Saat çok geçti ama Agop usta kendisini kırmamış, dükkânını açık tutmuştu. Gündüz aksilikler üst üst gelince perukları alamamıştı. Ama artık o da tamamdı. Çeki uzatıp teşekkür ettikten sonra kutuları yüklendi. Ardından Agop Usta da kalan kutular ile dışarı çıktı.
Dükkânın önündeki son model spor arabasının küçük bagajı ile arka koltuğuna kutuları doldurdu. Tüm peruklarını buradan alırdı. Şimdi de defilesi için yine Agop usta ile çalışmıştı. Kızların hepsi başka renk peruk takacaktı. Yola çıktıktan sonra bet sesi ile bağıra bağıra şarkı söylemeye başlamıştı. Radyodan gelen ses ile kendi sesi çarpıştıkça ortaya kötü sesler yayılıyordu ama bu keyfini kaçıracak son şeydi. İki gün sonra tüm hayatı değişecekti...
Bu ilk tek başına düzenlediği defilesiydi. O kadar heyecanlıydı ki! Elleri hala titriyordu. Arka koltuktaki kutular hareketlenince bir eli ile onları düzeltti. Şekillerini bozmadan butiğe ulaşmalıydı. Arkaya yaptığı hamle ile başındaki peruk kaydı. Zaten tutturmamış öylece kafasına oturtmuştu.
Kendi başındaki kızıl peruk da yeniydi. Adam işinin ustası diye düşündü. Sanki kendi saçıydı. Defilede giyeceği, derin göğüs dekolteli kıyafetin üstünde bu peruk çok güzel duracaktı. Mutluydu... Çok mutlu...
Bir süre sonra Beşiktaş'a ulaştı. Butiği, Ortaköy'de babadan kalma evinin alt katındaydı. Dışarıdan bakıldığında küçük camlardan bile içeride kadın eli değmiş bir ortam yaratıldığı belliydi. Butiğinin adı kırmızı ile yazılmıştı. Tabelanın yan tarafındaki öpücük veren dudak görüntüsü rüzgâr ile hareketlenen ve kırmızıyı daha da canlı hale sokan pullarla yapılmıştı.
Artık bu adı da o dudakları da herkes tanıyacaktı. İki gün sonra büyük gündü. Elinde peruk kutuları ile kapıyı açtı. Elemanları atölyedeydi. Son hazırlıklar yapılıyordu. Bunları oraya götürüp kirletemezdi.
İçeri girdiğinde arkasından birinin geldiğini duydu. Başını çevirdiğinde güneş gözlüğü olan bir erkek ile karşılaştı. Adamın eleri cebindeydi. Tek omzuna asılı çantası ile o mağazaya uyduğu söylenemezdi. Üstelik bu sıcakta uzun kollu gömlek giymiş, başına bandana bağlamıştı.
"Hoş geldiniz. Nasıl yardımcı olabilirim?"
"Yoğunsunuz sanırım. Elinizdekileri bırakın bir soluk alın ondan sonra konuşalım. Sizin ardınızdan hemen içeri girdim ama dışarısı çok sıcak olduğu için gölgeye kaçmak istedim."
"Çok haklısınız. Klima şimdi serinletir. Ben soğuk bir su alacağım siz de ister misiniz?"
"Çok iyi olur. Zahmet olmazsa!"
"Ne zahmeti." Arkadaki küçük mutfağa doğru yürürken adamın dükkânı incelediğini bazı elbiselere yakından baktığını gördü. Ama hiç birini eline almıyordu. Sadece bazılarına eğilip bakıyordu. Mutfağın ön taraftan gözükmeyen kısmına yürüyüp iki bardak aldı. Evin arka bahçesine bakan mutfak biraz zeminin altında kalırdı. Kot farkından kaynaklanan bu durum boydan boya yapılmış pencereler ile telafi edilmeye çalışılmıştı. Hava karanlıktı ama binaların arka bahçelerinde ışıklandırma gündüzü aratmıyordu. Arka bahçeden giren hırsızlar yüzünden tedbir amaçlı yapılmıştı ışıklandırma.
Bahçeye baktığında kimsenin olmadığını gördü. Genelde yemek saatinde boşalırdı bahçeler. Sonra başındaki peruğa uygun zarif bir kadınsılıkla eğilip mini buzdolabından sürahiyi çıkarttı. İki bardağı da doldurup eline aldı.
Arkasını dönmeden adamın kendisine yaklaştığını hissetti. Soyguncu muydu acaba diye aklından geçirirken yanış bir şey yaparsa sürahiyi kafasına indirmeyi planladı. Ama planını gerçekleştiremeden adamın elindekinin kalbine battığını gördü. Bir şey hissetmiyordu. Aklındaki son düşünce ile yere yığıldı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR!
AventuraCinayet Masasının çevik polisi Hakan Çevik... İşinde taviz vermeyen, kurallara bağlı bu polisin bile 'hayır' diyemeyeceği güçler var. Nil Aydıner, eczacılık yaparken bir de Yosun Güzellik Merkezinin sahibi oldu. Kahve fincanını bahane ediyor ve bi...