Dokuz

527 80 12
                                    



Bir kaç gündür hastanede işler sakin gidiyordu, ama içimdeki huzursuzluk geçmek bilmedi. Belgin'le yaşadığım o soğukluk kafamı kurcalamaya devam ederken, bugün bile hastaneye sadece birkaç saatlik uykuyla gelebildim. Kahvemi yudumlarken Azra'yla sohbet ediyordum ki, birden acil servisten yükselen bağırışlar dikkatimi çekti. İçim sıkıştı.

İnsanlar koşturuyordu, hemşireler, hastalar... Bir şeyler ters gidiyordu. O sırada kapıdan içeri silahlı birkaç adam girdi. Ellerindeki silahları görünce kalbim hızla çarpmaya başladı. Azra panik içinde, "İnci ne oluyor?" diye sordu. Sesini sakin tutmaya çalışarak, "Bilmiyorum Azra sakin ol" dedim.

Saldırganlar herkesi yere yatırdılar. Bir anda Silahlı adamlardam biri kararlı adımlarla bana yaklaştı ve Birden gözleri bana kilitlendi.
"Aaa bakın burada kim varmış, naber güzellik"

Derin bir nefes alıp sakin kalmaya çalışarak, "Kimseye zarar vermeyin lütfen"

Adam alaycı bir gülümsemeyle, "Merak etme prenses senin dediğini biz hiç ikiletir miyiz?" dedi ve silahını başıma dayadı. Boğazım düğümlenmişti. Tüm vücudum korkudan titriyordu.

Tam o sırada, hastanenin dışında bir hareketlenme duydum. Kapılar büyük bir gürültüyle açıldı. İçeri giren birkaç siyah üniformalı adamın arasında Belgin'i görmeyi beklemiyordum.

Çelik yeleği, sımsıkı topuz yapılmış saçları ve sert adımlarıyla içeriye doğru yürüdü ve arkasından Tüm hastaneyi bir anda TİM ile doldurdu.

Hiçbir anons yapmadan, doğrudan saldırganların liderine baktı. Sanki daha önce hiçbir şey olmamış gibi kararlı bir şekilde, "Bırakın doktoru, İşiniz benimle. Beni alın" dedi.

Şaşkınlık içinde bakarken, "Belgin saçmalama Hayır" diye bağırdım.

Saldırgan, silahını başıma daha da bastırdı. "Susun lan!" diye bağırdı. Ardından Belgin'e döndü ve pis bir sırıtışla, "Haklısın be Savcı, Evet işim seninle ama bu güzelliği kaçırmak bize yakışmaz, değil mi?" dedi. Sinirlerim gerilmişti. Belgin'in yüz ifadesi bir an değişti. Bir anda Cebinden hızla silahını çıkarıp ona doğrulttu.

"düzgün konuş lan" diye hırladı. Her şey çok hızlı gelişiyordu.

Adam, pis pis sırıttı ve bir eliyle saçlarıma dokunarak, "Aslında Yeşil kazakta hiç fena değildi ama Bu önlük... gerçekten beklediğimden daha da yakışmış güzelim" dedi ve yanağımdan bir makas aldı. Bunu yaparken, alaycı gülüşü yüzünden eksik olmuyordu. Midem bulanıyordu.

Bir anda Belgin anlık bir refleksle adamın üzerine atladı ve birbirleriyle boğuşmaya başladılar. Her ne kadar da arkasından polisler ikisini ayırmak için koşsalarda, bir silah sesi odada yankılandı. O an dünya durdu. Belgin'in yere düştüğünü gördüm.

Gözlerim şokla açıldı. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Bir çığlık attım: "BELGİN!"

Koşarak yanına çöktüm. "BELGİN BANA BAK! İYİ MİSİN?"

Belgin, güçlükle nefes alıyordu. "İyiyim" dedi, sesi titrek çıkıyordu. "Yeleğe geldi zaten... ama off..." diye inledi. Kaburgasını tutuyordu.

kanama yoktu ama Kaburgalarının hasar gördüğünü anlamıştım  Yine de durum ciddiydi.

Polisler, saldırganları sonunda etkisiz hale getirmiş ve hepsini kelepçelemişlerdi. Kaos sona eriyordu, ama Belgin'in yaralanışı içimi acıtmıştı.

Sedye hızla geldi ve Belgin'i acil servise aldılar. Öncelikle Röntgen çekildikten sonra tahmin ettiğim gibi, kaburgalarının kırılmadığını ama ciddi hasar aldığını öğrendik. Dinlenmesi gerekiyordu ama onun nasıl inatçı olduğunu bildiğim için pek dinlenmeye niyetli olmadığını tahmin ediyordum.

İhtilaf (GxG)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin