''Ne saçmalıyorsun?'' diye sordum az önceki cümlesine aldırmayarak. ''Odamda ne işin var?''
Büyük bir nefes çektiği sigarasını, suyun içine sokarak söndürdü. Üstünün ıslanmış olmasına aldırmadan yavaşca kenarlarından destek alarak kalktı. Beyaz t-shitü ve siyah pantolonundan damlayan sular, banyonun zeminini ıslatırken bana doğru adım atmaya başlamıştı bile.
Şokla açtığım gözlerimle onu izliyordum.
''Hey sen, aahh'' bir an bile beni beklemeden kucağına aldığından tiz bir çığlık attım.
Kucağında benle küvetin içine oturduğunda, suyun soğukluğuyla vücudum titreyip, nefes alıp verişlerim sıklaşmıştı.
Benden uzağa itip, bacaklarını iki yana açarak tam karşısında daha rahat oturmam için yer açtı.
Karpuzlu şortumla nasıl rahat olacağımı bile bilmiyordum üstelik.
Uzun bacaklarının arasından kayıp, bana bıraktığı boşluğa dizlerimi kendime çekerek oturdum.
''Bunu neden yapıyorsun?'' dedim suyun soğukluğundan titreyen sesime aldırmayarak.
Birkaç dakika suyun içinde büzüşmüş bedenimi süzdü. Koyulaşan gözleriyle ''Bunu yapıyorum çünkü,'' diye fısıldadı Yiğit, dudaklarımın üstüne. ''Çünkü kime ait olduğunu öğrenmeye ihtiyacın var, puantiyeli.''
Ona öylece bakmaya devam ettim. İçinde oturduğumuz su buharlaşmaya başlarken Yiğit'in gözleri odağını kaybediyordu. ''Saçmalama, iyi değilsin.'' dedim gözlerimi ondan ayırmadan.
Soğuk olan su birden ısınmaya başlarken, zorlukla yutkundum. ''Yiğit?''
Kızarmış yanakları, ondan bağımsız olan saç tutamlarıyla küçük bir çocuk gibi görünmeye başlamıştı bu hali. Uzanıp, elimi alnına koydum. Soğuktu, fazla soğuk.
Ateşin kendisi olan bir insanın, ölü gibi soğuk olması..Tamam endişelenmiştim.
Üstüme yapışan kıyafetlerime aldırmayarak küvette ayağa kalktım. Gözlerini kapatmış, öylece yatıyordu.
''Kalk.'' dedim ayağımla bacağına ufak bir tekme atarken.
Kalkmadı. Kolundan tutup kaldırdığımda bumbuz olan vücudu, dokunuşumla rahatlamış biraz olsun yumuşamıştı.
Ağır adımlarla onu yatağıma fırlattım. Adam beni fırlatmaya alışmıştı, intikam alma vaktim geldi de geçiyordu.
Kendine biraz olsun gelen Yiğit, yatakta kıpırdanırken sırılsıklam olmuş üstüne baktım. ''Hoşuna giden birşey mi gördün?'' diye sordu utanmazca. Kafamı yukarı kaldırıp sabır dilercesine söylendim. Şu haldeyken bile böyle konuşabiliyordu.
''Tam bir manyaksın.'' dedim sırıtan yüzüne aldırmadan.
Dolabıma yürüyüp ona uygun olacak bir şeyler aramaya başladım. Hasta gibi duruyordu, istesem de sorduğum soruları cevaplayacak hali yoktu. Onu hızla iyileştirmemiz lazımdı.
Aslında onu hiç takmadan odamdan defolup gitmesini söyleyebilirdim.
''Çünkü kime ait olduğunu öğrenmeye ihtiyacın var, puantiyeli.''
Kafamı sağa sola sallayıp, bana söylediği cümleyi unutmaya çalıştım.
Gözüme kenarda duran, çuval gibi olmasına hayran kalıp aldığım sweet t-shirtüm kaydı.
Gidip onu suratına attım. ''Al şunu, daha kötü olacaksın.''
Pijamalarımla banyoya girip üstümü değiştirip geldiğimde ;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yetenek Akademisi
Fantasy''Yanan elleri bir tek bana işlemezken alev alev olan gözlerini bana dikti. O zaman sadece ellerinin değil gözlerininde ateş aldığını farkettim. Başlı başına bir yangındı ve benide yakıyordu.'' Birçok yetenek, güç, hayat. Hepsi bir okulda okurken...