Yasin'in ağzından:
Sabah gözlerimi açtığımda saatin ne kadar erken olduğu sabah ayazının sürmesi ve de yeni yeni kapalı güneşlikten içeri giren güneş süzmesiyle anlıyordum. Sol kolum zaten örtülü olduğu için sorun yoktu lakin sağ tarafım açıktı ve de gece ayazına alışık olmadığım için boynumun da ağrıdığını hissetmiştim.
Sakince ve çok kıpırdamadan sol tarafıma döndüm ve karşımda duran güzel manzaraya hayran hayran bir süre baktım. Güzel ve temiz yüzlü olan bu güzel kız benim hayatımdı. Eksik yanımdı, hep aradığım lakin bulunca aslında aradığımı fark ettiğim tarafımdı.
Cidden nasıl onsuz yaşamıştım aptaldım ben aptal. Onun güzelliği, zekası her bir yanına hayran olmamak elde değildi.
Onu göğüs kafesimde saklamak kötü durumlardan, onu üzecek şeylerden, canını sıkacak, o güzel yüzünde ki tebessümü bir an olsun dağlayacak olan herşeyden korumak istiyordum. Keşke aptal iç organlarım yerine o orda olsaydı da vücudum dahil her şekilde onu koruyabilseydim.
İç çekip sabahki masum uykulu ve hafif dudakları büzük haline baktım. Ne de tatlıydı böyle. Neyse artık kendine gel Yasin diyip ayağa kalkmak adına bir adım attım.
İlk önce onu hafifçe kaldırdım ve başını yükselttiğim yastığın üzerine bıraktım. Bir an sağ sola dönse de yolun ve diğer şeylerin verdiği yorgunluktan dolayı olsa gerek şuan bu kadar erken saatte uyanması çok zor duruyordu.
Bende bunun verdiği rahatlıkla ilk önce eve bakındım ardından ise askıya astığım siyah kapşonluyu aldım ve üstüme giyindim. Aklıma gelen şeyle arkama dönüp üzerinde ince pijamaları olan sevgilimin üzerine daha kalın olan bir yorgan koydum.
Mışıl mışıl uyuyordu zaten beş dakikaya geri dönerdim. O yüzden anahtarı cebime atıp ayağıma ayakkabılarımı giyindim. Hızlı bir şekilde merdivenleri inip demir kapıyı araladım. Dışarı çıktığım gibi soğuk hava çarpmıştı bile bu ne soğuktu böyle.
Ankara'nın ayazı cidden çok beter bir şeymiş. Her şeyle hasta olan minik sevgilim burda kışın ne yapacaktı ki? İyi bir tembih ve sıkı bir bakım gerekti ona.
Sokağa çıktığım gibi biraz düz ilerledim ve karşımda sağ tarafta bir minik bakkal ve az ilersinde de fırın vardı. İlk önce fırına girdim.
İçerisi ekmeğin sıcak dumanı tütüyordu ve mis gibi hamur kokusu vardı. Köşe de ise Ankara'nın meşur şeylerinden biri olan simit vardı. Bol susamlı ve pekmezin yanmış rengiyle bezeli tatlı simitler sabah sabah tazeyken ne güzel giderdi.
Ekmeğin yanında birde simit alacaktım anlaşılan, "bir ekmek, iki de simit." Poşeti alıp parayı uzattım ve fırından çıktım. Ardından ise yandaki bakkaldan ufak tefek kahvaltılık şeyler aldım.
Alışverişten de yemeklik şeylerden de pek anlamazdım. Hem ilk alışverişimizi ev için birlikte yapsak bence Yeşim de daha mutlu olurdu. Basit şeyler almıştım: zeytin, peynir, pekmez, reçel ve az az da domates, salatalık.
Geldiğim biraz yokuş olan yolu yavaş adımlarla ilerleyip önce sarı binaya, ardından da evimize yöneldim. Kapıyı sessiz bir şekilde açıp ayakkabılarımı dışarda çıkararak içeri girdim.
İçeri girer girmez ilk önce poşetleri mutfak tezgahına bırakıp ardından ise yatak odamıza yöneldim. Yatakta hala yatan Yeşim'i görünce ise gülümseyip yaklaştım ve alnına bir öpücük bırakıp mutfağa yürüdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köy Aşkı 2
Teen FictionBir devam hikayesidir okumadan ilk bölümleri anlayamazsınız. Diğer hikayenin en azından son 2 bölümünü okumanız tavsiyedir.