Cadı Kazanı'ndaki odamın kapısını açıp içeriye attım kendimi. Bu odaya hiç alışamamıştım ve yaklaşık iki aydır burada olmama rağmen hiç o siyah deri sandalyeye oturmamıştım. Ta ki şu ana kadar. Sandalyeme oturdum,ellerimi büyük masanın üzerinde gezdirdim. Bu masa benimdi ve bu sandalye,bu oda.Cadı Kazanı'nın yarısı benimdi. Dışarıdan bakılınca özenilesi bir hayatımın olduğu doğruydu. Ama insanların gözleri kalbimin kapılarını aralayabilecek kadar bakamıyordu. Ve ben hergün olduğu gibi yine kendi acımda kaybolmaktan korkuyordum.
Düşüncelerimden sıyrılmama neden olan şey içeriye Yankı'nın girişi oldu. Suratındaki ifade anlamsızdı, boştu. Masanın yanındaki ikili koltuğa oturdu."Günaydın. Konuşmamız gereken şeyler var."dediğinde endişelenmiştim ve her ne kadar ortamla alakasız olsa da gözlerinde küçük Yankı'nın bakışlarını yakalamaya çalışıyordum.
"Günaydın.Konuşalım,dinliyorum." Yankı oturduğu yerde dikleşti. "Şu ünlü 'Keyifli saatler' dergisi bu ayki sayısında Cadı Kazanı'na bir sayfa ayırmak istediğini söyledi." Duyduklarım içimde heyecana sebep oldu. Keyifli Saatler dergisi, insanların boş vakitlerini ne şekilde değerlendirebileceği, keyif almalarını sağlayabilecek tavsiyeler sunan bir dergiydi. Yeni mekanlar,yaklaşan festivaller ve daha fazlası.
"Ee bu çok güzel bi haber. Kabul etmişsindir umarım." Yankı'nın yüzünü hoşnutsuz bi ifade kapladı. "Ettim etmesine de, yarın öğlen burada olacaklar ve bizden mekanın kendi özel lezzeti hakkında da bilgi almak istiyorlarmış.'Özel Tatlar' köşesi için."
"İyi hoş da Cadı Kazanı'nın bir speciali yok ki." Yankı alay eder bir şekilde alkışlamaya başladı,"Bu kadar erken algılayabilmen şaşırtıcı doğrusu." İşte yine o ukala Yankı. Derken aklıma düşen gerçekle içimde bir endişe volkanı aktifleşti. Bora iki günlüğüne Fransa'ya gittiğinden beri görüşmediği arkadaşlarıyla buluşmak için şehir dışına çıkmıştı. Bizde yerine geçici bi şef bulmuştuk ama ondan özel bir tat yapması beklenemezdi.
"Bu durumun Bora'nın yokluğuna denk gelmesi kötü oldu ama bir şekilde üstesinden gelmemiz lazım. Şöyle çok yetenekli bir pastacı bulsak pasta yaptırsak nasıl olur." Yankı'nın teklifine katılmam imkansızdı. "Olmaz. Şimdi şöyle bir düşündümde o pasta Cadı Kazanı'nın özeli değil pastacı'nın imzaladığı bir eser olabilir ancak."
"Aslında haklı olabilirsin. Diyorum ki sen mi bir şeyler yapsan. O gün parkta yediğim kekler çok iyiydi,bence denemelisin." Kulaklarım duyduklarına inanmak istemezken şaşkınlığımı saklayamadım. Yankı aynı anda bana hem hak vermişti hem de iltifat sayılabilecek bir yorumda bulunmuştu. "Ben...bilmem ki yapabilir miyim?" Bu daha çok kendime sorduğum bi soruydu. "Dene ve gör derim." Yankı'nın destekleyici sözlerinizden bir yol yaparak alt kattaki mutfağa yöneldim. Vakit kaybetmeden denemelere başlamalıydım. Bu sırada Yankı'da mutfakta bulunmayan daha başka hamurişi ve pasta malzemesi almaya gidecekti.
Yankı, bir saat sonra mutfağa ellerinde poşetlerle döndüğünde bende aklımda bir kaç tarif planlamıştım. "Eveeet. Hadi bakalım kolay gelsin. Ben yukarıya odama çıkıyorum ve sende burada herhangi bir yaramazlık yapmadan uslu uslu çalışıyorsun." Motive edici Yankı modu. Yankı mutfaktan çıktıktan sonra poşetleri mutfağın sakin bir köşesine taşıdım ve içindeki malzemeleri inceleye başladım.
Tam altı saattir mutfaktaydım. Saat 18.15 olmuştu. Bir çikolatalı pasta,bir limonlu kek ve vişne marmelatı dolgulu kurabiyeler yapmıştım ama hiç birinin tadına bakmamıştım. Yankı da yanıma hiç uğramamıştı. Odasında olabileceğini düşündüm ve yaptığım şeylerden birer parça koyarak bir tabak hazırladım. Tabağı koyduğum tepsiye iki bardak da portakal suyu koydum. Üzerim un olmuştu,yumurta kokuyordum. Önlüğümü çıkardım ve Yankı'nın odasına yöneldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SU KUŞU
Teen Fiction... İlkokuldayken öğretmen "Bir hayvana dönüşme şansınız olsaydı hangi hayvan olmak isterdiniz?"diye sormuştu,bende balık olurdum demiştim. O zamanlar balık olmayı istiyor oluşumun nedeni sürekli yüzüyor olmalarıydı. Tebessüm ettim ister istemez. Ay...