Bölüm Müziği : Evegeny Grinko - Valse
Düşünce zihinde bir tohum; lakin diller sükuta gebe.
Aslında şu an aynada gördüğüm yüzde bu var. Suskunluk dudaklarımda bir pranga, kelimeler zihnimde özgürce dolaşan bir kuş sürüsü.
Kelimeler çoğu zaman işe yarasada bunca insanın bir erdem saydığı suskunluğu göz ardı etmek yanlış. Susmak nitekim bir dışavurumdur, tıpkı yazmak gibi. En iyi protesto, en iyi cevap. Gözyaşlarını bile bazen hissedebilir bir insan suskunluğunda.
Gözlerime bakıyorum. Masmavi. Sanırım yüzümde en sevdiğim yer gözlerim. Onca duyguyu ele vermeyişinden belki de. Tıpkı sustuğum anların toplamı gibi... Bir şeyler var ama bir anlam yüklenemiyor. Bir anlam yükleseydim zaten bakışlarıma, işte o zaman zayıflığımın emsali teker teker akardı gözkapaklarımdan.
Yüzümün bir bütünü bana bir anlam ifade etmiyor. Bomboş bakan gözler çökük yanaklar ve bir türlü hakikatleri bir bir dökmemeye çalışan dudaklarım... Bir bütün olduğunda anlamsız duran algı sürüsü.
Omuzlarıma dökülen kahverengi saçlarımı topladım ve yüzüme buz gibi bir su çarptım. Beni kendime getiren tek şey soğuk aslında. Belki de bambaşka gözle baktığımda kader onu, beni kendime getirsin diye karşıma çıkarmıştır. Yine de beni çelişkide bırakan onun yanında, onun kadim kışında kendim gibi hissetmeyişim. Emin değilim. Belki de onun yanındayken gerçek benliğimi buluyorumdur.
O şimdi zihnimin en ücra noktasına batmış keskin bir buz parçası. Her eylemimde varlığını hissettiren bir hastalık, her boşluğumda nükseden alaycı bir baş ağrısı.
Bir an beni onu düşünme fiilinden sıyıran şey çalan kapımdı. Havluya hemencecik sildim yüzümü ve holdeki saate baktım. 09.36. Bu saatte kim olabilirdi?
Kapıyı hafifçe araladım. Sonra tanıdıklık hissiyatı ile kapıyı açtım. Eray elinde bir gazete ile karşımda duruyordu.
''Biliyorum bana kızgınsın. Ama sana bir şey göstermeliyim.'' Dedi elindeki gazeteyi sallayarak. ''İçeri gel.''
Salona geçip oturduğumuzda, Eray gazeteyi bana gösterdi.
Gazeteyi dik bir şekilde tuttuğumda sayfanın ücra köşesinde kalmış yazı ve resme kaydı gözüm. Gördüğüm resim göğsümün ortasını alev alev yakan ateş parçalarının emsaliydi sanki. Öyle bir hissiyata bürünmüştü içim.
Fotoğrafın altında ki yazıya baktım hızlıca. Daha çok resmi görmek istemiyordum.
Geçtiğimiz yıl babası Sinan Karan'ı kaybeden Baray Karan ilk kez kameralara göründü...
Zaten devamını okuyamadım. Fotoğrafta bir kızla sarmaş dolaş olduğunu gördüğüm bu adamdaki izlenimim tamamen değişmişti. Tam o an o saniye içerisinde ondan tiksinmiştim. O da diğerleri gibiydi. Diğer insanlardan, o kirli insanlardandı.
''Sinan Karan'ın kim olduğunu biliyor musun?'' diye sordu Eray.
Kafamı iki yana salladım. ''Türkiye'nin en büyük holdinglerinden biri olan Karan Holding'in sahibi. Baban kesin tanıyordur.''
''Umurumda değil.'' Diye çıkıştım. ''Bana niye gösteriyorsun bu gazeteyi?!''
''O gün... Bizi kurtardı ya. Bir de sana söylediği şey...''
''Ona can borcum filan yok!'' diye tısladım.
''Niye bu kadar çok sinirlendin? Mehir o çocukla aranda bir şey mi var?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ GÖLGE
Mystery / ThrillerBÖLÜMLER ARTIK YAYINLANMAYACAKTIR! "Bu şehirde adamın biri her öğlen bir deprem bekler." D. Madak Çaresizliği mesken bilmiş kalbi kaybettiği ruhunun son kalan artığıydı. İşte tam orada katilin parmağının isli dokunuşu duruyordu. Oradan kendine yo...