Bölüm şarkısı : Stooshe - Slip
Gözlerimi aralamama neden olan ışık kümesinin kaynağı, perdenin bir kısmının açıkta bıraktığı pencereydi. Bu kadar erken bir saatte yatağımdan kalkmak zorunda kalmak çok büyük bir işkenceydi benim için. Lanet okuyarak pencerenin yanına gittim. Asıl amacım perdenin açıkta kalan kısmını kapatıp yatağıma geri dönmekti fakat beynimin uyuşmasını sağlayan gerçekle bu fikrimden vazgeçtim. Teyzeme bugün Şila'yı sabah yürüyüşüne çıkarmak konusunda söz vermiştim; çünkü şirkete çok erken gitmesi gerektiği ve çok önemli işleri olduğu hakkında benle sağlam bir konuşma yapmıştı.
Uykumun açılması için kısa bir duş aldım ve üzerime mor eşofman takımımı giydim. Aşağı iner inmez Şila'nın havlama sesiyle kulaklarım resmen banyo yaptı. Kırmızı tasmasından tuttuğum teyzemin şirin köpeğiyle bahçenin kapısından dışarıya attım kendimi.
"Ay ne kadar tatlı bir şeysin sen öyle." Sesin sahibi daha önce hiç karşılaşmadığım ellili yaşlarında bir kadındı. Yavaşça eğildi ve Şila'nın boynunu okşamaya başladı. Bende başımla onayladım sözlerini. Ardından hızlı adımlarla uzaklaştım olay mâlinden.
Sahil kenarındaki spor ve yürüyüş parkına kadar hiç ara vermeden yürüdük. Yorulmuş ve susamıştım. Dışarıda olan dilinden ve hızla inip kalkan göğüs kafesinden anladığım kadarıyla Şila'nında durumu benden farksızdı. Parkın karşısındaki büfeden su aldım. Yarısına kadar içtiğim suyun geri kalanını sağ elimi su kabı görevinde kullanarak Şila'ya da içirdim.
Parkın, daha yeni sulandığı ıslaklığından ve kokusundan belli olan çimlerine veda ederek eve doğru yürümeye başlamıştım ki yine olan oldu. Şila'nın tasmasına dolanan ayağım vasıtasıyla yeri boyladım. Bana doğru uzanan bir el mi görüyordum? Yoksa dün akşamın da etkisiyle bir dejavu mu yaşıyordum? Kafamı utançla kaldırdığımda yine o kahverengi gözlerle buluştu gözlerim.
"Sen bilirsin. Kendin kalk yerden."
Sanırım çok fazla incelemiştim yüzünü.Tam yardım etmekten vazgeçip ellerini çekiyordu ki; ani bir hareketle tuttum ellerini ve yukarı çektim kendimi. Bu sefer hızlı davranmalı,teşekkür etmeliydim.
"Teşekkür ederim. Dün gece ki yardımın için de."
Yüzümdeki küçük sırıtışı ve mahçup ifadeyi gizleyememiştim sanırım. Onun da terden vücuduna yapışmaya başlayan tişörtünden ve alnının üzerinde biriken ter damlacıklarından, beni yerden kaldırmadan önce spor ya da koşu gibi bir şeylerle uğraştığı belli oluyordu.
"Seni yerden teşekkür etmen için kaldırdığımı mı düşünüyorsun? Aptal kız. Teşekkür edeceğine 'karşına bir daha çıkmayacağım' desen daha iyi olurdu."
Vereceğim cevabı bile beklemeden arkasını döndü ve koşmaya başladı. Kendini beğenmiş pislik,ukala,ego yığını ne olacak. Ben mi dedim 'yardım et' diye etmeseydin.Seninle tekrar karşılaşmak için can atıyorum zaten.
Bozulan sinirlerimi ve Şila'yı da yanıma alarak eve doğru yürümeye başladım. Bu sefer olası bir 'öküz tarafından uzanan yardım eliyle' karşılaşmamak için dikkatli attım adımlarımı.
****
Şila'yı yürüyüşe çıkardığımda başıma gelen sinir bozucu olay ve kep bile atamadığım üzerine bir de rezil olduğum mezuniyetimin ardından geçen bir hafta boyunca evden çıkmadım. Neva'yla yaptığımız "evde sinema gecesi" faaliyetlerinin dışında tamamen sönmüş bir volkandım sanki.
Şimdi de kahvaltı masasında oturmuş kendisini yememi bekleyen omletle bakışıyordum. "Ne kadar da güzel bir rengin var,kokun da mis mis.""Kuğu,son bir haftadır iyi olduğuna emin misin?" Yine sesli düşünmüş olmalıyım ki teyzemin bu sorusuyla karşı karşıya geldim.
"Gayet monoton bir şekilde ilerleyen hayatım dışında her şey yolunda teyze,iyiyim."
"Hım,seni bu monotonluktan kurtarmak için ne yapabilirim bir düşünelim." İşaret parmağını çenesine yaslayan ve yapmacık bir şekilde düşünüyormuş görüntüsüne bürünen teyzeme,görmese dahi gözlerimi devirdim.
"Küçük bir tatile ne dersin? Ya da limitsiz bir kredi kartı ve bunun beraberinde gelen alışveriş dolu dakikalar." Teyzemin tebessümüne aynı şekilde karşılık verdim. Daha sonra küçük çocuklar gibi kafamı iki tarafa salladım ve 'cık' ladım.
"Tamam o halde, farklı 'monotonluktan kurtarıcı fikirlerimle' daha sonra karşınızda olmak dileğiyle."dedikten sonra yanağıma küçük bir öpücük kondurdu ve evden çıktı. Ben de bir değişiklik olsun diye bu sefer de peynir dilimleriyle bakışma kararı aldım ve bu kararı uygulamaya başladım.
Yaklaşık iki saatlik bir kahvaltıdan sonra odama ayak basabilmiştim. Evimizin bulunduğu sokağı gören penceremin kenarlığına oturmuş dışarıyı izliyordum. Kaldırıma tebeşirle çizdikleri sek sek oyununu oynayan küçük kızlardan birinde kendimi görüyordum,kendi küçüklüğümü. Minik ayaklarının bedenini taşıyabildiği kadar zıplıyor,bir şeyler başarmaya çalışıyordu. Gözlerinden hırs fışkırıyordu. Bu oyunda kendisine eşlik eden diğer kızlar ondan en az iki yaş daha büyüklerdi fakat o,oyunda hala kendine bir yer arıyordu; yükseklerde,ta en tepede. On,on beş dakika sonra annesi olduğunu düşündüğüm bir kadın küçük kızı kolundan tuttu ve götürdü, kopardı onu oyunundan. Oysa daha atlaması gereken bir üst kutu vardı ve onu takip eden diğer kutucuklar.
Benimde atlamam gereken bir üst kutucuk var biliyorum fakat kendimi ortalarda bir kutuda sıkışıp kalmış gibi hissediyorum. Ya beni de biri tutup çıkarmalı bu kutudan ya da yağmurun yağmasını beklemeliyim. İçinde hapsolduğum, kendimi kaybettiğim bu kutunun tebeşirle çizilen sınırlarının, küçük yağmur damlalarının yardımıyla silinerek yok olmasını umut etmeliyim.
Bahçe kapısının açıldığını ve teyzemin bahçeye girdiğini görünce odamdan çıktım. Koşarak merdivenleri indim. Teyzeme, beni bu kutudan tutup çıkaracak olan kadına kapıyı açtım.
"Hoşgeldin teyzelerin kraliçesi."dedim sesimi neşeli çıkararak. Keyfimin yerinde olduğunu anlayınca kocaman gülümsedi. Hatta bir an o bembeyaz dişlerinde kayboldum sandım. Tamam olmuyor,espri falan yapamıyorum.
"Hoşbuldum prenses." Sanırım bu kelimenin en son kullanılması gereken kişi bendim. Yine de bozuntuya vermedim.
Teyzemle yediğimiz akşam yemeği sonrası, keyif kahvelerimizi içerken Neva'da katılmıştı aramıza. Hoş bir sohbet kurmuştuk, bu sohbeti durduran şeyse sadece ara ara yudumladığımız kahvelerimizdi.
Gecenin ilerleyen saatlerinde iyice uykum gelince odama çıktım. Neva'da bu gece bizde kalacaktı. Küçüklüğümüzde olduğu gibi Neva'yla aynı yatağı paylaştık. Uyumadan önce her gece yaptığımız gibi sesli bir şekilde hayaller kurduk. Mutlu olmak için kurduğum hayallerin bile sınırları vardı.
Bana sırtını dönmüş bir şekilde uyuyan Neva'ya duymasa da iyi geceler dileklerimi sundum. Her gece olduğu gibi rüyalarımı süslemesini umarak annemin ve babamın; gözlerimi kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SU KUŞU
Teen Fiction... İlkokuldayken öğretmen "Bir hayvana dönüşme şansınız olsaydı hangi hayvan olmak isterdiniz?"diye sormuştu,bende balık olurdum demiştim. O zamanlar balık olmayı istiyor oluşumun nedeni sürekli yüzüyor olmalarıydı. Tebessüm ettim ister istemez. Ay...