9 • GERGİNLİK

180 44 73
                                    

David arkasına döndü yavașça. Fakat kimse yoktu. Gecenin sessizliği ve hafif esen rüzgar dışında hiç kimse yoktu. Tedirgin oldu. Hissetmişti sağ omzundaki eli ve elin beş parmağının sıcaklığını ya da içemediği enerji sandığı mavi küçük hapların etkisiydi. Amerika'da arkadaşı başlatmıştı bu gereksiz haplara... Ama şu an aşırı derecede ihtiyaç duyuyordu onlara. Belki de enerji hapı değildi sadece. Uyuşturucu tarzı bir şeydi bu. Hiç eczaneden almamıştı ki hep arkadaşı Den sağlıyordu ucuz bir fiyata kullanmasını. David de minnettardı tabii. Gerçekten iyi geliyordu bu haplar ona... Şimdi ki neydi o zaman... Hissedilen bir serap mıydı? Halisinasyon? David'in kafasını kemiren çok konu vardı zaten şu aralar, bir de bu eklendi. Ama takılmayacaktı buna. Yoluna devam etmek istiyordu artık...

Tam topallayarak hareket etmeye başlayacaktı ki bir sincap takıldı gözüne. Bu karanlıkta Ay'ın bile aydınlatamadığı kahverengi bir sincaptı. David'e bakıyordu sanki. İki üç adım ilerleyip David'e bakıyordu, David de bu tatlı, zararsız sincaba... Aklına ilk okulda sorumluluk artırma açısından önemli olan bir uygulama geldi. Bir hafta sonu eve evcil hayvan olarak sincabı götürüp cumartesi pazar ilgilendiği günleri anımsadı ve duygulandı kısa bir süre de olsa. Sincap aynı şekilde ilerlemeye devam edecek gibiydi. David'in göz bebeklerine bakıyordu sanki bir şey anlatmaya çalışırcasına. Beni takip et dercesine süzüyordu David'i. Başka çaresi olmayan ve canı sıkılan David başladı sincabı takibe... Sincabın sevimli ve küçük adımlarını takipteydi.

İki yüz elli metrelik bir yürüyüşten sonra sincap durdu. Garip sesler çıkarmaya başladı bir an ve hemen sağdaki ağaca çıkıp kovuğa yerleşti. Güvendeydi. Biraz bu duruma şaşıran ve yorgun gözlerle olan biteni izleyen David, kafasını hafif sola çevirdiğinde duvarları çatlamış, eski, tek katlı, sarımtırak evi gördü. Sevinmişti biraz. Lambası da yanıyordu evin. Yani uyanıktı ev ahâlisi.

Yağmur çiselemeye başlamıştı yeni. Soğuk hissettiriyordu kendini. David de insandı tabii. Damarlarındaki kan sıcak olduğu sürece bazı zamanlar üşümek kaçınılmazdı...

Eve doğru yürüdü. Bir zombi misali topallıyordu. Saatlerdir bayağı kan kaybetmişti. Bitgin bir haldeydi şuan. Evin kapısının dibine kadar gelmeyi başardı. Ama daha fazlasını yapacak güç kalmamıştı. Yere çakılıverdi birden. Kendini yerde buldu aniden. Başı dönüyordu yine. Kalkıp zile basamayacak durumdaydı artık. Kapıya son gücüyle vurmaya başladı. Alacaklı gibi vuruyordu kapıya ama gücü kalmamıştı bir yerde de... "Kimse yok mu ?" diye bağırmaya başladı ses tellerinin izin verdiği kadar ve sonunda kapı aralandı. Yerde David'i gören sakallı adam irkildi tabi biraz. Tedirgin bir şekilde: " Noldu sana kardeşim, N'en var ?" . Buna cevabı yoktu David'in. "Yaralıyım, sadece biraz su ve yemek, lütfen " diyebildi kısık sesiyle. Sakallı adam -hanımının seslenişiyle adını öğrendiğimiz Hüsnü- kötü bir niyeti olmadığına inanarak David'i içeri aldı ve hanımına salonun tam ortasında bulunan geniş, dikdörtgen masaya bir şeyler hazırlayıp koymasını söyledi, bir Tanrı misafiri bulduklarını da ekledi...

David sofraya oturmuş, tavadaki sıcak, yeni pişmiş olan sucuklu yumurtaya bakıyordu. Aslında sucuk pek sevmezdi. Alışık değildi sonuçta o baharatlı tada ve kokuya. Amerikalıydı ya... Jambona alışıktı ama sucuk, pastırma tarzı şeyler farklı geliyordu. Ama açtı, ne yese en sevdiği yemek gibi gelecekti ona. Sonunda yumurtaya yumuldu. Yerken bir yandan da televizyondaki haberlere kulak veriyordu.

Haberde: " İki gün önce öldürülen Telekomme sabibi Beşir Eniz'in otopsi raporu şaşıttı. Ölümün sebebi bir kaç kurşun sanılıyordu fakat olaydan yarım saat önce aldığı bir şişe gazozun içindeki zehirden kaynaklandığı anlaşıldı. Bu şişe ölü bulunduğu masanın hemen altından çıktı ve şişedeki tükürükler ile Beşir Eniz'inkiler uyuşuyor. Katil zanlısının hâlâ en yakın çalışanı olan ve hâlâ tutuklu bulunan İhsan Bey olduğu sanılıyor. Alınan bilgilere göre gazozu götüren kişi İhsan Bey."

David ağzı açık bir şekide kala kaldı yemeğini yerken. Haberin şokuydu bu. İhsan Bey gibi şişman, kısa boylu, sevimli, insansever bir adamdan böyle bir cinayet beklemezdi açıkçası. Ama zaten olmaması gereken ne varsa o oluyordu son zamanlarda David için.

Diğer haber David'in keyfini yerine getirmişti ama. Uzun çatışmalar sonrası bir sürü smokinli adam ölmüş, Eksik Parmak da ait olduğu yer olan hapisi boylamış. Daha David ne için kaçırıldığını öğrenememişti, belki de gerek yoktu öğrenmesine artık. Gülümsüyordu hafif bir şekilde. Mutlu olmuş bir yüz ifadesiyle yemeğini yemeye devam ediyordu...

Yemek bitmişti. Gerçekten doymuştu, hem de tıka basa... Karnı şişmişti... Her şey için teşekkür etti ve yavaş yavaş kalkmak istedi.

Tam masadan kalkıyordu ki, belinde zaten gevşek duran tabanca aniden, hiç beklenmedik bir şekilde yere düştü. David'in kalbi üç kat hızlı atıyordu. İlk önce yerdeki silaha baktı sonra koltukta oturan evin sahibi Hüsnü'ye... Hüsnü de David'in korkmuş gözlerinin içine baktı. David hızlıca silahı yerden alırken Hüsnü kendini tutamayıp beklenen soruyu yöneltti David'e: " Silah ne için dostum ?". David kalktı: " Gitmem lazım." dedi. Hüsnü ekledi: " Peki bacağına ne oldu? ".

David terlemeye başlamıştı. Alnından boşalıyordu terler... Tam iki saniye boynu yere eğildi ve tilkiler dolandı o iki saniyede... Kafasını kaldırdığında tüm cevaplar hazırdı sanki. Kendine güven gelmişti. Bir terslik olursa zaten silah hemen belindeydi. Tüm korkuları korkaklığıyla atmış, bırakmıştı bir köşeye. Anlatmaya başladı:
- Bugün tek başıma avlanmaya çıkmıştım, tavşan gibi yerdeki hayvanları işte, anlarsın... Ondan sonra tam ben avlanırken başka avcılarla aynı bölgeye düşmüşüm yanlışlıkla ve biri beni vurdu. Orda olmamam gerekiyor gibi hissediyorum şuan. Çok üzgünüm... Yaram çok ağrıyor, ta iliklerimden sızlıyor ve ne yapacağımı bilemedim işte şuan burdayım. Beni yedirdiniz, içirdiniz, her şey için tekrar sağolun. Ama benim gitmem lazım...

Bunları duyan Hüsnü sakallarıyla oynuyordu ve şöyle dedi: "Anladım... Bacağına tentürdiyot sürelim istersen şimdi. " . David çaresizdi ve yalanına inanmışlardı kısa bir süreliğine de olsa... Tentürdiyotu sürüp acilen bu evden çıkması gerekliydi, en azından O böyle olması gerektiğine inanıyordu. Başka kişilere zarar vermekten korkuyordu. Elindeki silah her şeye yol açabilirdi şu, polisi öldürürken olduğu gibi... Korkuyordu yani...

Hemen masanın yanındaki kanepeye geçti David ve Hüsnü'nün eşi olan Zehra biraz pamuk, tentürdiyot ve yara bandı getirmişti. David'in
yanına oturmuştu Hüsnü. Kanepenin ucunda, yerde olan karısı da pamuğa tentürdiyot döküyordu David'in kurumuş kanlar içindeki bacağına sürebilmek için. David'in gömleğini yırtarak yaptığı sargıyı çıkarırken karşı komidindeki boş silah kılıfı ve zabıta şapkası David'in gözüne çarptı bir anda ve tam üç saniye sonra Hüsnü David'e silahını doğrultarak: "Teslim ol dostum, sen şu televizyonda gördüğüm adamsın, evet O'sun sen. Çabuk silahını yere at ve ellerini ensende birleştir, hemen yapmazsan sıkarım ve seni yatak odasına sürükleyip haklı durumda olurum. Sen kanunları daha iyi bilirsin. Beni buna zorlama. " . David yaralı bacağıyla ne yapabilirdi ki. Hüsnüye baktı, elindeki silah David'in kafasına aşırı yakındı. David son derece çaresizdi... Tam korkmaya başlayacaktı ki...

Yorum...

SERGÜZEŞT-İ DAVIDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin