Öncelikle hoş geldiniz umarım güzel bulursunuz bu bölümü
ama önce bir şey demeliyim lütfen hikayem de büyük mantıklar aramayın.
Çok fazla mantık hatası olabilir çünkü ben hiç asker olmadım ve böyle bir askerle yakınlığım yok konuşmadım. Aklımda ki düşüncelerle yazıyorum yani "Görevler böyle olmaz" tarzında şeyler yazmayın. Bende biliyorum.
İyi okumalar... 🇹🇷
Size sonda duyuru da yapacağım.
___________________________
🇹🇷
Milletini korumaktır, Türk askerinin görevi. Vatan topraklarını korumaktır, Türk askerinin görevi. Topraklarımızı hainlerden arındırmaktır, Türk askerinin görevi. Topraklarımıza göz diken kansızları yok etmektir.
🇹🇷Adımlarımız harekat merkezin kapısında durmuştu. Bir süre bekledikten sonra içeri girmiştik, içeride bilgisayar başındaki askerler, Hasan komutanım ve İbrahim komutanım vardı. Hazır ola girip Hasan komutanıma tekmil verdim, "Yüzbaşı Ayça Güçlüer, İstanbul, Emret komutanım." dedim. Komutanım hemen oturmamızı istemişti, kafamızı sallayıp oturduk. Sancak timi Hasan komutanımı tanımadığından kendini tanıttı, "Ben Tuğgeneral Hasan Erdemir, az sonra gideceğiniz operasyonu İbrahim albayla anlatacağız. Hızla başlamak istiyorum, bu operasyon çok önemli ve tehlikeli bu yüzden iyice odaklanın." dedi ve ardından bana baktı. Sanki özür diliyordu, peki ne için özür diliyordu? Düşüncelerimde konuşurken Bilgisayar başındaki asker projeksiyonu açtı. Yansıttığı görüntüye bakınca dona kaldım, boğazım düğümlendi, yutkunamadım. Hayatımı karartan adam vardı, kardeşlerimi benden alan adam, önümdeki ekranda yansıtılıyordu.
Tepegöz!
Anlaşılmıştı görev bunla ilgiliydi, bu yüzden komutanım bakışları ile özür diliyordu. Ekrana bakarken ellerimi çok sert sıkıyordum ve ben bunun farkında değildim. Bu iti gördüğüm yerde öldürmek istiyordum.
Bu itin yaptıklarını, Bozkurt timi ile son anılarımızı, kanlar içindeki yüzleri, gözlerimden geçiyordu. Hasan komutanımın, "Asena!" diye bağırmasıyla sert yüzümü ona çevirdim. Yüzümde ne gördüyse bir anda yumuşadı. Bende "Emredin komutanım." dedim.
Bana bakmadan albay konuşmaya başladı. "Adı Nihat soydan, kod adı Tepegöz. Duymuşsunuzdur bu iti, şuan da ininde 3 polisimiz ve 1 askerimiz esir tutuluyor. Size vereceğimiz koordinatlara gidip kurtarmalısınız. Onlardan en son aldığımız sinyalin oralarda tepegözün binası var, bırakıldığınız yerden oraya kadar yürüyeceksiniz. Ayça yüzbaşım yolu iyi biliyorsunuz burada yürüyüş sizden. Ne zaman olacağını bilmiyoruz ama bir çok adamı bir satış yapacakları için gidiyorlarmış orada da başka bir grup baskın yapacak. Siz, verilen konuma gidip adamlar gidene kadar bekleyeceksiniz vatandaşlarımızı buraya getirin. Tepegözün sağı solu belli olmuyor dikkat edin. -Bana baktı- Onu da bulun, o iti gördüğünüz yerde alın ama sakın öldürmeyin!" son dediği ile dikkatle baktım.
Konuşmaya başladım. "Niye öldürmüyoruz acaba?" dedim, bana derin nefes alarak baktı. "Öyle kolay kolay ölmesini mi istiyorsun asker? Ve almamız gereken bilgiler var onları almalıyız biliyorsun." dedi haklıydı başka bir şey demedim. Düşündüm, yanlışlıkla elimizden kaysa ve öldürürsek ne olacak? Onu gördüğüm yerde öldürmek istiyorum hakim olamam kendime. Hasan komutanıma döndüm. "Peki ya yanlışlıkla öldürürsek?" dedim. Bana bakarak güldü ve kafasını salladı. "Sen öldürmemeye çalış asker, Sen onu ne kadar çok öldürmek istiyorsan bende o kadar çok öldürmek istiyorum, biliyorsun." dedi, gözlerinde 'beni anla' sözleri vardı sanki, O piçte önemli bilgiler vardı sanırım, O yüzden lazım. Daha fazla üstünde durmadım. Neredeyse 1 yıl olacaktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt'un Pençesi
ActionOn kişilik bir timde altı şehit çıkmıştı. Ama geride kalan dört askerin'de ruhu ölmüştü. Yeni şehre, yeni time atanan ve yeni timin'de tim komutanı olan Yüzbaşı Ayçanın ruhu yaşayacak mı? Ayça Güçlüer...