Playlist : Şebnem Ferah - Yalnız
Sesi karanlığın içindeki sis duvarına çarpıp kalbimde aksetti. Kalbim yavaşladı ve göğsümün tam ortası oyulur gibi oldu. Nefes alışverişlerim göğsümün ortasında ki oyukta sıkışıp kalmıştı. Merakımın beni kötü bir yola sürüklemediğini zannetsemde bu gayri meskun alanda sıkışıp kalmış bedenimi insan gürültüleriyle dolu bir alana sürükleyemediğimden, cümlesinin ardındaki kapana kısılı kalmıştım.
"İstediğin hiçbir şeyi yapmayacağım." dedim titrek sesimle. Adımlarının uzaklaştığını hissettiğimde arkamı döndüm. Yüzünü bana çevirmeden konuştu. Uzaklaştıkça sesi kısılıyordu lakin ses tonunun ardında derinleşmiş sinsi bir tını yatıyordu. "Ne dersen de." dedi elini havada sallarken. "Bana bir yaşam borçlusun."
Sonra uzaklaştı. Bense ayaklarım soğuk asfalta yapışmış bir şekilde öylece dikiliyordum. Zehirli sözlerini zihnime saldığı an tüm vücudum bir felç akımına uğramıştı. Tek yapabildiğim daralan göğsümü zorla hareket ettirerek nefes almaktı.
Bir rüzgar sert bir şekilde vücudumu aşıp geçti. O an kendime geldim ve ayaklarımı hafifçe hareket ettirdim. Tek yapacağım şey zihnimde kalan bu soğukluğu yok sayarak, onun karşısına çıkmamaya çalışmaktı. Bunu becerebilirdim. Bu koca şehirde, onun karşısına çıkmamak ne kadar zor olabilirdi ki?
Yürüdüm, yürüdüm... Sonunda sıcacık evime vardım. Anahtarı kilide sokup, karanlık kaplı evimin içerisine ayak bastım. Ufak bir arayıştan sonra, ışıkları yaktığımda derin bir nefes alabilmiştim.
Karanlığı sevip, karanlıktan korkan biriydim ben. Kendi evimin karanlığından korkuyordum çünkü bu evin karanlığında, derin kabuslarım yatıyordu, her gece gördüğüm ve hayatımın sonuna kadar göreceğime inandığım kabuslarım...
Üzerimdekileri çıkarıp askıya astım ve salona geçtim. Televizyonun karşısında ki koltuğuma uzandığım an sanki o ölümcül an gözlerimin önünden yok olur gibi oldu lakin sonrasında geri geldi. Tıpkı bir kabus gibi etkisini hissettiriyordu. Aslında bunun gerçek değil bir kabus olmasını yeğlerdim fakat bu kez gerçekliğin doruk noktasına ulaşmış oradan kabuslarıma bakıyordum. Bir kabustan daha korkunçtu bu, çünkü ne idiği belirsiz bir adamın, benden ne isteyeceğini bilmeden, karşısına çıkmadan yaşayacaktım. Belki tamamen bir şakaydı. Ya da değildi. İkinci seçenek bana daha yakın geliyordu çünkü gözlerinde ki o buz beni ikinci seçeneğe daha çok itiyordu.
Şimdiden onu merak etmeye başlamıştım. Adı neydi? Oradaki adamlardan birinin onun ismini söylediğini hatırlar gibiydim lakin tam olarak bulanık bir nokta gibi zihnimde duruyordu.
Kafamı kendime gelmek için iki yana salladım.
Onu düşünmemeye çalışmak adına televizyonu açtım fakat aptal aşk filmlerinden başka hiçbir şey yoktu. Hayat filmlerdeki gibi toz pembe ve tesadüflerle dolu değildi. Her şey olması gerektiği gibi bir düzende ilerleyip bizi belli yollara sürüklüyordu. Yeri geldiğinde merak, yeri geldiğinde zaaflar, yeri geldiğinde herhangi bir insan.
Hayatım boyunca bana sunulan seçenekleri tatmin edici bulmamıştım. Gerek dostluk konusunda gerek aile konusunda. Tek başıma kabuslarla yaşayan karanlık bir gölgeden başka bir şey değildim.
Şimdi ise gölgeme soğuk bir ruh eklenmiş gibi hissediyordum. Bugünden sonra böyle hissetmeye devam edecektim. Şimdi ucu bucağı olmayan sonsuz düşüncelerimin yönünü belirleyen sadece bir çift gözün içinde bulunan o soğuk ifadeydi. Tüm düşüncelerimi resmen kendine çekiyordu.
Bir an bu derin düşüncelerden sıyrılmama sebep olan şeyin ne olduğunu sorguladım. Bir melodi. Elimi cebime attım ve telefonumu çıkardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ GÖLGE
Mystery / ThrillerBÖLÜMLER ARTIK YAYINLANMAYACAKTIR! "Bu şehirde adamın biri her öğlen bir deprem bekler." D. Madak Çaresizliği mesken bilmiş kalbi kaybettiği ruhunun son kalan artığıydı. İşte tam orada katilin parmağının isli dokunuşu duruyordu. Oradan kendine yo...