2 • PARA

111 21 41
                                    

Hemen okulun sağ tarafından tüm ihtişamıyla David'in ve diğerlerinin gözünde iyice büyümüş olan karakol duruyordu. Asıl David'i şaşırtan onun da sağında bulunan ve David'e göz kırpan şirketti. Şirketin tabelasında 'SUNNIN' yazıyordu. Evet, bu onun ABD'de çalıştığı şirketti. Gömülü paradan payını alır almaz bu şirkete gidip memleketine dönmek için müracaatta bulunacaktı. Heyecanlandı, hüzünlendi eski şirketinin Türkiye kolunu görünce. Özlem duygusu kabardı.

David düşündü bir an. Acaba kendi projesini mi yürütüyorlardı hâlâ ve onun için mi Türkiye'de bu şirketi kurmuşlardı. Bilemezdi şuan. Ama kısa zaman sonra öğrenecekti. Biraz paraya kavuşur kavuşmaz...

Arkadaşları Mahmut ve Necip hâlâ karakola bakıyorlardı. Hava kararmıştı zaten, daha fazla dikkat çekmemek için muhteşem üçlü ayrıldı oradan. Biraz ilerideki bir kaydırak ve iki salıncağın bulunduğu parka gittiler. Üçü de bir banka oturdu. Şimdi paranın yerini biliyorlardı. Ama yandaki karakolun parayı almalarını rahat kılmayacağı kesindi. En azından bir plan dahilinde bir şeyler yapmalılardı.

David'in aklında iki seçenek belirdi.

A) Gece vakti kimse yokken kazma kürekle gitmek

B) Bir plan yapıp okula öğrenciler varken, gündüz girmek

A şıkkını uygulamaya koyduğumuzda, gece gidildiğinde, yandaki karakolun işlerini bozması gündeme geliyor. Kimlik sorabilirler... Ne işlerinin olduğunu sorabilirler. O yüzden bir plan dahilindeki B şıkkına geçiş yapıyordu David.

B şıkkında, okula ağaç dikme bahanesiyle, bir görevliymişcesine kazma, kürek ve üniformayla girebililerdi. Tabii bir de kimlik gerekliydi. Kimliksiz pek bir şey yapamazlardı.

Sahte kimlikleri Mahmut bir arkadaşına hallettirecekti. Üniforma ve kürek gibi malzemeleri Necip halledecekti. David planı uygulamaya geçirmek için diğer sistematik şeyleri ayarlıyor, bir aksilik çıkması halinde yapılacakları düşünüyordu.

Günlerden salıydı. Her şey tamamdı. Artık işe koyulma zamanıydı. Lisenin olduğu sokağa nihayet giriş yaptılar. Son kez derin bir nefes aldılar ve başladıkları işi bitirmek için ciddi bir adım attılar. Üzerlerinde üniforma, boyunlarında asılı olan görevli kimliği, başlarındaki şapka ve ellerindeki kazma kürekler ve de birkaç ağaç ile hiç bir şey belli etmiyorlardı. Okula nihayet giriş yaptılar. Her şey yolunda giderse buradan zengin ayrılacaklardı. Üçü de bunun hayaliyle işlerini en iyi ve en hızlı şekilde yapmanın derdine düştü.

Dışarıdaki nöbetçi öğretmen ile biraz sohbet ettikten sonra işlerine başladılar. Konuşuyorlardı aralarında.
Necip:

- Abi şimdi burada tam iki milyon kuzu gibi yatıyor değil mi ?

Mahmut içini çekti ve kısık sesle:

- Evet Necip, burada iki milyon küsur para yatıyor. Fazla derine gömmemiştim zaten. Kaçış yorgunluğuyla gece vakti pek uğraşmadım yani. Birazdan alıp uçarız. Sonra sen Almanya'ya, David ve ben ise Amerika'ya...

David biraz daha temkinli yaklaşıyordu duruma:

- Fazla dillendirmeyelim arkadaşlar bir duyan olacak.

David'in cümlesi biter bitmez bir genç yaklaştı arkalarından. David ve Mahmut'un omzuna attı kollarını. Okulun serseri çocuğu Burak'tı bu. Herkes tiksinir veya korkardı Burak'tan. Yani Allah'ın belası, etliye sütlüye karışan, her işe burnunu sokan, uzun boylu, hafif kilolu, geniş omuzlu, dar alınlı, bıyıklı, etrafındakilere korku salan bir tipti. Burak kaşlarını çatmış bir şekilde: "Selam beyler, buradaki gömüden alırım payımı, itiraz edecekseniz herkese duyurabilirim."

Mahmut çaresiz ve endişeli bir şekilde: "Tamam evlat, 'on bin'e ne dersin?"
Burak kendinden emin bir şekilde: "Hayır, oradan ne çıkacaksa dörde bölüyoruz beyler.
...
Anlaştığımıza sevindim. Biraz elinizi çabuk tutun. Okul birazdan bitecek. Bu son ders ve ben burada kalacağım. Girmiyorum derse. Eğer bir hoca bir şey derse hemen 'gönüllü yardımcı öğrenci' olduğumu söylersiniz artık. Bir yanlışınızı görürsem herkes duyar buradaki parayı, tamam mı ?"

Bu konuşma biraz ağır olmuştu tüm parayı aralarında bölüştürecek üçlü için... Ama pek de bir şey yapamazlardı sonuçta. Kimsenin bu para işini duymaması gerekliydi. Sessiz ve sakin bir şekilde buradan parayla ayrılmalarıydı plan. Sadece plana uymaları gerekliydi. Belki Burak'tan kurtulmanın bir yolunu bulabilirlerdi. En kötü ihtimal ile Burak'a istediği parayı verirlerdi. Dörtte birini istiyordu. Yani 'beş yüz bin'.

Sonunda ders saati başlamıştı ama Burak tepelerinde dikiliydi David'lerin. Az kalmıştı. Paraya yaklaştıklarının farkında gibilerdi. Kazıyorlardı durmaksızın ama çıkan bir şey yoktu. Böyle olunca Mahmut'un beyni hafızasına sövdü. Çok basit olmasın diye iki adım da sağa gitmişti gömerken. Bunu duyan herkes bir 'off' çekti. Mahmut'a yorgun ve sinirli bir şekilde baktılar. Güneş altında çalışmak bir ölümdü. Hemen Mahmut'un dediği yere geçtiler. Neyse ki bu sefer doğru yerdi gerçekten. Fazla uzun sürmedi parayı bulmaları. Derine gömmemişti Mahmut. Siyah, sağlam, plastik poşetin ucu gözüktü. Hepsinin yüzünde ayrı ayrı tebessüm belirdi. Mutlu oldular. Hayallerine bir adım daha yaklaştıklarını düşünüp toprak kazma işini biraz hızlandırdılar.

Para dolu poşet önlerinde duruyordu. Tamamını topraktan çıkardılar poşetin.

Mahmut poşeti kaldırdı ve yürümeye başladı okulun kapısına doğru. Arkasına David ve Necip de takıldı tabii. Burak arkalarından gelmeye çalışıyor ve bağırıyordu. Ama kimse takmadı Burak'ın sözlerini... Sadece sakin ve yavaşca ilerliyorlardı. Okulun kapısından çıktılar. Çıkarken David, kapıdaki güvenlik görevlisine sessizce: " Şu arkamızdaki çocuk bizi rahatsız etmeye başladı, okuldan kaçmaya çalışacakmış herhalde. Lütfen ilgilenin..." dedi. Burak hâlâ arkadan bağırıyordu: " Abi o adamları çıkarma sakın, poşetlerinde bir dolu para var."

Görevli Burak'ı hiç mi hiç takmıyordu. Dediklerini dinlemedi bile. Zaten okulda Burak'ı tanıyan tanıyordu.

David, Mahmut ve Necip üçlüsü okuldan çıktıkları gibi hemen ilerideki dün akşam oturdukları parka gittiler. Tam parayı bölüşeceklerdi ki bir polis memuru geldi ve şöyle dedi: "Beyler, o çantada ne var?"

Necip hemen atıldı: "Para var sadece."

Bunun üzerine polis: "Kalkın, sizi gözaltına almak zorundayım. Çünkü az önce bir banka soyuldu. Bir suçunuz yoksa zaten çıkarsınız, zorluk çıkarmayın beyler, hadi..." dedi ve Mahmut'un elindeki poşeti sol eline aldı ve sağ eliyle de Necip'in kolundan tuttu. Yürümeye başladı. David ve Mahmut da itirazlar içinde onları takip etti.

Karakola geldiklerinde ilk iş komiserin poşeti açıp gülmeye başlamasıydı. David Necip'e; Necip Mahmut'a bakıyordu şaşkınlık içerisinde. Komiser kahkahasını artırdı ve muhteşem üçlüye döndü. Üçlüdeki şaşkın suratlara bakıp gülüyordu. Kahkahası biterken şunları söyledi: "...

SERGÜZEŞT-İ DAVIDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin