Bölüm 8

16K 1.3K 64
                                    

İlk mesai gününün akşamı, Fevzi Beyin emeklilik yemeğine katılmıştı. Aslında ne vakti ne de keyfi vardı ama saygısızlık olacağını bildiğinden 'hayır' diyememişti. Evi Anadolu yakasındaydı. Babasının zamanında Kozyatağı'nda aldığı dairelerden birine yerleşmişti. Babası aksini zaten kabul etmemişti.

Parti Ortaköy'deki polis evinde yapılacaktı. Arabasının bagajında her zaman yedek bir kot ve t-shirt olurdu. Bir de bürosunda olurdu yedek kılık. Ama daha büroya o kadar yerleşmemeyi doğru bulmamıştı. Önce Fevzi Bey ayrılsın sonra yerleşirim, diye düşündü.

Polis evine de resmi kıyafetle ya da takım elbiseyle gitmeyi düşünemiyordu bile. Arabasından kıyafetleri alıp hemen üstünü değiştirdi. Yola çıktığında saat sekiz olmuştu bile.

Neyse ki kendisi gibi gelen çok polis vardı. Kimisi eşlerini de getirmişti. Oldukça kalabalık bir partiydi. Bir saat kadar oturmuş, yemeğini yemiş, Fevzi Beyin emekliliğini tebrik etmiş ve evine gitmek üzere yola çıkmıştı.

Ertesi gün, yeni hayatının, yeni düzeninin, yeni ama eski şehrinin ilk tüm gün mesaisine gidecekti... İstanbul'u özlemişti. İlk boş vaktinde gezmek, tanıdık yerlerin değişimini yakından görmek için kendine söz verdi.

Bu şehrin yeni hayatında kendisine neler sunacağını bilmeden vermişti bu sözü...

*****

Gün bittiğinde iki dükkânı da kapatmış, kasa sayımlarını yapmıştı. Muhasebeciye verilecek evraklarını hazırlamış, ertesi gün için çantasına koymuştu.

Günün sonunda, eskiden anne ve ablası ile yaptığı bahçe keyfini artık tek başına yapıyordu.

Yemeğini tepsiye koyduktan sonra asmanın altındaki masaya taşıdı. Alt kattaki televizyonu her zaman yaptığı gibi pencereden dışarı bakacak şekilde çevirdi. Televizyonun altına döner bir parça almış, böylece gündüz kuaför dükkânında, yaz geceleri de bahçede kullanılmak üzere ayarlamıştı. Haberleri açtı. Yine canının sıkılacağını bilerek izlemeye başladı. Yanılmamıştı, güzel denilebilecek tek bir haber yoktu. Yazın güzel bir dizi de bulamayınca, müzik kanallarından birine çevirdi televizyonu. Bir yandan yemek yiyor bir yandan da şarkı mırıldanıyordu...

Yemekten sonra yine aynı asma çardağının altına bu kez yumuşak minderli yuvarlak koltuğunu çıkarttı. İşte akşam keyfi asıl şimdi başlıyordu. Çardaktaki lambayı yaktı. Kitabını yanına aldı. Önce kahvesini yudumlayacak sonra da dondurmasını yiyecekti. Kahvesini yarılanmadan televizyonda başlayan Kazım Koyuncu şarkısı ile gözleri dolmuştu. Annesi ne çok severdi rahmetliyi. Hem onunla söylemiş hem ağlamıştı... Sonra gözyaşları kurumuş, aşk şarkılarına eşlik ederek kahvesini bitirmişti.

Güzel ve bereketli bir günü geride bırakmanın rahatlığı ile etrafı toplayıp yatak odasına çıktı. Yarın daha güzel bir güne uyanmak istiyordu penceresini açtı. Dışındaki tül sayesinde sinek böcek girmiyordu. Gökyüzüne baktı bir süre. Yıldızları izledi. Ağaçların yaydığı kokuyu içine çekti. Kitap okuyarak bir saat daha geçirdi. Artık gözleri kapanıyordu. Bahçede ettiği duasını tekrarladı.

Yarın daha güzel bir gün olsun...

******

Cuma sabahı saat yedide koruluk alanda koşu yapan iki erkek, köpeklerinin ısrarla havlaması ve o yöne koşması sonucunda parçalanmış sarışın bir kadın cesedi bulmuştu.

İlk incelemede cesedin en az on gündür orada olduğu anlaşılmıştı. Sürüklenerek ilk olay yerinden uzaklaştırıldığı vücudundaki sürtünmeden oluşan izlerden anlaşılıyordu. Asıl ölüm yeri bulunduğu yerden yüz metre kadar ilerideydi. Büyük vahşi hayvanlar şehrin göbeğindeki ormanlarda yaşamazdı. Katil ya da katillerinin sürükleyerek olay yerinden uzaklaştırdığı sanılıyordu. Ne bulunduğu ne de öldürüldüğü yerde ipucu yoktu. Etraf çok dikkatli bir şekilde temizlenmiş ve izler yok edilmişti. Zaten üstünden geçen süre gerçek izleri yok edecek kadar uzundu. Bu sürede ormanlık alan defalarca yağmur almıştı. Kısa süreli de olsa yağmurlar da izlerin bozulmasına yardımcı olmuştu. Sadece kan izinden cinayetin nerede işlendiği anlaşılıyordu.

KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin