Tek kaşını kaldırmış bize kuşkuyla bakan Selim hoca'yı görünce, hızla Yiğiti ittim. Yalnız düşerken beni de yanında götürmüştü. Şimdi daha tuhaf bir pozisyondaydık. O yerde boylu boyunca yatarken ben üstünde ufacık kalmıştım. Saçlarım yüzüne dökülüyordu. Zaman kaybetmeden ayağa kalktığımda Selim hoca bana bir kere daha bakmaksızın ''Odana.'' dedi sert bir sesle. Böyle bir durumda yakalanmanın verdiği utançla kırmızıdan bordoya geçiş yapan yüzüme aldırmayarak ''Hocam sandığınız-'' dememe kalkmadan, Selim hoca bana teras kapısını işaret etti.
Oflayarak yerde yatan Yiğite baktım. İnsan biraz utanırdı. Lakin o kollarını başının altına koymuş, büyük bir sırıtışla benim kızarmış yüzüme bakıyordu. Sinirle kapıya doğru yürürken, aklıma birşey gelmiş gibi durdum. Dönüp yerde yatan Yiğitin ayağına bir tekme attığımda, kahkahasını tutamamıştı. Koşarak kapıdan çıkıp, arkasındaki boşluğa yerleştim.
Tabiki de gitmeyecektim. Gece gece yatağımdan boşuna kalkıp, donmayı göze almamıştım heralde.
''Sana ondan uzak durman gerektiğini söylemiştim değil mi?'' diye sordu Yiğite. Botların zemine sürtme sesinden Yiğitin ayağa kalktığını anlamıştım. '' Öyle yapıyorum.''
''Belli oluyor. Gecenin bir yarısında onu az kalsın öperek yapıyordun bunu.'' hah diye bir ses duydum.
Sanırım Yiğit ona alaycı gülüşlerinden birini yolluyordu. ''Selim,'' dedi daha da küçümcercesine. ''Onu zaten öptüm.''
Birkaç saniye sonra duvar titredi. ''Ne yaptım dedin?'' diye sordu Selim hoca dişlerinin arasından.
''Onu öptüm.'' Alaycı gülüşü gözümün önüne gelirken soluğum kesilmişti. Elimi ağzıma kapatıp onları dinlemeye devam ettim. Kalbim büyük bir gürültüyle atıyordu.
''Kahrolası, onu kendine mi mühürledin?'' diye bağırdığında, Yiğit onu alkışlıyordu. ''Sandığımdan daha da zekiymişsin.''
''Bunu neden yaptın?'' diye sordu Selim hoca. Ben ise elim kopmuşcasına avucuma bakıyordum. Manyak herif beni mühülemişti.
''Tunç döndü. Daha baskın olan bendim. Ama Tunç 'onun için döndü.' '' dedi.
Tunç. Bu iş bitsin onunla da hesaplaşacaktık. Pabucumun prensi.
''Egon zarar gördü diye, kızı kendine mühürledin.Güzel, izel'e ne demeyi planlıyorsun?'' adım sesleri kapıya yaklaştıkça boşluktan çıkıp merdivenleri koşar adım indim. Odama girip kapımı kitlediğimde, telefonum titriyordu. Ve bende.
''A-a-alo'' dedim kekeleyen sesimle. ''Neler oluyor?'' diye sordu Şeyma. ''Uyuyordum. Yarın konuşalım.'' diyip suratına kapattığımda sinirden zangır zangır titriyordum.
Tamam, mühürün ben olduğunu biliyordum. Ama beni kendine mühürleyeceğini düşünmemiştim. Bu bir bağdı. Birimiz ölmedikçe, kopamazdı da.
Düşünceleri kovup, koyunları saymaya başladım. Eninde sonunda çıkacaktı kokusu.
***
Elimdeki bardağı sertçe kantin masasına koyarken gözlerimi kısa eteğine aldırmadan, Yiğite doğru eğilen balodaki kıza sabitledim.
''Yeter bakma.'' dedi Şeyma önündeki bir aleti tamir etmeye çalışırken.
''Bebekler.'' Tabiri caizse offlayıp masamıza oturan Nidaya döndüm. '' Kahve?''
Elini istemezcesine salladı ''Gerek yok.'' 'sen bilirsin' omuz silkip, karşı masadan buraya doğru yürüyen Yiğit , ve eline sımsıkı yapışmış kıza baktım.
''Başlıyoruz.'' dedi Nida bıkkın bir nefes verip. Şeyma ise hiç olaralı olmamıştı. ''Arkandaki duvara yaslandılar.'' Önümdeki kahveyi döndürürken buradan nasıl çıkabileceğimi düşünüyordum.
Ne demişti Şeyma kantine inmeden önce ''O kantinden anca ölün çıkar.'' bari ölümü çıkarsaydılar buradan.
''Yiğit, sevgilim. Akşam gelecek misin?'' kafamı masaya yaklaştırıp kızların eğilmesi için işaret verdim. Nida sorgulamadan dediğimi yaparken, Şeyma bana 'delisin sen' bakışlarından atıyordu.
Üçümüzün duyacağı şekilde fısıldadım. '' Yoğot, sovgolom. Okşom golocok moson?''
Şeyma gülmemek için dudağını ısırırken, Nida kahkaha atıyordu.
''Aşkım bak, bekleyeceğim seni ama. '' dedi barbi. Gözlerimi devirdim. Kafamla kapıyı işaret ettim Şeymaya. Elinin tersiyle 'git bari.' diye beni kovduğunda, Nida da telefonla konuşmak üzere kalkmıştı. Bu ara fazla telefonu çalıyordu. Arzu haklı olabilirdi.
Kapıya yürürken söyleniyordum '' Oşkoom.''
''Efendim?'' irkildiğimde güldü. ''Korkma, Melek.'' Kaşlarımı kaldırıp ona baktım. Bu sadece bana daha fazla gülmesine sebep olmuştu. ''Bende seninle konuşacaktım.'' dedim dün geceyi hatırlayınca. Tunç sarı saçlarını geriye atarak, beyaz dişlerini belli edercesine güldü. '' Randevu aldın mı?'' başımı hafifçe Yiğitlerin olduğu tarafa çevirdim. Biraz daha yaklaşarak ''Gerek var mı?'' diye sordum Tunç'a.
Bir ses gelmeyince kapıdan çıktım. ''Bende öyle düşünmüştüm.''
Yavaş adımlarla öğretmen yurduna girdim. Öğrenci yurdundan küçüktü. Bu burada kalan öğretmenlerin, fazla olmamasından kaynaklanıyordu. Hele bir geometri öğretmenimiz vardı, Allah korusundu.
Odama girip kapıyı kapattım. ''Adam beni kendine mühürlüyor, ama umrunda değil.'' converslerimin tekini çıkarıp yatağımın diğer tarafına fırlattım. ''Nasıl umrunda değil ya, nasıl beni öpersin?'' diğer eşini de bir tarafa fırlatıp üstümdeki gömleği çıkarmaya koyuldum. ''Oşkooom'mış. Sevgilisi beni öpüyor, gidiyor elalemin kızı ona oşkooom diyor.'' gömleği yatağın kenarına koyduğumda, aynadaki yansımama baktım. Kıvırcık saçlarım dağılmıştı. Üstümde küçük, belimi hafif açan ve bana yapışan bir çiçekli krem renkli atlet vardı. ''Ne yapıyorum ben ya?'' diyerek saçımı arkaya attım.
Sinirlenince fazla konuşurdum, bu son olaylar çok kafamı karıştırmıştı.
Tamam, adam bir meşaleydi. Birde manyak. Potansiyel sapık olduğunu da unutmamak lazım. Hız canavarı, dengesiz herif.
Eteği çıkartıp, banyoya yöneldim.
Banyonun ışığını açıp direk karşıdaki aynaya dikkatle baktığımda avuç içimdeki mühür gözüme çarptı. ''Bu kadar kötü olamaz, olamaz değil mi?''
Su sesinin gelmesiyle yerimde sıçradım. Gördüklerimle gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Beyaz t-hirtü üstüne yapışmış, suyun içinde oturuyordu. Elinden hiç eksik olmayan sigarası da yerindeydi. Bir çığlık attığımda ''Eh,'' diye mırıldandı Yiğit, üstümde gözlerini gezdirip. ''Sahip olduğum şeyleri kendime saklamayı severim.''
Şu mühür konusunu yoluna koymanın vakti geldi de geçiyor. Bu geçiş bölümü gibi birşeydi. Diğer bölümde görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yetenek Akademisi
Fantasy''Yanan elleri bir tek bana işlemezken alev alev olan gözlerini bana dikti. O zaman sadece ellerinin değil gözlerininde ateş aldığını farkettim. Başlı başına bir yangındı ve benide yakıyordu.'' Birçok yetenek, güç, hayat. Hepsi bir okulda okurken...