" Kardeşim bize 2 tane 2 porsiyon İskender. Yanına da gazoz alalım."
Garson siparişleri alıp giderken Bora şaşırtıcı bir şekilde benimle konuşmaya başladı. Benimle oynuyor muydu yoksa kendi miydi, çözemiyordum.
" Sizin dükkandan bahsetsene biraz. Çiçekleri sever misin?" Gülümsedim. Çiçekler en sevdiğim şeydi.
" Biz 1 senedir işletiyoruz o dükkanı. Bizden önce orası postaneydi. Anneme ben açalım dedim. O da çok sever çiçekleri. Ben de okuldan sonra oraya gidip biraz sakinleşiyorum. Bana iyi geliyorlar."
Gülümsedi. Gamzeleri iki yanağında da belirgin hale gelmişti. Ben de gülümsedim.
" En sevdiğin çiçek ne?" Dudağımı büzüp düşünmeye başladım ardından aklıma gelen şeyle gülümsedim.
" Mavi lale. Çok severim." Kafasını salladığı sırada garson geldi ve yemeklerimizi masaya bıraktı. Çatal ve bıçağımı alıp Bora'ya baktım.
" Sonradan caymak yok. Ayrıca kahve listede yoktu eğer kaybedersen beni eve bırakacaksın."
Gülümsedi ve göz kırpıp konuştu.
" Ben caymam. Ayrıca kahve için midende yer bıraksan iyi olur." Gülümsedim ve yemeğe başladık.
Ben kim, 2 porsiyon İskender yemek kim? Kahve parasını geçtim. Şu münasebetsiz adamla fazladan 1 saat daha geçirmek zorunda kalacağım. Bir karşı cinsle ne kadar çok vakit geçirirseniz ona o kadar çabuk alışırsınız. Bakın, bağlanmak ve alışmak farklı şeyler. Ben ona bağlanmam neden? Çünkü ona aşık değilim ama alışmak da istemiyorum. Ayrıca burada olma amacım onu kendi tuzağına düşürmek. Amacımızdan sapmayalım değil mi yani?
Tabağı kendimden uzaklaştırdım ve 10 dakika önce tabağını bitirip bana sırıtarak bakan Bora'ya baktım.
" Ne oldu? Hani 2 porsiyon gömüyordun?" Ellerimi havaya kaldırdım ve hayır anlamında salladım.
" Biraz daha yersem kusacağım. İstediğin kahve olsun. Ismarlarız. Ama daha fazla yiyemem."
Kahkaha attı ve öne doğru eğildi.
" Peki tamam. Ama yine de tebrik ederim. Ben bu kadar yemeni bile beklemiyordum."
Kafamı sallayıp önümde çeyrek kısım kalan tabağa baktım ve bakışlarımı geri Bora'ya çevirdim. Garsonu çağırıp hesabı istedi. Hesabı ödeyip restorandan çıktık ve arabaya gittik. Arabaya bindiğimizde pantolonumun düğmesi göbeğimi sıkıp acıtmaya başladı. Geriye yaslandım ve pantolonumun düğmesini açtım ve tişörtümü pantolonumun dışına çıkardım. Geriye yaslanıp derin bir nefes aldığımızda hala hareket etmediğimizi görüp Bora'ya baktım Şaşkınlıkla ve biraz da gülerek beni izliyordu?
" Hiç mi pantolonu sıkan bir kız görmedin?" Önüne dönüp gülerek arabayı çalıştırdı ve ben de önüme döndüm.
" Uzaktan daha farklı birine benziyorsun. Seni tanıdıkça şaşırıyorum." Yoldan bakışlarımı ayırmadan konuştum.
" Eğer hala mailleşirken insanlıktan çıkmasaydın şu anda gayet iyi anlaşan iki arkadaş olabilirdik."
Bakışlarını üzerimde hissetsem de ona dönüp bakmadım.
" Haklısın. Sadece yazdıkların travmamı tetikledi ve kendime gelmem uzun sürdü. Ama sence sadece iyi anlaşan iki arkadaş mı olurduk dersin?"
Sırıttım. Ona bakıp konuştum.
" Bilmem. Sanırım bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz." Güldü ve kendinden emin bir gülüştü.
" Belki yakında öğreniriz Turunçgil ne dersin?" Göz kırpıp yola döndü ve ben de herhangi bir yorum yapmadım. 10 dakika sonra sahil kenarında durduk. İnmeden önce pantolonumun düğmesini kapattım ve arabadan öyle indim. Bora arabayı kilitleyip yanıma geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖVME MESELESİ( Yarı texting)
CasualeDövmeci ve motorcu bir genç... Dövmeden nefret eden bir kız... Kız gence e-mail atarsa ne olur? Yolları kesişecek midir? Merak ettiyseniz, gelin içeri. Yalnız kapıyı örtün çünkü burada soğuk rüzgarlar esecek gibi... *Kitabımda reklam istemiyorum.*