Bu bir şaka mı?
İçeri orta boy kahverengi bir köpek girdi. Kurtulduğuma sevinemeden köpek havlamaya başladı. Elimle sus işareti yapıp "Cici köpek, havlama, hadi git buradan" dedim ama köpek daha çok havlamaya başladı.
Koridora baktım, bir bu eksikti; Ahmet geliyordu. Dinleme cihazını hemen elbisemin cebine attım.
"Burada ne oluyor?" diyen Ahmet, köpeğin yanına gidip onu sevmeye başladı.
"Lavabodan çıktıktan sonra bu köpeği koridorda gördüm. Sevmek için buraya kadar geldim." Bu tamamen bir yalan; ben köpekten çok korkarım.
Ahmet köpeği sevmeyi bırakıp "İsmi Evlat, aslında buraya gelmesi, yasak" dedi. Bunu söylerken köpeğe uyarı dolu bakışlar attı. Köpek, sanki anlamış gibi, yüzünü patisiyle kapattı. "Herhalde seni görünce dayanamadı,"
Ahmet'e anlamsız bakışlar attım. "Beni tanıyor mu?" bana yaklaşıp, parmağının arkasıyla yanağımı okşadi."Tanıyor, ben Evlat'a seni anlatiyorum," Büyülenmiş gibi yüzüme bakıyordu. "Derdimi dinleyip bana akıl veriyor,"
Biraz geri çekilip "Psikologa görünmeni öneririm. Köpekle konuşman hiç sağlıklı değil," dedim.
Kahkaha atıp "Sen romantizmden hiç anlamıyorsun, en iyisi aşağıya inip yemek yiyelim," bu mu romantizm hıh.
Eliyle arkamdan destek oldu, aşağıya indik. Kapıyı açıp Evlata dışarı çıkması için komut verdi.
Çok güzel bir sofra kurulmuştu; kırmızı mumlar ve gül kuruları masanın üzerindeydi. Biraz daha baktım, favori yemeğimi, mantıyı gördüm.
Ahmet arkama geçip sandalyemi çekti "Ahmet Bey, bu ne incelik böyle? Sizin böyle yetenekleriniz var mıydı?"
Ahmet yerine oturup "Bende daha ne yetenekler var," diyip göz kırptı.
Konuyu değiştirmek için hemen"Cinsi ne?" diye sordum.Ahmet, çatalını yemeğine batırdı"Labrador retriever, yolda bulduğumda daha yavruydu, veteriner 'hasta, çok yaşamaz' dedi ama gördüğün gibi kocaman oldu,"
Merakıma yenik düşüp, "Saldırır mı?" diye sordum. "SevdikleriMe saldırmaz," diye bastırarak yanıtladı.
"Eee, yemekleri beğendin mi?" Yemekler çok güzeldi ama ona bunu söylemeyecektim tabii ki, "Pek fazla beğenmedim,"
Yüzünün düşmesi gerekiyordu ama aksine gülümsedi, "Olsun, sen bana öğretirsin,"
Elimle kendimi gösterip, "Ben mi? Ben yemek yapmayı bilmiyorum," yemeğine devam edip, "Neyse, evlenince bir aşçı tutarız o zaman,"
Yediğim yemek boğazımda kaldı, öksürmeye başladım ve hemen su içtim. Ahmet'e baktım, sırıtıyordu. Pis şeytan.
Yemeklerimizi bitirdikten sonra Ahmet, Yavru köpek bakışı atıp, "film izleyelim mi?" diye sordu.
Yok artık, bu dağ ayısına daha fazla katlanamam. "Çok geç oldu, gideyim artık ben,"
Ah, az kalsın cihazı koymayı unutuyordum. "Ama gitmeden bir tuvalete gideyim" diyerek merdivenlere yöneldim.
Ahmet benimle gelince, "Hayırdır, sen nereye?" diye sordum.
"Ben de geliyorum,"
"Anlamadım,"
Gözleriyle beni süzdü"Son dakikaya kadar yüzünü görmek istiyorum,"
Elimi kaldırıp, "Yok artık, gelme sen," dedim ama beni dinlemeyip yukarı geldi.
Tuvalete girecekken, "Hiç çekinmeyin Ahmet Bey, buyurun girin," Beni hiç bozmadan, "Olur," diyip tam giriyordu ki, "Saçmalama," diyerek itekledim onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOYKAN
RomanceBirinin kolumdan tutmasıyla ona döndüm karşımda onu görmek şaşırtmamıştı "Ne istiyorsun"diye sordum "seni"...