Şubat 2010
Baekhyun ertesi gün okula gitmemişti. Ne diyeceğini bilmiyordu ya da ne yapacağını... İçinde dizginlenemez bir öfke vardı. Evet, Jongdae'ye daha önce bu hislerinden bahsetmemişti. Kyungmi'yi güzel bulduğundan yada içinde hissettiği o heyecan duygusundan. Yataktan çıkmıyordu ama uyumuyordu da. Sadece düşünüyor, sinirleniyor, sinirlendiği için tekrar kendine kızıyordu. Jongdae, aşktan bahsetmişti ama lanet olsun bu bahsettiği hisler Kyungmi'ye olmak zorunda mıydı? Peki ya Kyungmi? O, Jongdae için mi Baekhyun'a her zaman gülümsüyor ve onun yanında olup konuşuyordu.
Açıkça belli olan bir şey vardı: Her şey Jongdae'nin suçuydu! Baekhyun, onun yüzünden tüm aşk hayatına mola vermişti, onun yüzünden Kyungmi onun yanına geldiğinde onu ortada bırakıp gitmişti, onun yüzünden okula hatta hastane dışında hiçbir yere gitmemişti, onun yüzünden saçlarını kazıtıp tüysüz bir köpeğe benzemişti. Her şey ama her şey Jongdae yüzündendi ve o utanmadan Baekhyun'un elinden her şeyi alarak birine aşık oluyordu. Hasta olan Jongdae'ydi ama ölen Baekhyun'du. Baekhyun kendinin tam bir aptal olduğunu hissetti. Keşke daha önce Jongdae'yle hiç tanışmamış olmayı istedi. O zayıf, çelimsiz çocuğu ömrünün sonuna kadar tanımasaydı bu sıkıntıları çekmeyecekti. Onun için uykusuz kalıp, acı çekip, ağlayıp durmayacaktı. Baekhyun, her zaman ama her zaman güldüren kişi olurken Jongdae acı çektiren olmuştu. Baekhyun o an hissetti, sevgi ve nefret birbirine çok yakın iki duyguydu ve çok sevilene kalan çok büyük nefret oluyordu.
Jongdae'ye duyduğu çok büyük bir nefret vardı. Ona bağırmak ve tüm bu çektirdiklerini söylemek istiyordu. Onu kullandığı için ona haykırmak istiyordu. Baekhyun'un farketmediği yalnızca tek bir şey vardı o da Kyungmi'ye hiç nefret duyamıyor olmasıydı.
---
Baekhyun bir yandan sinirli olmasına ve Jongdae'den nefret ediyor olmasına rağmen ondan telefon bekliyordu. Jongdae ise onu merak edip aramamıştı bile ve bu durum Baekhyun'un şuanki hislerinin en doğru olanları olduğunu düşünmesine sebep oluyordu. Yıllardır 'boş yere' onu sevmiş ve onu hayatının en önemli yerine koymuştu. Sonsuza kadar en iyi arkadaş olma palavrasına kendini kaptırmıştı. Kendi kendine gelin güvey olmuştu. Jongdae ise ses çıkarmamış ve onu kullanmıştı. Evet, diye düşündü Baekhyun çok güzel bir oyuncak olmuştu. Tam bir aptal oyuncak!
Baekhyun, mavi yorganını başına doğru çekerek ağlamaya başladı. Kalbi acıyordu hemde çok ve bu acı ne kadar ağlarsa ağlasın geçmiyordu. Beyni bir an olsun düşünmeyi bırakmıyordu. Beyninin içinde binlerce insan konuşuyormuş gibi sürekli yeni şeyler aklına geliyordu ve bu kendini daha kötü hissetmesine sebep oluyordu. Jongdae ise hala onu aramıyordu.
Baekhyun, yataktan öfkeyle kalktı. Oturma odasına doğru gitti ve telefonu eline alıp Jongdaelerin numarasını tuşladı. Derin bir nefes alarak tuşlara bastı. Bir süre hattaın bağlansını bekledi ama duyduğu ses karşısında öfkesi daha da arttı.
Telefon meşguldü.
Tabi ya diye geçirdi. Artık onun bir sevgilisi vardı merak etmesi gereken biri yoktu. Baekhyun, kullandığı onu güldüren bir palyaçoydu ve Jongdae'nin artık ona ihtiyacı yoktu. Onu gülderecek ve başka her hissi verebileceği bir kız arkadaşı vardı ve o kız onun hoşlandığı kızdı.
---
Ertesi gün Baekhyun tekrar okula gitmedi. Bu sefer düşünmeye ara vermişti artık gözlerinin altında koyu mor halkalar oluşmuştu. Odasından sadece yemek yemek ve tuvalete gitmek için çıkıyordu. Önceki gün düşünmeye ayırdığı tüm o vaktini şimdi uyumaya ayırıyordu.
Baekhyun, uykusu esnasında gülüşme sesleri duyduğu zaman bu sesin Jongdae'nin sesi olduğunu anlamış ve uyanmıştı. Annesi ve onun konuşma sesleri geliyordu. Annesi onu ne kadar çok özlediğinden ve artık iyileştiği için çok mutlu olduğundan bahsediyordu. Baekhyun, uyanmış olsa bile gözlerini sımsıkı kapattı. Onunla konuşmak istemiyordu. Şimdiye kadar aklı neredeydi?
Biraz sonra odanın kapısı açıldı. Olabildiğince sessiz olmaya çalışıyordu, elini Baekhyun'un sırtına koyup uyandırmaya çalıştı.
"Baekkie uyan" bunu defalarca tekrarlamasına rağmen Baekhyun, kıpırdamıyordu. Henüz onu görmeye hazır olup olmadığını bilmiyordu. O, şuanda burada odasındayken kalbi yumuşuyordu. Onunla konuşmk her şeyi kapatmak istiyordu ama o beynindeki düşünceler buna engel oluyordu. Tüm hepsi doğruydu çünkü salak kalbi her zaman onu yanıltmıştı. Yanıltmış olmasa bunlar yaşanmayacaktı.
Jongdae yataktaki boş yere oturdu. Elini Baekhyun'un saçlarının üstünde gezdirdi. Elleri tüy gibi hafifti, sadece kemiğin üstüne kapatan ince bir deriden başka bir şey kalmamıştı. Kanser onunla çok uzun süre savaşıp her şeyini almıştı ama Jongdae, yine de hayatta kalmayı başarmıştı. Bir süre susup sadece Baekhyun'un başını okşayarak durdu ve sonra konuşmaya başladı. Sesi yorgun çıkıyordu.
"Ah... Baekkie seni çok merak ettim bana okula geleceğin konusunda söz vermiştin. Senin yüzünden edebiyat dersine girmek zorunda kaldım. Bir daha beni telaşlandırma. Umarım ki bu dediklerimi rüyanda görüyorsundur ama o zaman kaslı, uzun boylu bir erkek olmalıyım şimdiki gibi cılız biri değil. Senin beni sıska yerine kaslı olarak çağırmanı isterdim. Üzgünüm öyle bir arkadaş olamadığım için ve bir çok şekilde arkadaş olamadığım için."
O kadar sessiz konuşuyordu ki Baekhyun biraz sesli nefes alsa onu duyamamaktan korkuyordu. Şuan yüzünü ona doğru dönüp gözlerini açmayı çok isterdi ama o zaman Jongdae susabilir ve bu söyleyeceklerini söylemezdi.
"Sana her şeyi için çok teşekkür ederim, her için. Biliyorum sen benim için çok şey yaptın ama ben yapamadım. Her zaman o güçsüz çocuk oldum. Sadece hislerime sahip çıkma konusunda gücüm vardı. Ama diğer tüm olanlar? Onların hepsinde sen güçlüydün Baekhyun ve b-ben sadece sana bakıyordum. Senden alıyordum o gücü, sana hayrandım. Hislerini saklamadan ağlamana hayrandım Baekkie, sinirlendiğinde çekinmeden bağırmana göz yaşları içindeyken bile güpgüçlü kalmana... Güldüğün zaman başka hislerini saklamak için değilde gerçekten gülmene hayrandım Baekkie."
Jongdae, yanağına doğru akan yaşını silerek konuşmaya devam etti. "Sen hulktan bile daha güçlüsün Baekkie. Sen tanrıdan sonra en büyük güçleri ve hislere sahip olansın. Biriyle savaşmaktan daha zor olan şey onu güldürmektir. Sen sadece beni değil, aileni, sınıftakileri, öğretmenleri bile güldürmeyi başaran herkesi mutlu eden birisin Baekkie anladın mı sen en güçlüsüsün ve ben bu yüzden sana hep hayrandım. Teşekkür ederim arkadaşım olduğun için teşekkür ederim. Yarın benim için çok önemli bir gün ve umarım gelirsin köpecik. Umarım gelirsin."
Jongdae yataktan kalktı eliyle son kez çok kibar bir şekilde Baekhyun'un saçını okşadı. Onu uyandırmaktan ve zarar vermekten korkarcasına. Yüzünü kollarıyla silip çok hafif bir şekilde Baekhyun'un başına öpücük koyup fısıldadı. "Seni seviyorum." geldiği gibi sessiz adımlarla Baekhyun'un odasından çıktı.
Baekhyun onun çıktığı hissettiği an elleriyle göz yaşlarını sildi. Şimdi yarına kadar bir karar vermesi gerekiyordu. Hangisinin doğru olduğunu bilmiyordu ama ikisi de ona çok acı veriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Best Friend Forever
Fanfictionİlk kez biriyle arkadaş olunca 'sonsuza' kadar beraber olacaksın sanırsın. Zamanla araya mesafeler girer 'unutulur' onlar ve bir kaç anıda 'çocukluk arkadaşım' diyerek anımsarız. Tüm bildiklerinizi unutun. Ayrılmayan bu arkadaşlara bir kaç dakik...