Büyük bir korkuyla yataktan fırladığımda saat gecenin üçüydü. Korkunç bir rüya görmüştüm. Ellerim istemsiz olarak boynuma gittiğinde kolyemin yerinde olmadığını farketmemle dehşete kapıldım. Kendimi bildim bileli tüm zor zamanlarımda varlığıyla bana huzur veren kolyem 22 yıldır ilk defa boynumdan çıkmıştı. Zaman ve mekan ne olursa olsun onu bulmalıydım. Önce odamı aradım;yatağımın altı,elbise dolabım,çalışma masam...
Aramalarım sonuç vermeyince bir umut alt katı ve bahçeyi aradım. Yoktu. Aklıma açılışda düşürmüş olabileceğim gelince hızlıca odamdan motorumun anahtarlarını aldım ve Cadı Kazanı'na doğru gözyaşlarım eşliğinde aklıma gelen anılarımla yol almaya başladım.
"...O kadar utanıyordum ki öğretmenimden lavaboya gitmek için izin bile isteyemiyordum. Daha ne kadar dayanabilirim diye düşünürken oturduğum yerde hissettiğim ıslaklıkla göz bebeklerim boyut atladı. İkinci sınıfa gidiyordum ve sınıfta altıma yapmıştım. Bunu ilk fark eden sıra arkadaşım Eda olduğunda bana en pis sırıtışlarından birini gönderdi ve parmak kaldırdı. Öğretmen Eda'ya söz verdiğinde tüm sınıf onu dinliyordu.
'Öğretmenim Kuğu altına yaptı' Eda'nın sözleriyle tüm sınıf arkadaşlarım kahkaha atmaya başladığında sınıfı hemen terk ettim. Arkamdan bana seslenen öğretmenimi hiç umursamadan okulun deposuna gittim.Çok karanlıktı ama aldırmadım yere çöktüm,hıçkırıklarım ve gözyaşlarım birbirine karışırken tek yapabildiğim şey boynumdaki kolyeme sımsıkı tutunmak oldu. Tıpkı bir uçurum kenarına tutunmak gibi..."
Kötü anılarımla mücadele ederken neredeyse Cadı Kazanı'nda durmayı unutuyordum. Motordan iner inmez kapıya koştum. Aptal kafam kafenin anahtarlarını almayı unutmuştu. Geri dönmeye vaktim yoktu bir an önce kolyeme kavuşmak istiyordum. Kaldırımdan bi taş söktüm ve kapıya fırlattım. Cam kapı büyük bi gürültüyle yerle bir olurken kulaklarımı alarmın sesi doldurdu. Aldırış etmeden içeriye girdim ve deli gibi yerlere bakındım. Çok değil beş dakika sonra kapıdan içeriye giren polisler doğruca üstüme yürüdüler. Biri belindeki kelepçeyi çıkarırken diğeri beni kollarımdan tuttu. Kendi iş yerinin hırsızı sanılan bi patron.
"Be-ben buranın sahibiyim..." Hıçkırıklarımın arasından kekeleyerek söylediğim sözler pek etkili olmayacak gibi görünüyordu. Gecenin bu saatinde ayıcıklı pijamalarıyla bi kafenin camını indirip içeride birşeyler arayan bi kız görsem ben de ya hırsız olduğunu düşünürdüm ya da deli.
Tam kelepçeler bileklerimle buluşacağı sırada bi ses duyuldu. "Durun." Yankı tüm asaletiyle polis memuruna doğru yürüdü ve kulağına birşeyler fısıldadı. Ardından iki polis de benden özür dileyip gittiler.
Bakışları ayıcıklı pijamalarında gezinen ve nihayet ağlamaktan kızaran ve şişen gözlerimde duran Yankı yanıma yaklaştığında ağlama krizine girdim. Ve sonra belimde hissettiğim bir çift el beni kendime getirdi. Yankı'nın bana sarılıyor oluşunun şokuyla ağlamayı bıraktım ve sandalyelerden birine oturdum. Karşımdaki sandalyeye oturan Yankı, kısa bir telefon görüşmesi yaptıktan sonra merakla gözlerimin içine baktı.
"Yanlış zaman, yanlış mekan ve yanlış bi ruh hali. Bu durumu neye borçluyuz?" Yankı'nın sorusu üzerine kolyemi hala bulamamış olma düşüncesiyle ayağa fırladım ve yerlere tekrar bakmaya başladım. Bu sırada "Kolyem" dedim. "Kolyem yok,kaybettim."
Gözlerim zemini tararken Yankı'nın sesiyle durdum. "Sakin ol,sanırım bende işine yarayabilecek bir şey var."dedi ve cebinden cüzdanını çıkardı. Bir an ukala ortağımın bana kolyemin yenisini almak için para uzatacağını sansamda cüzdanından çıkardığı kolyeyle şok oldum.
Paketteki son cipsi almak için hamle yapan çocuklar gibi elinden kaptığım kolyeyi ışığa tuttum. Ve işte oradaydı, yansıyan ışıkla belirginleşen 'kuğu' silüeti... Kolyeyi boynuma takmaya çalışırken büyük bir çaba sarfettiğimi gören Yankı yardım ettiğinde kalp yangınıma bir kova su dökülmüş oldu.
Ve bu defa ben, ani bir şekilde ne yaptığımın farkında olmadan nefret duyduğum ortağımın boynuna sarıldım. Yaşadığım duygu karmaşası ve gerçekleşen ani duygu değişimim sonrasında dudaklarımdan bir çift sözcük döküldü.
"Teşekkür ederim..."
****
Yaptığım son cupcakeleri de fırından çıkarırken aklımda hâlâ dün gece Yankı'yla yaşadığım gereksiz duygusal yaklaşım vardı. Kolyeme kavuşmamın verdiği mutlulukla yaptığım bi saçmalık olarak adlandırsam da Yankı'ya sarılmış olmamı, sonuçta ilk sarılan oydu. Ne saçmalıyorum ben. Gerçekten burada itinayla hamaratlığımı sergilerken ortak bozuntusu bi adamı düşünmek benim neyime.
Saydım,tam elli beş taneler. Ben neden bu kadar çok cupcake yaptım ki,kim yiyecek bunları. Teyzemi geçelim, çikolata sevmediği için bu kekleri de yemez, - evet bende teyzemin kadın olduğundan pek emin olamıyorum- Neva'yı çağırsam Pazartesi başlayıp salı günü bıraktığı ama yine de diyet olarak adlandırdığı saçma faaliyetten bahsedecek, benim gibi bir çikolata delisi de yese yese beş tanesini yer. Ne yapsam ki.
Karton kutulara zor yerleştirdiğim kekleri de alarak yola koyuldum. Cadı kazanı'nın arka sokağında bulunan çocuk Parkı'na geldiğimde motordan indim. Kek kutularını banka koydum ve parkın biraz daha çocuk dolmasını bekledim. Bence biraz sonra yapacağım gayet mantıklı bi hareket olacak. Hangi çocuk kek sevmez ki?
Yaklaşık on dakikalık bekleyişden sonra elime kutulardan birini aldım ve tüp kaydırağın bitişinde beklemeye başladım. Çocuklar bir bir kaydıraktan kaymaya başlayınca, tüpten çıkan her çocuğa bir kek verdim. Son zamanlarda en mutlu olduğum an bu andı sanırım. Musmutlu minik yüzler sayesinde mutlu olmak.
Keyifli düşüncelere dalmış bir şekilde sıradaki çocuğu beklerken bir anda tüpten bir adet Yankı fırlayınca ve ayaklarımın dibine kumlara düşünce küçük dilimi yutuyordum neredeyse. Ben dahil çevredeki çocuklar gülme krizine girdiğinde nihayet Yankı yerden kalktı ve üzerindeki tozları silkeledi.
"Artık versen diyorum bana da bi kek." Yüzündeki sabırsız ifade ve gözlerinde parlayan ışıkla parktaki çocuklardan bir farkı yoktu.Bende cupcakelerden birini ona uzattım."Al bakalım koca çocuk."
Insan olmadığını yine belli eden Yankı tek lokmada bitirdiği cupcakein kağıdını elime tutuşturdu ve ilerideki banka doğru yol aldı. Bende onun yanındaki yerimi aldım.
"Nasıl buldun yine beni?" Sorum üzerine yine suratında o kendini beğenmiş sırıtışı belirdi. "Çokta zor olmadı,Cadı Kazanı'nda park manzaralı bir odam olunca ve o Park'ta seni görünce eğlenceyi kaçırmayayım dedim." Ah aptal kafam o kadar park dururken neden buraya geldiysem.
"Bu arada kekler de pek fena olmamış." Yankı'nın ağzından çıkan bu iyi sözler karşısında kısa çaplı bir kalp krizi geçirmeye hazırlanıyordum ki hayatımı kurtaran o kelimeleri söyledi. "Yani ne bileyim...şekeri falan az gibi,malzemeden çaldığını bu kadar belli ettirmeseydin bari." Lafımı da soktum ben kalkayım edasıyla ayaklandı ve birşey söylemeden yürümeye başladı.
Sonra dedim ki kendi kendime dünkü çocukla şimdi ki arasında kaç dağlık bir fark var. Bende ki matematik zekasıyla bu sorunun cevabını bulmam buradan eve gidene kadar sürer diye düşündüm ve vakit kaybetmeden motoruma atladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SU KUŞU
Teen Fiction... İlkokuldayken öğretmen "Bir hayvana dönüşme şansınız olsaydı hangi hayvan olmak isterdiniz?"diye sormuştu,bende balık olurdum demiştim. O zamanlar balık olmayı istiyor oluşumun nedeni sürekli yüzüyor olmalarıydı. Tebessüm ettim ister istemez. Ay...