Zarf

11K 716 56
                                    

Merhaba. Haftada 1 bölüm gelecek diyip ortalardan kaybolan yazarınız ben. Yeni kitap kapağımızı gördünüz müü? 

''Şu egonu üstümden çek de, yüzünü görebileyim.'' 

yüzünü yüzüme daha çok yaklaştırdı. Yatakta dönüp durduğu için hep havada olan saçları dağılmış, birbirine girmişti.  ''Ne oldu puantiyeli, dayanamıyormusun ?'' gözlerimi iri iri açıp suratına baktım.  

Üstümden kalkıp hırkasını aldı. O ayakkabılarını giyerken , kitaplıktan bir kitap alıp ona fırlattım. Kitabı havada yakalayıp bana baktı.  Elinden çıkan alevle kıtabı, bana bakarak yakarken yutkundum.  Kitabın külleri odanın ortasına düşerken ayakta duruyordu. Kesinlikle manyak herifin tekiydi.   ''Bana bak.'' dedim.  Yerinden kıpırdamıyor öylece duruyordu.

Gülmeye başladığında suratını bana döndü. Samimi bir gülüşten çok - sabır- gülüşüydü bu.

''Yoksa doyasıya dikizleyemedin mi?'' Sinirle ayağımı yere çarptım. Elimi kaldırıp ona doğru tuttum. Yüzü şaşkınlıkla çarpıldı. '' Sen de de var değil mi?'' Soğukkanlılıkla bana bakıyor, tek kelime etmiyordu. Yanına gidip hırkasına aldırmadan t-shirtünün ucundan tuttum. Normalde baştan aşağı kızarır - ki hala utanıyordum- böyle birşey yapmanın cümlesini etmezdim. Ama aklıma babamın yüzü  geliyordu. '' Çöz !'' diye bağırması.

Ellerimi t-shirtünden ayırıp , tek çırpıda çıkardı. Reklefs olarak gözlerimi kapatırken güldü. ''Ne kadarda sütsün.'' Ona aldırmadan yavaş yavaş gözlerimi açtım. Tam kalbinin üstündeydi. Elimi kaldırıp kalbine doğru uzattım. Tam kalbine koyacakken bileğimi tuttu, aramızda olan elimi indirip ellerini bileğimden avucumu doğru kaydırdı. Kafamı hafif kaldırdığımda bana bakıyordu. Yüzüme doğru eğildiğinde nefesimi tuttu.

''Anlamını biliyormusun?'' diye fısıldadı. Kafamı olumsuz anlamda salladım. 

Mühürlü elimi kendi avucuna alıp kalbine doğru getirirken nefessiz yaptıklarını izliyordum. Tam kalbine dokunacağım sırada sertçe elimi bıraktı.

''Bende bilmiyorum.'' dedi. Büyük bir çeviklikle kendi t-shirtümü giyip kapıya doğru yürüdü. 

''Ama öğreneceğim.''

----------------------------------------------------------------------------------------------------

ŞEYMA

Sabahtan beri Sena'yı dinliyordum. Bozuk plak gibi sürekli aynı şeyleri söylüyordu. Hiç enerjisi bitmez miydi?

''Şeyma diyorum, He yooo. Namus meselesi artık bu. Çocuk beni her gördüğü yerde altına alıyo ya.'' Ağlayacak gibi suratını astığında güldüm. Hiç değişmeyecekti.

Odaya geldiği ilk yarım saat mühür Yiğit'te diyip durmuş, diğer yarım saat ise evlenemeyeceğim bu manyak herif yüzünden diyip ağıt yakmıştı.

''Yiğit biryerden tanıdık geliyor aslında.'' Şüpheyle Sena'ya döndüm. Nerden gelebilirdi ki?

Kocaman gülümseyerek anlatmaya başladı.

''Angry Birds'ü yaparken ondan esinlenmişler.'' Ellerini havaya kaldırıp fiçyuuu paaaat. diye kaşlarını çatıp taklidini yaptı. Kahkahalarımın ardı kesilmezken , gözlerim dün gece kırdığım lambaya takıldı. 

Sena'da  baktığım yere dönünde '' Bu ne ?'' dye sordu. Onu endişelendirmemek için olumsuz anlamda kafa salladım. Tek kaşını kaldırmaya çalıştı, ama sadece gülme isteği oluşturuyordu bende.

'' Sena ben bugün derse girmeyeceğim. Mühür konusunu daha sonra konuşalım. Ne yapacağımıza bakarız. Sen Nida'yı bul, onla derse gir. Nida'nın dibindende ayrılma. Ayaklı belasın. Bu arada nereye diye sorcaksın. Öğrenci işlerinde işim var. Bak kafiyeli bile oldu . Hadi git.''

Onu zorla postaladıktan sonra saate baktım. Gitmem gerekiyordu. Siyah bir kot, onun üstüne de siyah bir t-shirt giydim. Öğrenci işlerinde hiçbir işim yoktu. Sena bu okulla ilgili hiçbirşey bilmiyordu. Bildikleri ise okulun ön yüzünü oluşturuyordu. Okulun gerçek yüzünü ise biz biliyorduk. Tehlikeli yetenekler. Dün gece yetenek toplantısı yapılacak diye mesaj gelmişti. 

Okul, bizim gibilere pis işlerini yaptırır  kazanç sağlardı. Buraya bende daha yeni transfer olmuştum, ama abimde burda okuyordu.  Bu yüzden biliyordum ben bazı şeyleri.

Ayrıca eve gitmemiz veya okuldan çıkmamız kesinlikle yasaktı. Ve Sena'nın bundan haberi yoktu, daha doğrusu neye bulaştığından haberi yoktu.

Siyah kapıyı açıp içeri girdim.  Karşımda kocaman bir ekran onun yanında bazıları ayakta bazıları ise oturan öğrenciler. Bazılarının benden büyük olduğuna emindim. Kesinlikle her yaştan vardı. Kalabalık değildi, buna şaşırdığımda söylenemezdi.  Abimi görünce yanına ilerledim. Kesinlikle benle okulda konuşmazdı. Biz yazarak iletişim kurardık.  Ben ve abim olmak üzere 12 kişiydik. Ekran açılınca , siyah gölgeye baktım. Yüzü hiçbir şekilde gözükmüyor, sesi ise makina sesi gibi geliyordu. Tedbirler, tedbirler. 

Okul en çok tehlikeli yeteneklerden korkuyordu, korkmalıydı da.

'' Hepiniz sizi buraya neden çağırdığımı merak ediyorsunuz. Bu görevin büyük bir ödülü var. İstediğiniz birşey koşulsuz şartsız gerçekleştirilecektir. Veya özgürlüğünüz. '' kapı sesiyle bütün başlar ona döndü. Tehlikeli yetenekler ona kara kedi derdi. Bildiğimiz adıyla Yiğit.

'' Bir kişiyi öldüreceksiniz. Şuan hepinize siyah zarflar dağıtılıyor. Kurbanınıza zarfı verdikten sonra 40 saatiniz var. 40 saatte başaramayana ne olacağını hepiniz biliyorsunuz.'' zarf elime verildiğinde inceledim.  Siyah  zarfın üstünde okulun arması vardı.

'' İşte öldüreceğiniz kişi.''  Resim ekranda belirirken kimseden çıt çıkmıyordu. 

'' işte Kara kedi. Bu da seninki.''   Yiğit ona verilen siyah zarfı alıp tek hamlede yırttı.

''Ona kimsenin elini sürdürmem.''   

ve işte, herşey yeni başlıyordu.

Yetenek AkademisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin