynı sınıftalarmış alper abi erenaya çok değer verir biliyor musun onun hikayesi başka, onu da sonra anlatayım sana."
Kucağımdaki kediyle konuşmaya dalmıştım oraya vardığımı abilerimden yükselen küfür sesleriyle fark etmiştim. "Alper senin ben amına koyayım lan boş yaşadın, boş yaşıyorsun, boş geberip gideceksin" İrfan abim Alper abiye yine her zamanki methiyelerini döküyordu. Muhabbet koyu olmalıydı ki kimse geldiğimi fark etmemişti, erenay hariç tabi ki benim geldiğimi görünce hemen etrafa bakınmış oturacak yer aramış, olmadığını görünce de ayağa kalkmıştı. "Ardam, gel" Dedi, eliyle sandalyesini göstererek oturmam için oraya çağırdı beni.
Erenayın sesiyle herkes geldiğimi fark etmiş bana bakmaya başlamıştı, kinaye yapar gibi konuştum kucağımdaki kediye bakarak. "Yaa işte gördün mü Erenay sana yol boyu anlattığım abilerim bunlar, hepsi boş beleş adamlar değil mi" Göz devirerek kurduğum cümleyle hepsi gülmeye başlarken mert abim ağzına tıktığı poğaçayı zor bela yutarken lafa girdi "kedinin adını erenay mı koydun amına koyduğum"
yolda gelirken şortumun alt kısmından sökülmüş, sarkmış iple oynamaya başlayan ve peşime takılan siyah kediyi ilk gördüğümde erenaya çok benzetmiştim. Simsiyah tüyleri ve kahverengi gözleri vardı kendisinin de görmesini istedim o yüzden yol boyu kucağımda taşıdım ismini de doğal olarak Erenay koydum.
"Evet erenay koydum, nesi var ona çok benziyordu hem o rahatsız olmaz ki. Olmazsın değil mi erenay" Hala kucağımda olan kediyle kurduğum cümleye gülen erenay çok beklemeden yanıma adımladı, saçlarımı karıştırırken konuştu "senin yapacağın birşeyden rahatsız olur muyum ben hiç?" Saçlarımdaki elleri yanağıma indi, orada durdu "olmaz mısın?" Cevabını bilerek sorduğum soruyu gülerek yanıtladı "olmam" Erenayla benim konuşmamızı ve arka tarafımızda kalan abimlerin sohbetini bölen şey, yankılanan silah sesi oldu. Alper abim hızla yerinden fırlarken mert abim oturduğu sandalyeden panikle kalkmaya çalışıyordu, yan tarafında duran ve ayakta dikilen kenanın ensesinden tutunup kendine çekerek ayaklanmaya çalıştı ama kalkamadı. Sandalyeye yapışmış gibiydi, en sonunda sandalyeyle birlikte yere düştü uzun uğraşlar sonucu söve söve kalkmayı başarabilmişti kalkar kalkmaz arka mahalleye koştu, arsaya yeni gelen semihle ismail de olayı duyunca hemen peşinden gittiler, eh tabi bizde gitmiştik. "Osman bu ses ne lan kim sıktı gördünüz mü?" Mert abim kendi tamirci dükkanının önüne gelmişti, çıraklarını önce iyiler mi diye kontrol etmiş daha sonra da sorguya çekmişti.
"Gördük abi, iki mahalle aşağıdaki solcular geldi. Ayar vermek için falandır muhtemelen havaya sıkıp gittiler." Solculardı. Senelerdir bitmek bilmeyen o kavga, sağcılarla solcular arasındaki o savaş. Birbirlerine karşı kapattıkları mahalleler, fikir ayrıcılıklarında başlayan tekme tokat kavgalar ve duvarlara yazılan 'komünistler Moskovaya' tarzı yazılar, dostu dosta kırdırıyordu. Benim oturduğum mahalle sağcı mahallesiydi, Aralarında bir tek ben solcuydum. Girebildiğim tek sağcı mahallesi burasıydı doğup büyüdüğüm mahalleden beni atacak değillerdi elbette.
Mahalleliler, polisler ve devlet bu çatışmadan hiç memnun değildi yönetime el koyulacak haberleri çıkarken gece eylem yapmaya tırsar olmuştuk doğrusu. Kenan evren her an herşeyi yapabilecek bir adam ve yaparım diyorsa yapardı, her ne olursa olsun inandığımız yoldan vazgeçmek gibi bir lüksümüz yoktu, asla vazgeçmeyecektik sonu ölüm olsa bile.
Mert abim ve semih dükkanın önüne geldiklerinde arsaya geri dönmemiş, gri tulumlarını giyip işe başlamışlardı. Semih benimle yaşıt olmasına rağmen okumuyordu, babası biraz sorunlu bir tiptir okumasına izin vermemişti çalışacaksın demişti. Mert abimde yabancı yerde çalışmasını istemediği için onu yanına almıştı. Semihle mert abim işlerine başlarken kenanda yanlarına sandalye çekmiş semihi seyrediyordu. Kimse fark etmiyordu kenanın semihe bakışlarını, sanırım bir tek ben görüyordum bu renkli farklılığı. Kenan semihe bakıyordu, kenan semihe çok güzel bakıyordu. Küçüklüğümden beri emin olduğum bazı şeyler var ve bunlardan bir tanesi de kenanın semihi daha farklı seviyor olmasaydı. Bir arkadaşa, kardeşe duyulan gibi değil. Daha çok bir sevgiliye duyulan gibi, insanlar bunu nasıl fark etmiyordu anlamış değildim. Kenan bizim mahalleye taşındığında 7 yaşındaydı annesi ile babasının ayrılması sonucu almanyadan ankaraya babannesinin yanına gönderilmişti o günden beridir buradaydı. 2 sene önce babannesi Gülbeyaz teyze Hakkın rahmetine kavuşmuştu, semih o günler çoğu zaman 'evi dükkana yakın' bahanesiyle kenanda kalıyordu. Asıl amacı kenana Babannesinin yokluğunu hissettirmemekdi, boşluğunu doldurmaya çalışıyordu aklınca.
Semih, kenan ve mert abim dükkanda kalırken ismail, alper ve irfan abimde tam karşıdaki kahveye geçmiş tanıdıklarla oturmaya başlamışlardı. Bizde erenayla beraber onun kitapçısına doğru yola çıkmıştık, yeni kitaplar gelecekmiş onları rafa dizmek için yardımımı istedi. Erenay dokuz yaşındayken, ailecek gittikleri tatil sonrası memleketleri Trabzon'dan, Ankara'ya dönüşte geçirdikleri trafik kazasında annesi ile babasını kaybetmişti. Tırın altına giren 40 kişilik yolcu otobüsünün içinden yalnızca 15 kişi sağ çıkabilmişti, kurtulan isimlerden ikisi ise tanıdıkdı Merih abiyle Erenay. O zamandan beri aileye babannesi fatma teyze ile abisi merih abi bakmaya başlamıştı, merih abinin şuan bir çocuğu var Allah bağışlasın çok tatlı.
Bu kitapçı ise Erenaya babasından kalma, merih abi burayı babasının vefatında kapatmış ve birdaha hiç açmamıştı çünkü zaten hâlihazırda kendi işi vardı, fakat Erenay büyüdüğünde bu kitapçıyı ona devretti. Artık Erenaya aitti burası, kitapçı mahallenin başında bizim apartmanın hemen yanındaydı oraya vardığımızda erenay kilidi ve kepengi açıp eliyle geçmem için işaret verdi. İçeriye geçtiğimde elime aldığım makasla içlerinde dizi dizi kitap bulunduğunu bildiğim kolileri açmaya başladım. "Akşam halısahaya geliyorsun değil mi?" Diye sordu kitapları yerleştirmeye başlarken, bende masanın üstüne çıkıp otururken cevapladım. "Babamdan izin alabilirsen gelirim, dersleri boşladım diye surat yapıyor." Erenay güldü, babamdan izni bir tek o koparabiliyordu, bir tek onun isteğini geri çevirmezdi. "Gel buraya" Yanına çağırdığında hemen masadan inip önünde durdum ne yapmaya çalıştığını anlayamamıştım "yaklaş yaklaş" Eliyle işaret yaptığında anlamaz bakışlarımla iyice dibine girmiştim sırıtıyordu, bir piçlik olduğunu anlamıştım burunlarımız birbirine değmek üzereydi. Kulağıma eğildi sıcak nefesi yanağımı geçip kulağıma ulaştığında tüylerim diken diken oldu "yalvarırsan izin alırım" Diyip gülmeye başladığında koluna bir kaç tane yumruk geçirmiştim, benimle dalga geçiyordu resmen.
Ben ona sinirli sinirli bakarken o kahkaha atıyordu, hala gülmeyi sürdürürken iki elini de yanaklarıma koydu kafamdan öperken konuştu. "özür dilerim ardam yüz ifaden çok komikti." Birden kollarının arasına sarınca onu hafif iterek bağırdım. "Ben gülmüyorum ama" Sırıtan yüz ifadesi ciddi bir hale bürünmüştü kollarının arasında olan bedenimi daha sıkı bir şekilde sararken kafama ard arda birsürü kez öpücük kondururken konuştu. "Özür dilerim özür dilerim özür dilerim" Her öpüşünde özür dilerim demişti, Kıkırdamıştım. Hayır benim gönlümü bu kadar kolay alması haksızlık olmalıydı hem de çok büyük haksızlık.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Medcezir - Arfer
Romance80'lerde sen muhafazakar sağcı ben anarşist solcu olsak, bir tenhada denk düşünce sana bıçak çekmezdim.