7 • TUZAK

244 55 41
                                    

Kapı David'e bakıyordu, O kapıya... Birden kapının ardındaki kişinin sesi geldi. Genç bir sesti. "House Keeping" diye bağırıyordu tedirgin bir şekilde. David bu sesteki tedirginliği yeni işe başlamış bir gençtir diyerek geçiştirdi. Sanırım kapının üstündeki yazıyı 'Do Not Disturb' olarak değiştirmeyi unutmuştu. Televizyonda çıkan onca haberden sonra aniden çalan kapı korkutmuştu. Bir saliseliğine bile olsa iliklerine kadar hissetmişti korkunun tadını. Tedirgin bir nida da olsa bu 'House Keeping' kalıbını duymak hoşuna gitmiş, bayağı rahatlamıştı aslında. Ayaklarının bağı çözülmüştü sanki...

Daha fazla bekletmeden kapıyı araladı yavaşça. Şöyle uzaktan baktı. Tamamını açmadı kapının. Kendisini iki çift tedirgin, korkulu göz bekliyordu kapının öbür ucunda. Gerçekten de tahmin ettiği gibi genç, yeni bir çalışanmış. Kapıyı sonuna kadar açtı ve girmesini söyledi gence. Genç artık titriyordu ve içeri girdi, David bir saniyeliğine arkasını dönmüştü ki smokinli iki adam aniden odanın içine daldı ve kel olan, arkalarında açık durumda bulunan kapıyı kapattı. Çocuğu sadece bir tuzak olarak olarak kullanmışlardı. Ellerinde birer silah ve silahların ucunda da birer susturucu aparat takılıydı. Adamlardan biri silahı David'e, diğeri ise korkudan altına yapmak üzere olan ve titreyen gence doğrultuyordu. Genç: "Lütfen bana bir şey yapmayın." diye kısık sesiyle konuşmaya çalışıyordu. Bağıramazdı sonuçta, kafasında silah vardı, kimliği belirsiz bir adamın elinde tuttuğu siyah bir tabanca. Ses telleri yerinde değildi sanki. Korkudan büzüşmüşlerdi...

Adamlardan kel olan David'e bağırıyordu: "İstediğimizi yapmazsan çocuk ölür !" Ne olup bittiğini henüz çözememiş olan David'in alnından terler süzülüyordu. David'in anlından terler süzülmesi iki anlama geliyordu. Ya aşırı korkar, heyecanlanırsa ya da yalan söylerse... Başka hiç bir sebeple bu kadar terlediğini hatırlamıyordu. Evet, korkmuştu. Eli hemen yan komidindeki cep telefonuna gitti. Tam kurcalarken kel smokinli adam bunu farketti ve David'in iki ayağının oratasına, kırmızı halıya bir el ateş etti. Korkudan telefonu elinden düşürmüştü David. Kel adam bağırıyordu yine: "Sen dediğimizi anlamadın sanırım, bir daha böyle bir işe kalkışan olursa yeminlen kafasına sıkarım hiç acımadan." Çocuk artık ağlamaya başlamıştı. Gözünden yaş süzülüyor, lütfen beni bırakın diye yalvarıyordu yeşil gözlü adama.

David gerçekten anlamamış numarası yapabilmek için kendi dili olan ingilizce konuşmaya başlamıştı. Ama adamlar tek kelime ingilizce bilmiyorlardı mağlesef. Bu yüzden yanlarındaki çocuk işlerine yarayabilirdi. Sonuçta bir otelde çalışıyorsa bilmeliydi ingilizce.

David başladı konuşmaya... Çocuk bir şey anlamıyordu bir kaç kalıp hariç. Çünkü David akıcı ve Amerikan İngilizcesiyle konuşuyordu. Gencin olan biteni tam çevirememesi üzerine iyice kızan kel smokinli, yeşil gözlü arkadaşına emir verdi David'i arabaya götürmesi için, artık onunla götürdüğü kişiler ilgilenecekti. David'i isteyen kişiler. Patron!

Bu adamlar sivil polis gibi bir şeydiler sanki. Kelepçe, silah ve kimlik taşıyorlardı yanlarında. Yeşil gözlü olan David'in arkasına geçti ellerini arkadan kelepçelemek için. Arkadan kelepçeleme işi yasaya göre en azılı suçlular için yapılırdı ki David'in ortada suçu yoktu ve bu smokinli adamlar nerden çıka gelmişti. Bu tür sorular hâlâ kafasını karıştırıyordu David'in. Ellerini arkadan kelepçelerken parmaklarında bir baskı hissetti birden, sanki bir bant türü bir şey bastırmıştı arkasındaki yeşil göz. Anlamamıştı ne olduğunu. Yeşil gözlü olan iri omuzlu adam kel olana teslim etti David'i sanki işi bitmişçesine. Her saniye sıcaklaşmaya başlayan odanın kapısını açmıştı, arabaya götürüyordu kel ve bıyıklı olan. Odadan çıkarken David: "Çocuğa dokunmayın sakın." dedi. Bunu duyan kel: "Vaay bak bizim küçük Rambo'ya, demek Türkçe de bilirmiş, aman ne güzel, yürü!!!" diyip David'i arkasına silah dayayarak merdivenlerden indirmeye başladı. Zaten fazla da kat yoktu. Adamın herhangi bir korkusu da yoktu silahı görürler diye. Aşağı vardıklarında güvenlik durdurdu kel ile giden David'i. David'in tam içi rahatlayacaktı ki, adam sakin bir şekilde ceketinin iç cebindeki kimliği güvenliğe gösterip "Sivil Polis" dedikten sonra adımlarını daha hızlı atmaya başladı. David artık korkabilirdi...

Yukarda ise çocuk ve yeşil gözlü baş başaydı. David ile bıyıklı odadan çıktıktan bir dakika sonra, hiç tereddüt etmeden yeşil göz, yalvaran ve ağlayan gencin kafasına kurşunu sıktı ve çantasındaki eldiveni takıp, gri renkteki silahı çıkardı ve David'in parmak izlerini silaha yapıştırıyordu. Evet, elleri kelepçelenirken David'in hissettiği şey, parmak izinin jelatine kopyalanmasıydı.

Yeşil gözlü adam, David'in parmak izlerini gri tabancaya yapıştırmış ve ölen gencin bacağının yanına koymuştu. 155'i tuşlayıp olayı ihbar ettikten sonra aşağıda beklemekten sıkılan kel adamdan özür dileyerek arabaya bindi ve yollarına devam ettiler. Çevredeki hiçbir kamera ve telsiz çalışmıyordu bütün bu olaylar yaşanırken çünkü sinyal bozucu olan jammer kullanmışlardı.

David'in beyni karman çormandı. Bir anda ne oldu ne bitti hiçbir şey anlayamamıştı. Sanki tek günahı bu sabah uyanmak olmuştu.

Gözünü de bağlamışlardı David'in. Gittikleri yeri görmesin diye. Gizli sığınaktı belki onlar için bu önemsedikleri yer. David artık umursamaz bir hâl içine girmişti enerjisi de azalmıştı, mavi küçük haplarını yanına alamadan kaçırılmıştı tabii. Hiç bir sağlık danışmanına sormaksızın kullandığı bu haplara aşırı bağlanmıştı ve kullanmadığı zaman başı ağrıyordu biraz, tüm enerjisini kaybediyordu veya kendisi öyle kabullenmişti bu durumu. Psikolojik olarak düşüş yaşadığı için hemen bu düşüş kendini fiziksel olarak ta hissettiriyordu David'in bedeninde.

Gelmişlerdi gelecekleri yere... Tam arabadan ineceklerdi ki David radyodaki son dakika haberini duydu. "Fums Otel'de çalışan Kaan Sert'i kafasından tek kurşun ile öldürülmüş bir vaziyette, David Mayne'ın odasında bulundu. Silahtaki parmak iziyle odadaki çoğu parmak izi uyuşuyor. Otel güvenlik görevlisinin sözlerine göre zanlı Sivil Polisler tarafından yakalanmış ve götürülmüştür. "

Bunu duyan David şok geçirdi birkaç saniye ve etrafındaki adamlara bağırmaya başladı: " Bana tuzak kurdunuz !!!"

Geldikleri yer eski, terkedilmiş bir silah fabrikası idi. Merdivenlerden yukarı çıktılar ve herkesin Patron diye bahsettiği adam arkası dönük bir şekilde oturuyordu. Camdan dışarı bakarcasına. Adı Eksik Parmak'tı aslında bu Patron'un. Çünkü eski, pek dillendirilmeyen bir olayda sağ ayak serçe parmağını kaybetmişti ve sol el baş parmağını da son olayda kaybetmişti. Bu olay denilenler bu kuruluşun içindeki görevlerin başarısızlıkla sonlanmasının bir cezası idi. Üzgün müydü peki, hayır, bu kuruluşa parmaklarını vermiş yaptığı hatalar yüzünden ama hayatınını da verirdi şuracıkta.

Hâlâ arkası dönük olan Eksik Parmak: "Haberleri duymuşsundur sanırım David ?" diye imalı bir şekilde sordu. Yorgun ve enerji yoksunu bedeni ve tüm gücüyle "Bana tuzak kurdunuz ! " diye haykırdı David. Bu hareketi pahalıya mâl olabilirdi onun için, kafasında bir silah vardı sonuçta. Eksik parmak: " Şimdi sen, senden ne istediğimizi de merak ediyorsundur, değil mi genç adam? " ve şunları ekledi " Tuzak mı, bizim lügatımızda tuzak kelimesini bulamazsın. Yoktur çünkü. Biz samimi dostlarınız senin, şimdi sen istediğimizi yap ki, gerçek bir kanun kaçağı olmaktan kurtul, tamam mı genç dostum ? " .

David duyduklarına inanamıyordu. Yaşadıklarına isyan ediyordu içinden. Türkiye'ye geldiği güne lanet ediyordu belki de. Ama bunların da geçeceğini düşündü, çünkü hep öyle olurdu. Anne ve babasını da kaybetmişti ama geçti gitti sonuçta bu da geçerdi sadece sağ kurtulması gerekiyordu sanırım bunda.

İçinden mırıldanıyordu hâlâ "Tuzak, tuzak kurdunuz !"...

Dışardaki arka arkaya gelen kurşun sesleri tüm dikkati oraya toplamıştı. David hapsız kalmış yorgun ve mayışmış bedenini kurtarmak istiyordu bu hâlinden, sonra bir ses duydu...

Yorum...

SERGÜZEŞT-İ DAVIDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin