İkinci kat,soldan en son pencere. On yedi senemi geçirdiğim şirin odamın tarifi. Ve son beş yıldır girmeye cesaret edemediğim evim. O büyük siyah kapının anahtarlarının cebimde duruşu fakat kilidi çevirmeye elimin varmıyor oluşu.
Bugün buraya gelme sebebim aklımı kurcalayan sorular. Evet,bana da çok korkutucu geliyor şüphelendiğim şeyler ama yüzleşmem gereken bir gerçek varsa bir an önce yüzleşmeliyim.
Büyük bahçenin ortasındaki süs havuzunun taşlarında ellerimi gezdirirken başımla da bahçedeki en büyük ağacın dalına kurulu olan salıncağıma selam vermeyi unutmadım. Cebimdeki anahtarı yavaşça çıkarıp kapıya yöneldim ve güçte olsa kapıyı açtım. Bununla birlikte eş zamanlı olarak burnuma yoğun bir rutubet kokusu doldu. Büyük salondan geçip yukarıya çıkan merdivenlere yöneldim.
İlk durağım kendi odamdı sonrasındaysa babamın çalışma odasına uğrayacaktım. Odama girdiğimde beni, pamuk şekeri rengindeki duvarlar karşıladı ve hala yatağımın üzerinde duran en sevdiğim oyuncağım; ayıcık Bambu. Gözlerimin dolduğunu hissettim. Kalbimin ritmi boyut atlarken anılarım canlanıverdi.
"Karanlık odamı anlık da olsa aydınlatan şimşekten çok korkmuştum. Kolyemi sıkı sıkıya tutarken bir yandan da yatağımın içerisinde Ayıcık Bambu'yu arıyordum. Ona sarılmam gerekiyordu çünkü bu beni rahatlatıyordu. Yorganımı kafama kadar çektim ve sessiz bir şekilde ağlamaya devam ettim. Bir süre sonra sessizliği hıçkırıklarım bozdu. Bambu yoktu,kolyem artık avcumun içine batmaya ve acı vermeye başlamıştı. Üstelik yatağımdan çıkmaya da korkuyordum. Belki on belki de yirmi dakika sonra odamın kapısı açılıpta içeriye babam girince ufakta olsa bir rahatlama yaşadım. Babam yavaşça yatağıma yaklaştı ve ayakucuma oturdu. Elleri saçlarımı taramaya başlayınca hıçkırıklarımda gittikçe azaldı. 'Şşşş..' Dedi babam,'Korkma ben buradayım.' Yatakta kenara kaydım ve babama da uzanabilmesi için yer açtım. Yanıma uzanınca başımı onun göğsüne yasladım, o da saçlarımı okşamaya devam etti. 'Sana masal anlatmamı ister misin?' Diye sorunca babam,yavaşça kafamı salladım ve daha prensesin hangi ülkenin birinde yaşadığını öğrenemeden uykuya daldım..."
Gözümdeki yaşları elimin tersiyle silerken odama veda edip kapıyı kapadım. Tam karşımdaki odaya girdim. Babamın çalışma odasını gri duvarlar,siyah deri koltuklar,yine siyahın tonlarında bir masa ve odanın köşesindeki gramofon oluşturuyordu. Babam küçükken bu odaya girmeme izin vermezdi o yüzden bu oda bende hep merak uyandırmıştı. Şimdi buradaydım.
Masanın ardındaki büyük sandalyeye oturdum. Dikkatimi ilk olarak masanın üzerindeki resim çerçevesi çekti. İçinde babamın,annemin ve benim kocaman gülümsediğimiz bir fotoğrafımız duruyordu. Bu odada asıl aradığım şey bebeklik fotoğraflarıma dair küçücük bir izdi. Çekmeceleri karıştırmaya başlamıştım ki en üstteki çekmecenin kilitli olduğunu farkettim. Hadi ama, anahtarını nereden bulacaktım şimdi bunun. Kendime biraz düşünme süresi verdim.
Kısa bir süre sonra düşünerek bir yere varamayacağımı anlayınca kalktım ve duvarlardan birini boydan boya kaplayan bir başka dolabı aramaya başladım. Sonunda en üst raflarından birindeki küçük kutunun içinde bir anahtar bulunca hiç vakit kaybetmeden çekmeceyi açtım. Çekmecenin içinde ters çevrilmiş bir çerçeve duruyordu. Titreyen ellerimle kavradığım çerçeveyi içindeki fotoğrafı görebileceğim bir konuma getirdim. Fotoğrafta kameraya büyük bir mutlulukla gülümseyen bir kadın ve hasta yatağında otururken kucağında tuttuğu bebeği vardı. Bu da ne demek oluyordu böyle? Tanımadığım bir kadın ve bebeğinin fotoğrafının babamın çekmecesinde ne işi olabilirdi?
Ve bu defa evden ayrılırken yanıma aldığım iki şey vardı; Ayıcık Bambu ve bir çerçeve. Kesinlikle bu zamana kadar benden gizlenen bir şeyler olmalıydı ve bu bir şeyler her neyse artık tüm gerçekliğiyle ortaya çıkmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SU KUŞU
أدب المراهقين... İlkokuldayken öğretmen "Bir hayvana dönüşme şansınız olsaydı hangi hayvan olmak isterdiniz?"diye sormuştu,bende balık olurdum demiştim. O zamanlar balık olmayı istiyor oluşumun nedeni sürekli yüzüyor olmalarıydı. Tebessüm ettim ister istemez. Ay...