Bölüm 14 ° "Büyüyen Alevler"

2.1K 104 20
                                    

Bölüm Müziği: RHODES - Wishes

Onun zihni kocaman bir sırrın katmerlenerek oluşturduğu opak bir tabakayla sarılıydı. İşte bu yüzden gözlerindeki buz derinindekileri göstermiyordu. Fakat artık farkındaydım. Benim kararlılığım onun o sert buz dağını sarsıyordu. Gözlerinde gördüğüm o buzun, o kocaman heybetli dağın sarsılışını görmek beni hem üzüyor hem de mutlu ediyordu. Ama zaten alışkındım. Benim hayatım en can alıcı tezatlıkların merkezinde kalmıştı.

Yine o dağ evine gelmiştik. Beni yavaşça kucağından indirdikten sonra kapıyı açtı. Hiçbir şey söylemeden içeri girdi. Onun ardı sıra adımlarımı ilerlettikten sonra kapıyı yavaşça kapattım.

‘’Susmanın, beni cümlelerinin verdiği zarardan sıyıracağını sanıyorsun fakat daima onun arkasına saklanamazsın. Aklında kalan her kelime bana daha çok zarar veriyor.’’

Koltuğa oturup dirseklerini dizlerine koydu ve ellerini bağladı. ‘’Cümlenin doğruluk derecesini onaylayacak bir kelime bulamadım.’’ Dedi. ‘’Ne söylersem söyleyeyim… Söylediklerinin yanında anlamsız duracaktı. Bende susmayı seçtim.’’

Aynı şekilde geçip onun yanına oturdum.  ‘’Biz iki ruhsuz bedeniz, Baray.’’ Dedim sessizce. ‘’Öyleyse bana her şeyi anlat.’’

‘’Alacağın zararların farkında değilsin.’’ Dedi geriye yaslanarak. Sonrasında gözlerini kapattı. ‘’Hiçbir şeyin farkında değilsin.’’

Onu taklit eder gibi yaslanıp gözlerimi kapattım. ‘’Gerçekler bana gösterilmediği için ruhum yok oldu.’’ Diye mırıldandım.
‘’Bunun bana verdiği zararın farkında mısın?’’

Aniden yan dönüp, kıvrılıp dizlerine yattım. Bu hareketimle gözlerinin açıldığını hissediyordum. Elimle boşluğa dokunur gibi yaptım. ‘’Görüyor musun?’’ diye sordum. ‘’Orası acıların düğüm noktası.’’
Hiçbir şey söylemedi. ‘’Duyuyor musun?’’ diye sordum bu kez. ‘’Ruha bağlanan acıların düğümlerinde sıkışmış, küçücük bedenimin haykırışını duyuyor musun?’’

Derin bir nefes aldığını duydum. ‘’Artık o acılar, ruhumun küllerine bağlı.’’

Yavaşça kalkıp yürümeye başladım. Tam elim kapı kulpunu kavrayacaktı ki bileğimi tuttu, Baray.

‘’Benim etrafımda ki alevler küllerini kalbinde bırakmayacak kadar kızgın… Anlatamam. Daha fazla zarar almaman için daha az zarara uğramanı yeğlerim.’’
Bileğimi çekip ona döndüm. ‘’Benim için yok olmak, zararla kurtulmaktan daha cezp edici.’’

‘’Senin yok olman, benim zararla kurtulmam demek.’’ Bir adım attı bana. ‘’Ben, bencil bir adamım. Biliyorsun.’’

‘’Biliyorum.’’

Pes etmiştim. Düşük omuzlarımı dikeltmekle hiç uğraşmadım. ‘’Sen bencil bir adamsın ve ben buna karşı savaşamayacak kadar yorgunum.’’ Arkamı döndüm ve kapıyı açmak için yeltendim. Fakat yine bileğimi tuttu. Beni yavaşça kendine çevirdi ve diğer bileğimi de tuttu. ‘’Bana bak.’’ Dedi. ‘’Gözlerimin içine bak.’’

Dediğini yapıp gri gözlerine baktım. ‘’Ne yaparsam yapayım bana arkanı dönüp gitme. Bunu bana yapma, Mehir.’’

Hiçbir şey söyleyemedim. Ses tonu o kadar yumuşak çıkıyordu ki, her bir kelimesi usulca kalbime dokunmuştu fakat tam tersi kadar etki yaratmıştı.

Gözlerimi kapattım ve alabildiğince doldurdum ciğerlerimi. Sonra seslice bir nefes verdim. ‘’Sana artık yetişemiyorum.’’
Hafifçe eğildi. ‘’Artık ben bile kendime yetişemiyorum. O yüzden bunu dert etme.’’
Bileğimden çekiştire çekiştire yürüdü ve şöminenin karşısına geçti. ‘’Otur. Kahve yapıp geliyorum.’’

İKİ GÖLGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin