Rüzgar büyük bir şefkatle okşarken tenimi, bir yandan da saçlarımı tarıyor. Bora'ya en içten gülüşlerimden birini gönderiyorum. Yaklaşık on dakikadır Neva için iki ağacın ortasına hamak kurmakla meşgul kendileri. Neva'da büyük bir dikkatle Bora'yı seyrediyor. Biliyorum içinde bir yerlerde yıllar öncesinin özlemi saklı,gizlemeyi pek beceremesede.
Ağustosun yirmi üçüncü gününün sabahındayız ve neşem yerinde. Piknik yapmaya geldik. Bora,Neva ve ben dışında hala gelemeyen Yankı'yı saymazsak tabii. 'Siz gidin ben arkadan gelirim' demişmiş. Bekleyelim bakalım. Bu arada dergi işini hallettik,mükemmel bir iş çıkardık ve bende Yankı gibi çok umutluyum Hayat Pastasından.
"Tamamdır? Ben dedim size bu ellerin halledemeyeceği şey yok diye." Oturduğum bankta hareketlendim ve Bora'ya doğru döndüm. Yüz ifadesi gerçekten görülmeye değerdi. Derken Bora hamağa oturdu ve ip kopunca yere düştü. Tam ağzımı açmış en büyük kahkahamı atacaktım ki benden önce davranan biri oldu. Tam arkamdan gelen bu devasa gülüşü nerede olsam tanırdım. İçimdeki kahkahanın boynundaki zinciri nihayet çözdüm ve onu özgürlüğüne kavuşturdum. Bu sırada da arkamı döndüm Yankı'ya doğru. Yine ve yine o kahverengi tonu gözler, üstüne büyük bi kusursuzlukla dizilen uzun kirpikler. "Günaydın."dediğimde Yankı'da gayet samimi bir şekilde cevap verdi. Birlikte pasta yaptığımız o geceden sonra yani bir haftadır Yankı'yı kendime yakın hisseder olmuştum.
Yankı'nın arabasından uzun sarı saçlı ve Yankı'nın gözlerinin kız versiyonuna sahip olan bir kız inince şaşırdım. Yankı'nın yanına gelince koluna girdi ve bize kocaman gülümsedi. O kadar güzel bir kızdı ki; gözlerimi vücudunda gezdirip kusur aramakla hiç uğraşmadım bile. "Kız kardeşim Yazgı. Sizinle tanıştırmak için uygun bir gün olduğunu düşündüm." Yankı'nın açıklaması üzerine bende Yazgı'ya gülümsedim,yanına gittim ve sarıldık. Kendi gibi çok güzel de bir ismi vardı.
Neredeyse bir saattir mangaldaki köftelerin pişmesini bekliyoruz. Bora ilk posta köfteleri yaktığı için Yankı görevi devraldı ve büyük bir ustalıkla pişiriyor. Başımı sıkıntıyla Neva'nın omzuna yasladığımda karnımdan eş zamanlı bir guruldama sesi yükseldi. Utançla yüzümü yere eğdiğimde Yazgı'da daha fazla dayanamamış olacak ki "Abi, açlıktan midemiz yataklara düştü. Pişmese de getir köfteleri."dediğinde Yankı sıkıntıyla nefes verdi. "Bi sabredemedin güzelim. Biz de açız heralde,az kaldı."
Sonunda masanın ortasına koyulan tabağa sırıtarak baktım ve kendi tabağıma köftelerin yarısını boşalttığımda tüm gözler bana döndü. Ne yapayım yani çok acıktıysam. Elime aldığım çatalı hiç bekletmeden köftelerimden birine batırdım ve tam ısıracağım sırada gözlerim Yankı'nın gözlerinde takılı kaldı. Sen o kadar aç bırak sonra da hunharca yemek yemeye çalışan Kuğu'ya sırıtarak bak. "Yavaş be kızım. Biraz da bana bıraksaydın iyiydi." Bora'ya gözlerimi devirdiğim sırada altıncı köftemi yiyordum. Masadakiler Bora'nın sözleri üzerine bana bakarak kıkırdayınca onlara da gözlerimi devirdim.
Yazgı'yla beraber piknik alanı olarak adlandırılan ormanda gezintiye çıktık. Neva karnının ağrıdığını söyleyerek bizimle gelmemişti. Bora ve Yankı'da futbol muhabbetlerini yarıda kesmek istememişlerdi. Biraz ileride papatyalar görünce gözlerim kocaman açılıverdi. Ben papatyalara bayılmayı geç ölürdüm.Yazgı'da papatyaları eliyle gösterdi ve o tarafa koşmaya başladı. Bende onu takip ettim. Yere oturunca Yazgı papatyalardan birini koparıp kulağımın arkasına yerleştirdiğinde kalbimde dayanılmaz bir sıcaklık hissettim. Öğrendiğime göre o da benim gibi yirmi iki yaşındaydı ve üniversiteden bu yıl mezun olmuştu. Yankı'yla birlikte yaşadıklarını söyleyince annesinden ya da babasından bahsetmeyişi dikkatimi çekmişti. Sanırım hâlâ annelerinden bir haber yoktu. Tabii ki de soramamıştım ailesini. Hem sorsaydım bile tanışalı daha bir gün bile olmayan bir yabancıya böyle özel bir şeyi anlatmasını bekleyemezdim.
Gözlerimi Yazgı'ya çevirdiğimde gözünden yuvarlanan bir damla yaşın yanağına düştüğünü gördüm ama bir şey söylemedim. Ben içimdeki düşüncelerle on dakikadır aynı ringde boy ölçüşürken Yazgı'da sessiz sessiz ağlamaya devam ediyordu. Sonunda bu sessizliği bozan Yazgı oldu.
"Biliyor musun o da çok severdi papatyaları."dediğinde kastettiği kişinin annesi olduğunu anlamıştım fakat anladığımı belli etmedim. "Annem."dedi duraksadı ve devam etti. "Yani eskiden çok severdi ama şimdi...bilmiyorum."dediğinde artık sessizliğimi bozma vaktimin geldiğini anladım. Sonuçta o açmıştı konuyu ve ben de dahil olsam rahatsız olmaz diye düşündüm.
"Neden?"diyebildiğimde anlatmaya başladı. "Onu en son altı yaşındayken gördüm ama yüzünü tüm hatlarıyla hatırlıyorum. O gün evden ağlayarak çıkıp gitmeden önce bana bıraktığı tek şey sağ yanağıma kondurduğu küçük öpücük oldu."dediğinde gözlerimin yanmaya başladığını hissettim. Elimi omzuna koydum desteklercesine. Gözlerimin içine bakıp sıcacık tebessüm etti.
"Abimle beraber annemi günlerce aradık sokaklarda ama bulamadık. Babamı soracak olursan öldüğünde ben bir,abim de üç yaşındaymış,onu hiç hatırlamıyorum." Bu acı karşısında gözyaşlarıma engel olamadığımda, sanki anlattıkça acısı hafifliyordu Yazgı'nın. "Sonra ne oldu?"dedim. "Abine ve sana ne oldu?"
"Yetiştirme yurdunda kaldık,yurttan ayrıldığımızdaysa birbirimize daha sıkı sarıldık." Başımı onaylarcasına salladım,"Onu özlüyor musun,anneni?" Yazgı bakışlarını çimlere çevirdiğinde "Deli gibi."dedi. Aklıma takılan soruyu hiç bekletmeden Yazgı'ya yönelttim. "Yani annenizi bulmak için elinizden gelen her şeyi yaptınız mı?"dedim. "Başlarda evet ama sonra yurda yerleşince pek arama fırsatımız olmadı. Gerçi altı ve sekiz yaşındaki iki çocuğun tek başlarına annelerini aramaya ne kadar güçleri yetiyorsa o kadar arayabildik." Artık aklımda hiç bir şüphe yoktu, o küçük gözler Yankı'nın gözleriydi ve o da en az Yazgı kadar acı çekmişti. "Abin nasıl karşıladı bu durumu."
"Dediğim gibi o da çok küçüktü. Abim ve annem arasında bambaşka bir bağ vardı. Annem bizi öylece bırakıp gidince Abim yıkıldı ama yine de onu aramaya devam etti. Sonra aramaktan vazgeçti, annemden nefret ettiğini söyleyip durdu bana. Ama ne derse desin şuan kalbinin kuytu köşelerinden birinde,yüreğinin en işlek caddesinde annemin hâlâ simit sattığını biliyorum. Ya da en azından onu kalbinden söküp atmadığına inanmak istiyorum." Bu kadar şeyi idrak etmekte zorluk çekiyordum. Yankı'nın gözünden düşündüm. En değerlisi,annesi bir anda onu ve kız kardeşini terk edip gidiyordu. Hiç bir açıklama yapma gereği duymadan. Sonrasında kalbinde çıkan hasret yangınına her gün bir kova su dökmeye çalışıyordu. Onu unutmak istiyordu; mümkün olmayacağını bile bile.
Saatime baktığımda bir saattir burada olduğumuzu farkedince ayaklandım. Yazgı'yla beraber Neva'ların yanına döndüğümüzde Yankı'nın gözleri,hâlâ kulağımın arkasında olan papatyaya takılı kaldı. İşte tam da bu anda gözlerindeki o duyguyu gördüm; nefret ve umursamazlıkla bastırılmaya çalışılan özlem dolu anne sevgisini. Ve sonra tekrar gözlerimin önünde o cümle beliriverdi;
"Annemi gördünüz mü?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SU KUŞU
Teen Fiction... İlkokuldayken öğretmen "Bir hayvana dönüşme şansınız olsaydı hangi hayvan olmak isterdiniz?"diye sormuştu,bende balık olurdum demiştim. O zamanlar balık olmayı istiyor oluşumun nedeni sürekli yüzüyor olmalarıydı. Tebessüm ettim ister istemez. Ay...