Kemal’in kollarında, hayatın tüm karmaşasından ve gürültüsünden uzak bir yerdeydim. O an, sanki dünya sadece bizim etrafımızda dönüyordu. Tenimde hissettiğim sıcak dokunuşları, dudaklarından yayılan sevgi dolu fısıltıları her şeyden daha gerçekti. Elleri saçlarımın arasından süzülerek yüzümde durdu, bakışlarıyla ruhumu okşuyordu.
“Mine,” dedi usulca, sanki kelimeler bile bu anı bozmaya çekiniyormuş gibi. “Sana bakarken, başka hiçbir şeyin önemi kalmıyor. Zamanı bile unutuyorum. Sadece sen varsın.”
Bu sözler, kalbimi daha da yumuşattı. Gözlerim onun gözlerinde kaybolmuştu. Parmaklarımı nazikçe yanağında gezdirdim, yüzündeki her ayrıntıyı zihnime kazımak istercesine. “Seninle olmak… Kendimi yeniden bulmuş gibi hissediyorum, Kemal. Sanki yıllardır kaybolmuşum ve seni bulunca tamamlanmışım.”
Kemal hafifçe gülümsedi. Gülümsemesi, içimdeki tüm korkuları ve endişeleri eritip yerine yalnızca huzur bırakıyordu. “Sen benim en güzel tesadüfümsün,” dedi. “Bazen düşünüyorum da, seni tanımamış olsaydım ne yapardım? Hayatımda hiç bu kadar huzurlu bir an yaşamamıştım. Bunu seninle paylaşmak… Tarif edilemez bir şey.”
Ellerimi tuttu ve parmaklarını avuçlarımın arasında gezdirdi. Kemal’in dokunuşları, sadece fiziksel bir bağdan öte bir şeydi. Parmakları, sanki ruhuma dokunuyormuş gibi hissettiriyordu. “Mine, seninle bir ömür geçirmek istiyorum. Geçmişte yaşadığım her acıyı unutturuyorsun. Seninle geleceği düşünüyorum, seni hep yanımda görmek istiyorum. Ne olursa olsun, seni bırakmayacağım.”
Bu sözler, içimde bir dalga gibi yayıldı. Kalbim sanki yerinden çıkacakmış gibi hızla atıyordu. Gözlerim dolmuştu, ama bu sefer mutluluktan. Kendimi onun göğsüne yasladım, kalp atışlarını dinledim. O kadar güçlü, o kadar ritmik bir şekilde atıyordu ki, bu ritim benim huzurum oldu.
“Ben de seni bırakmam, Kemal,” dedim fısıldayarak. “Seni bulmuşken kaybetmeye niyetim yok. Sen benim hayatımın en güzel anısısın, bugünüm ve yarınımsın.”
Kemal, bu sözlerime karşılık beni daha sıkı sardı. Dudaklarını saçlarımın arasına kondurdu ve derin bir nefes aldı.
Gecenin karanlığı yavaşça dağılırken, pencerenin ardından süzülen ilk gün ışığı odayı doldurmaya başlamıştı. Kemal’in kollarında, hayatın tüm karmaşası dışarıda kalmış gibiydi. O an, yeni bir gün başlıyordu ama bizim için zaman durmuştu. Dudaklarımız tekrar birleştiğinde, bu öpücük sanki bir söz gibiydi: Sonsuza kadar.
Kemal’in kollarında uyandığımda, dudağımdan kaçan ufak bir inilti geceyi hatırlattı. Hatıralar zihnimde dolaştıkça yüzümde bir tebessüm belirdi. Saate gözüm takıldığında ise ifadem hızla değişti.
“Ah, saat kaç olmuş! Gecikeceğiz!” diye fısıldadım telaşla.
Kemal, beni yatağa geri çekip gülümseyerek dudaklarıma hafif bir öpücük kondurdu. “Mine, sen zaten hep gecikmiyor musun?” diye sordu alayla.
“Doğru,” dedim gülerek, “ama sen hiç gecikmezsin, Kemal Demir!”
Kemal kıkırdadı, beni göğsüne daha sıkı yasladı. “Yanımda sen varken, hemşire hanım, ilk defa gecikebilirim,” dedi yavaşça, sesi huzurla doluydu.
Kahkahalarımız yatak odasında yankılandı. O sıcak anı daha fazla uzatmamaya karar verdik ve hazırlanmaya koyulduk.
“Ee, Kemal, elbisem nerede?” diye sordum etrafıma bakınarak.
Kemal gülmeye başladı, yüzünde hafif bir muzır ifade vardı. “Nerede çıkardıysan oradadır,” diye cevapladı hafif bir sırıtışla.
Gözlerimi devirip cevap verdim, “Sen çıkardın, unuttun mu?”
Kemal bir adım yaklaşıp, elinde elbisemi tutarak, “Biliyorum,” dedi sakin ama tatlı bir sesle. “Salondaydı,” diye ekledi, elbiseyi bana uzatırken.
Elbiseyi hızla üzerime geçirdikten sonra, makyaj malzemelerimin kendi evimde olduğunu hatırladım. “Evime gidip üstümü değişeceğim,” dedim. “Sen istersen bekleme, git.”
Kemal, ciddiyetle kaşlarını çattı. “Seni bırakıp gidemem, Mine,” dedi ve bir an durup yüzüme bakarak ekledi, “Belki de yanıma taşınsan, her şey daha kolay olur?”
Kafamı kaldırıp ona baktım. “Kemal, sen yeni yaşına girdin diye esprilerin mi değişti? Şakacı olmuşsun."
Kemal saçlarını karıştırıp hafif bir gülümsemeyle, “Şaka yaptığımı kim dedi? Bunu konuşuruz.” dedi.
Hafifçe gülerek kendi evime doğru yürüdüm. Karşılıklı evlerde oturuyor olmamız, sanki bir oyun gibiydi. Hızla üstümü değiştirdim, makyaj yapmaya zamanım kalmamıştı. Sadece saçımı düzeltip, yüzüme biraz renk verdikten sonra aşağı indim. Kemal beni arabasının önünde bekliyordu. O çekici gülümsemesiyle elini uzattı, arabasının kapısını nazikçe açarak, “Buyurun, prenses,” dedi samimiyetle.
Arabanın ön koltuğuna oturdum. Hava soğuktu ama Kemal’in yanındaki sıcaklık, içimi ısıtıyordu. Hastaneye doğru yol alırken, sanki dünyada sadece ikimiz vardık. Ama bugün ilk kez ikimiz de işe geç kalmıştık. Gülümsedim. Felekten çaldığımız bu geceye değmişti.
Hastaneye vardığımızda, saat çoktan 08:30’a yaklaşmıştı. Girişte bizi Yalçın Hoca karşıladı. Sert bakışlarıyla sanki bizi baştan aşağı tartıyordu. Kemal elimi hafifçe sıktı, bu küçücük destek bile kalbimi rahatlatmaya yetti.
“Mine Hemşire,” dedi Yalçın Hoca, yüzüme bakarak.
“Efendim, hocam?” dedim, suçlu bir çocuk gibi kısık sesle.
“Saat kaç oldu farkında mısınız?” diye sordu, kaşlarını çatmıştı.
“08:28, hocam,” diye yanıtladım.
“Senin işte olman gereken saat kaç, Mine?”
“08:00. Üzgünüm, hocam,” dedim kısa ve net bir şekilde.
Gözleri hemen Kemal’e döndü. “Ya sen, Kemal Bey? İlk defa seni bu kadar geç görüyorum. Bu saatte gelmesen de olurmuş. İstesem seni buradan gönderebilirim.”
Kemal derin bir nefes alarak sakin bir şekilde cevap verdi. “Hastanede doktor müdahalesi gerektiren bir durum olmadığından, Faruk Hoca’ya sabahki hastalarıma bakmasını rica ettim. Sağ olsun, o da kırmadı. Her şey kontrol altında.”
Yalçın Hoca bir süre sessiz kaldı. Ardından kısa ve keskin bir şekilde, “Bir daha olmasın,” dedi ve uzaklaştı.
Kemal bana dönüp göz kırptı, yüzünde haylaz bir gülümseme vardı. “İşe başlıyoruz, hemşire hanım,” dedi.
Gülerek başımı salladım ve ikimiz de işlerimize koyulduk. Ama içimde hâlâ, sabah Kemal’in kollarında geçirdiğim o büyülü anların sıcaklığı vardı. O günün her saniyesi, bizim hikâyemizin bir parçası oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Nabzı
RomantikGümüşok Hastanesi'nde görev yapan enerji dolu Mine hemşire ile tecrübeli Kemal doktorun yolları, karakolda kesişir. İkisi de mesleklerine olan tutkularıyla tanınır: Mine, hastalarıyla samimi ve şefkat dolu bir bağ kurarken, Kemal ise tıbbın derinlik...