"Görüşürüz teyze,ben çıkıyorum."
Mutfaktaki teyzeme aceleyle veda ettikten sonra ayakkabılarımı giydim ve koşarak evden çıktım. İlk iş günümde işe geç kalarak otoritemi sarsmak istemiyordum. Ayrıca ne yapmam gerektiğini de bilmiyordum. Daha önce hiç cafe işletmemiştim ve haliyle endişelerim vardı.
Motorumu garajdan çıkarır çıkarmaz atladım üstüne ve çalıştırdım. Sanırım sabahın erken saatlerinde motorla yüksek hız yapmam başıma bir iş açmazdı. Rüzgarı seviyordum; her ne kadar kaskımın altında sıkışan saçlarım havalı bir şekilde dalgalanmasa da. Hızımı biraz yavaşlattım çünkü kenarından geçtiğim denizin kokusunun içime işlemesini,dalga seslerinin kuş seslerine eşlik etmesini hissetmeyi seviyordum.
Teyzemin cafesine geldiğimde motoru park edecek bir yer bulamadım çünkü gerizekalının biri motor park yerine ultra lüks arabasını park etmişti. Bende inadına arabanın yola çıkabilmesi için boş bırakılan alana motorumu park ettim. Tabii bunu yaparken arabaya bir kaç (!) çizik atmayı da ihmal etmedim. Motordan indim ve kaskımı motorun üzerine bıraktıktan sonra cafeye girdim. Asıl adıyla Cadı Kazanı'na. Allah aşkına teyze başka isim mi bulamadın? Cadı Kazanı nedir abi?
İçerisi çok modern bir şekilde dizayn edilmişti. Masalar hafif tombik bir daire şeklindeydi ve siyahtı. Sandalyeler ise oldukça konforlu görünüyordu. Sandalyelerin yaslanma yerlerinin cadı süpürgesi şeklinde olduğu gözümden kaçmamıştı. Her bir duvar farklı renk ve desende duvar kağıdıyla kaplıydı. En büyük duvarın tam ortasına asılmış olan dart tahtası eğlenceli bir hava vermişti mekana. İncelemeyi bıraktım ve tam karşımdaki bar tezgahına doğru ilerledim....
Cadı Kazanı'nın resmi açılışı henüz yapılmadığı için ne bir karşılama görevlisi vardı burada ne de garsonlar. Yine de şansımı deneyeyim dedim,belki bir Allah'ın kulu vardır.
"Kimse yok mu?"
Çok geçmeden nereye açıldığını bilmediğim bir kapıdan bir kız çıktı. Hem de ne kız. Yüzündeki makyajla koca bir duvara grafiti yapılabilirdi. Keşke makyajına gösterdiği özeni kıyafetlerine de yansıtabilmiş olsaydı çünkü neredeyse giydiğinin farkına bile varmadığım eteği böyle düşünmeme neden olmuştu.
"Kusura bakmayın hanımefendi, henüz açılışımızı yapmadığımızdan dolayı hizmet veremiyoruz. İyi günler." O kadar hızlı bir açıklama yapmıştı ki şaşırmıştım. Bu kızı da hiç gözüm tutmamıştı doğrusu.
"Müşteri olduğum kanısına nereden vardığınızı sorabilir miyim acaba?"
Sözlerimden sonra adını bilmediğim sarı at kuyruğu, sorarcasına bana baktı.
"Ben Kuğu Türker. Cadı Kazanı'nın ortaklarından biri sayılırım. Yani asıl ortak, teyzem Hülya Hanım."
Sanki hafiften bozuldu karşımdaki uyuz kız. Bozuntuya vermemeye çalışıyordu ama ben yemem. Bir cevap beklercesine gözlerine baktığımda kırmızı ruja bulanmış dudaklarını kıpırdatabildi.
"Aa öyle mi? Ben de Ayla Cengiz. Cadı Kazanı'nın dekoratörüyüm. Aynı zamanda da müşteri memnuniyetini sağlamak adına burada çalışıyorum."
Gören de diğer ortak o sanır. Bir havalar, bir havalar. Konuşurken gözleri büyütmek mi dersiniz, farklı şivelere bürünmek mi dersiniz ne ararsanız var bu kızda da. Haa bir de insan bir özür diler; kusura bakmayın der, geleceğinizden haberim yoktu der. Der yani.
Bende bir havalara mı girdim ne.
Şu Ayla denen kendini beğenmişle anlamsız anlamsız bakışırken, yine o nereye açıldığını bilmediğim kapıdan bir ses duyuldu sanki ama pek anlayamadım. Çok geçmeden de kapıda bir silüet belirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SU KUŞU
Teen Fiction... İlkokuldayken öğretmen "Bir hayvana dönüşme şansınız olsaydı hangi hayvan olmak isterdiniz?"diye sormuştu,bende balık olurdum demiştim. O zamanlar balık olmayı istiyor oluşumun nedeni sürekli yüzüyor olmalarıydı. Tebessüm ettim ister istemez. Ay...