Mayıs 2009
"Efendim Baekhyun?"
"H-hyung seninle biraz konuşabilir miyiz?" Baekhyun, nefes nefese kalmış bir halde sordu sorusunu. Ellerini dizlerine koyarak nefesini düzenlemeye çalışıyordu. Bir yandan da eğik kafasını kaldırıp Jongduk'a bakmayı ihmal etmiyordu. Sanki bakmaz ise gidermiş gibi hissediyordu. Sanki bakmazsa kaybolur. Jongdae'ye son ulaşma şansını da kaçırırmış gibi hissediyordu.
"T-tabi konuşabiliriz Baekhyun-ah" Jongduk durdu, gözlerini gökyüzüne dikti. Baekhyun, nefesi tamamen düzelmiş bir şekilde dik durduğunda hyungunun çok yorgun olduğunu farketmişti. Çin'den yeni döndü ondan yorgun olmalı diye düşündü. Jongduk gözlerini tekrar Baekhyun'a döndükten sonra konuştu "Benimde buradaki işlerimden biri seninle konuşmaktı Baekkie, şimdi ilk önce müdürle görüşmeliyim." Baekhyun kafasını salladı. Jongdae, onunla konuşmasını istemiş olmalıydı. Acaba Jongdae Çin'den dönmemiş miydi? Baekhyun, müdürün odasına doğru yürüyen Jongduk'u takip etmeye başladı.
---
Yaklaşık on dakika sonra Jongduk elinde bir kaç kağıtla odadan çıkmıştı. Baekhyun, diz çöktüğü yaslandığı köşeden kalkıp hyungunun yanına geldi. "Bir şey mi oldu hyung?" Jongduk, kağıtları yuvarlayarak elinde silindir elde etti. Baekhyun'a dönüp "Daha sakin bir yerde konuşalım Baekkie" diyerek tekrar önden yürümeye başladı.
Jongduk hyung, Jongdae'nin daha uzunuydu, çok ciddisiydi ama andırıyorlardı işte. Abisinden bir yaş küçüktü. Abisiyle ikisini arkadaş yapmaya çok çalışmışlardı zamanında ama onların ikisi hiçbir zaman çok yakın arkadaş olamamışlardı.
Jongduk okulun çıkış kapısına gelince Baekhyun duraksadı "Hyung benim daha dersim var." Jongduk duraksadı. "A- haklısın Baekkie şey" cebini karıştırarak küçük bir kağıt çıkardı. "Bu izin kağıdın vermeyi unutmuşum diyerek Baekhyun'a uzattı." Baekhyun, olanlara anlam veremiyordu. Gıcık müdürleri nasıl olurda Baekhyun için izin kağıdı vermiş olabilirdi ki? Baekhyun, güvenliğe kağıdı vermeden önce aklına gelen şeyle tekrar abisine döndü. "Hyung ben eşyaları hemen alıp gelsem beklersin değil mi?" Jongduk sadece kafasını sallayıp bir numarayı tuşladı. Baekhyun'da Jongduk'un tekrar kaçmasından korkarak hızlıca sınıfa doğru koşmaya başladı.
Ders başlayalı yirmi dakika olmuştu nerdeyse. Baekhyun, kapıyı tıklatarak içeri girdi. Kyungmi Baekhyun'u gördüğünde oturuşunu düzeltip onunla konuşmasını bekledi. Ama Baekhyun'un tek yaptığı sınıfa girip çantasını almak olmuştu. Hatta arkasından seslenen öğretmene bile bir şey demeden koşmak olmuştu.
Kapıya geldiğinde Jongduk'la göz göze geldiler. Jongduk, Baekhyun'u görünce sesini kısıp bir kaç şey daha söyledikten sonra telefonu kapattı.
"Hadi o zaman gidelim."
Bir kafenin dışına oturdular. Baekhyun hemen konuşmak istiyordu artık. Jongdae nerdeydi? Nasıldı bilmek istiyordu.
"Hyung Jongdae nasıl?" Jongduk, sipariş ettiği suyu yudumlarken Baekhyun'un sorusunu cevapsız bırakmıştı.
Sessizlik, sessizlik...
Baekhyun çok soru sormak istiyordu ama şuan oda konuşamıyordu.
Sanki cevabı ne duymak nede bilmek istemiyordu gibiydi.
Sanki merak etse de isteyip istemediğine hazır değil gibiydi.
Jongduk, sabahtan beri elinde tuttuğu büyük siyah poşeti masanın üstüne koydu. "Baekhyun-ahh aslında evine bırakacaktım bunu. Bir de şey... Aslında sana görünmemem lazımdı." Jongduk pet şişesiyle oynuyordu. Baekhyun'un yüzüne bakmıyordu.
"Anlamadım hyung" Baekhyun yutkunarak konuştu.
"Baekhyun, bilmen gerekenler var ama öncelikle bu kutu doğum günü hediyen. Y-yani sana bunu daha sonra vermeliydim ama biz düşündük ki böyle olması daha iyi... Senle bu konuşmayı yapmamam gerekti ama..."
Baekhyun, kötü bir şey olduğunu biliyordu. Kalbine kalın bir bıçak saplanmıştı bile. Her nefes alışında bıçak hareket ediyor daha çok canını acıtıyordu. Sanki kötü bir şey olduğu sadece Baekhyun değilde gökyüzü de farketmiş gibi siyah bulutlar tüm gökyüzünü siyah bulutlar işgal etmişti. Baekhyun'un içi sanki gökyüzünü kontrol ediyor gibiydi.
Baekhyun, derin bir nefes almaya çalıştı. "N-neler oluyor hyung?"
Hayır söyleme hyung... Bilmek istemiyorum hyung... Bİlmek istemiyorum hazır değilim hyung.
---
Baekhyun, saatlerdir yürüyordu. Ayakları onu nereye götürüyor bilmiyordu. Kendine geldiğinde geldiği yer ağlamasına sebep olmuştu. Han nehrine kadar yürümüştü. Burası canının acısını daha fazla arttırıyordu. Baekhyun, elindeki poşeti dizlerinin üstüne koydu. Açmaya hazır mıydı bilmiyordu.
Akan göz yaşlarına aldırmıyordu. Göz yaşları yağan yağmura karışıp kutunun içine düşüyordu. Baekhyun kutuyu açtığında gördüğü köpek oyuncağını görünce ağlaması daha da şiddetlenmişti.
'hem beni hem de oyuncağı mı mı bıraktın Jongdae?" farkında olmadan mırıldandı. Bir mektup vardı ama okumayacaktı Baekhyun. Jongdae'nin yalancı sözlerini ne duymak ne de okumak istiyordu Baekhyun. Kutuyu sinirle yere attı. Çantasını sırtından çıkarıp içinden dinozor oyuncağını aldı. Jongdae olmadığından beri her gün yanında taşıyordu. Okulda, gezerken, uyurken sürekli yanındaydı. Bazen onunla konuşuyordu bile. O Jongdae'yi böyle severken Jongdae ne yapmıştı? Gitmişti.
Baekhyun peluş oyuncağa bakarken daha çok ağlamaya hatta hıçkırmaya başlamıştı. "Neden Jongdae neden?"
"Neden bıraktın beni?"
"Bana söyleyebilirdin Jongdae"
"Zaman yaratabilirdik Jongdae"
"Gitmeye bilirdin Jongdae..."
Baekhyun, göz yaşlarını ıslak gömleğiyle silmeye çalıştı ama bu çaba anlamsızdı. Çünkü yağan yağmur gibi akan göz yaşları da bir saniye bile durmuyordu.
"Sen hiç bir zaman eksin hissettin mi? Ben sen yokken bu en yoğum şekilde hissettim. Senden haber bekledim. Hala bekliyorum. Sana kırgın olmak yerine seni sevmek ve özlemeyi seçtim. Ama şuan beni yıktın Jongdae... Sana o kırgınım ki kalbim bir daha toplanamayacak gibi. Sanki kum gibi olmuş parçaları tüm yerime batıyor gibi. Neden arkadaşım neden?" Baekhyun peluş oyuncağına sıkıca sarıldı. Daha sonra onu banka oturtturdu.
Herkes yağmurdan kaçarken nehrin kenarında oturmuş ağlayan bu çocuk hatta ağlamanın yanında oyuncaklarla konuşan bu çocuk akıl hastası gibi gözüküyordu.
Baekhyun bu sefer kararla göz yaşlarını sildi. "Ama seni affetmeyeceğim Jongdae. Ne ben yanında olacağım artık ne de..." az önce yere attığı köpeği yerden aldı "ne de bu oyuncak." Oyuncağı hızla han nehrinin sularına doğru attı.
"Sende hiç gibi hissediyor musun Jongdae?"
Gürültülü bir şekilde hıçkırarak ağlamaya başlamıştı Baekhyun. Tüm eşyalarını, dinozoru bile orda bırakarak yürümeye başladı Baekhyun.
Farkındaydı.
Kırgındı.
Acı çekiyordu ve olanları idrak edemiyordu.
Sonsuz arkadaşlıkları bitti diye ölesiye korkuyordu.
Ya da bunlar hiç bir şeydi.
Baekhyun, Jongdae'yi çok seviyordu.
14 saat sonra yeni bölüm nihahahahahhahahah. Bölümler arası uzak değil bikerem :P Bunun şerefine yorumcuklaar beklerim :*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Best Friend Forever
Fanfictionİlk kez biriyle arkadaş olunca 'sonsuza' kadar beraber olacaksın sanırsın. Zamanla araya mesafeler girer 'unutulur' onlar ve bir kaç anıda 'çocukluk arkadaşım' diyerek anımsarız. Tüm bildiklerinizi unutun. Ayrılmayan bu arkadaşlara bir kaç dakik...