Yağmur, geçen Cumartesi gördüğü pahalı arabayı yine görme umuduyla bakıyordu vitrine. O gün de gelecek miydi acaba? Eğer gelirse bu kez mutlaka konuşacak bir fırsat yaratacaktı. Pazar günü araya girince genç erkeğin gelip gelmeyeceği kendisi için merak konusu olmuştu!
Mert, Yağmur'un devamlı vitrinin önünde dolanmasından bir şeyler olduğunu anlasa da kime baktığını çözemiyordu. Kendi bulundukları yerin karşısında genç bir erkeğin olmadığını biliyordu. Yağmur, bugün başka güzeldi. Üstünde kendisine çok yakışan bir elbise vardı. Saçlarını elbisesindeki çiçeklerin renklerinden oluşan kurdeleler ile örmüştü. Mert, onun güzel gözlerine bakarken dükkâna giren müşteriyi fark etmemişti bile.
"Oğlum, bakacak mısın bana?"
"A Osman amca, kusuruma bakma dalmışım."
"Belli de, senin daldığın denizlerden midye çıkmıyor."
"Ne midyesi?"
"O daldığın deniz diyorum." diyerek Yağmur'u kafası ile gösterdi. " O denizlerde sana midye yok diyorum."
Mert, yakalanmış olmanın utancı ile kafasını çevirirken önce Yağmur'un yüzünün gülümseme ile aydınlandığını, andından da onu güldüreni gördü. Geçen gün gelen araba, yine dükkânın karşısına park etmişti.
Yağmur, öğlen saatlerinde gelmesinden memnun, "Ben markete gidiyorum. Sen bir şey istiyor musun?" Diye sordu. Mert'in hayır, diye homurdanması ile hemen dükkândan çıktı. Mert bir yandan müşteri ile ilgileniyor, bir yandan da Yağmur'u izliyordu.
Yağmur, markete doğru yürürken arabadaki genç erkek bir süre izledi. Sonra o da inip ardından yürümeye başladı. Mert, ikisinin köşede konuşmasını izlerken fark etmeden elinde ilaç etiketi kestiği makası sertçe ilaç kutusuna sapladı. Sivri uçlu makas karton kutu ile birlikte parmağını da delmişti. Can acısı ile elini çekti. Parmağındaki kesikten kan aktığını gören müşteri "Ah be oğlum, ne yaptın?" derken Mert arka tarafa geçip hemen eline pansumanı yaptı. Bir dakika sonra bir şey olmamış gibi müşterinin poşetini uzatıyordu.
"İyi günler amcacığım. Kusura bakma."
"Canı yanan sensin. Umarım başka can acısı yaşmazsın."
Mert, 'Benim bu kafayla daha çok canım yanar. Çok kanım akar. Sanki bilmiyorum Yağmur'u. Ne bu inadım. Al işte, adamın arabası var diye yolunu gözlüyor. Demek ki onun da ilgisi varmış. Yarın öbür gün evleniyorum der işi de bırakır. Bıraksın zaten! Her gün görüp her gün ölmekten iyidir işi bırakması.' diye düşünüyor, bir yandan da, köşede konuşmaya devam eden çifti izliyordu.
*****
Ayşegül, ağda odasında sir ağdayı ısıtıyordu. Öte yandan da müşteri ile günün dizi dedikodusunu yapıyordu. Bir önceki akşam izlediği yeni dizinin yakışıklı oyuncusu sabahtan beri dilindeydi. Şansına aynı diziyi izlemiş müşteri gelince tüm işlerini tek başına kendi yapmaya gönüllü olmuştu.
"Yakında ağdadan vazgeçersin. Lazer epilasyon için makineyi aldık."
"Ben korkarım öyle makinelerden falan. Yine eski usul devam ederiz."
"Olur, canım, istersen sir ağdayı da bırak sana limonla şekerle el ağdası yapalım. Sen deli misin? Ne büyük kolaylık! Birkaç seans sonra bir daha kıl tüy derdi kalmıyor."
"Ay ben öyle hemen yaptırmam. Birileri yaptırsın sonra bakarız."
"Kızım, akşamki dalyan gibi adama benzer biri karşına çıksa, gel birlikte denize gidelim dese önce bana mı koşacaksın? Yaparız görürsün kolaylığını."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR!
AdventureCinayet Masasının çevik polisi Hakan Çevik... İşinde taviz vermeyen, kurallara bağlı bu polisin bile 'hayır' diyemeyeceği güçler var. Nil Aydıner, eczacılık yaparken bir de Yosun Güzellik Merkezinin sahibi oldu. Kahve fincanını bahane ediyor ve bi...