Bölüm 19 ° "Direniş"

1.3K 62 14
                                    

Öncelikle hepinize merhaba! Uzun bir bekleyişten sonra hem ben doya doya güzel bir bölüm yazdım hem de siz bu bölüme kavuştunuz. Sabrınız ve sağduyunuz için çok teşekkür ederim. Cehennem Başkalarıdır adlı kitabım için yayıneviyle anlaştık ve onun düzenlemeleri ile uğraştım. Bekletme sebebim geçerli anlayacağınız.

Bu bölümü gerçekten çok farklı bir ruh haliyle yazdım uzun düzenlemeden sonra bu kitaba adapte olmak oldukça zor oldu ama iyi bir bölüm çıkardığımı düşünüyorum. Sizlerden şimdi bu bölüm içerisinde beğendiğiniz kısma yorum bırakmanızı istiyorum zira ben yazarken farklı farklı kısımlarda değişik duygularla doluydum.

Çok fazla uzatmadan, keyifli okumalar. İçten yorumlarınızı bekliyorum. :)

Yapamam!

Zihnimin içerisinde kana bulanmış harflerin oluşturduğu bir yığındı her yaşananın kattığı anlam. Yapamazdım. İhanet canımın en derinlerinde bastırılmış hislerin yüzeye çıkmasına sebebiyet vermişken…  Aynı gün içersinde ihanete uğradığımı bilip, kafamın hep bir köşesinde saklanıp duran ipe kendimi asışımla birlikte aynı gün ihanet edeni affedemezdim. Gerekçeler artık önemli değildi. Artık önemli olan sonuçtu.

“Git!” dedim cümlelerin gırtlağımda oluşturduğu yumruyu yok saymaya çalışarak. Ve tekrarladım. “Git…”

Her bir kelimeden sonra, direncim topaklaşmış kum gibi ufak bir güçle birer birer ufalanıyordu. Sesim daha zayıf çıkıyordu. Onca engelde güçsüzlüğümü belli etmemiş ben bir harf yığınında nasılda salıveriyordum kendimi nasıl darmadağın oluyordum?

Gözlerinin içerisinde oluşmuş bir hayal kırıklığıyla birlikte baktı gözlerimin içerisine. “Affet beni.”

Kafamı iki yana hızlıca salladım ve elimle kapıyı işaret ettim. “Git!” Gözlerinin içerisine bakmamaya gayret ediyordum zira bunu yaparsam kararımdan döneceğimi biliyordum.

“Mehir bunu yapma,” dedi. Sesi kana bulanmış gibiydi. Öyle saf bir acı taşıyordu. Hiçbir şey söylemedim önce. Sonra yutkundum. Gırtlağıma takılı duran yumrunun orada eriyip gitmesini istedim fakat bir şey olmamıştı. Gözlerimi kapattım ve derin derin nefes aldım. “Eğer şimdi gitmezsen beni hayatının sonuna kadar göremezsin.”

Bu uzun cümleyi takılmadan kurabilmeme hayret ettim. Ama onda işe yaramıştı. Ayaklandı. “Peki,” dedi sessizce. Sonra çıkıp gitti.

Kısa bir süre sonra Baray yanımdaydı. Ellerimle yüzümü kapadım ve vücudumun sarsılışını hissettim. Her sarsılış vicdanımın kalbimde oluşturduğu depremlerdi. Zihnim şu an beni buradan sürükleyecek bir yığın afetle doluydu.

Onun ellerini omuzlarımda hissettim. İşte bu dokunuş o afetleri durduracak ilahi güce sahipti. Sadece anlık olarak gözlerinin içerisine baktım. Sonra kendimi onun omuzlarında buldum. Kolları sımsıkı vücuduma sarılmıştı. Kollarım sımsıkı ona bağlıydı.

Ben hiç kimseye böyle sarılmamıştım. Bana kimse böyle sarılmamıştı. Bunun böyle huzurlu hissettireceğini bilemezdim. Bu duygunun zihnimin içini bembeyaz bir boşluğa bırakacağını, tüm gürültünün derin bir sükûnette bastırılacağını düşünmezdim.

Kolları vücuduma zincirlenmişti. Sımsıkı. Oradan kopmasını istemiyordum. Bu bomboş evin bir köşesinde çaresizliğime çare arayan bir adamın kollarına bent olmuştum. Bu bomboş evin bir köşesinde kan revan ağlayan duygularımın o adamın kollarında sustuğunu hissetmiştim. Sessizlik. Belki tüm duygularının yoğunluğu içinde yorgunluğu azaltan bir araydı. Belki de acının vermiş olduğu yalancı bir teselliydi. Ama öyle anlar geliyordu ki, sessizlik tüm kulakları sağır eden bir gürültüye dönüşüyordu.
Yine de onun kolları hayatım boyunca aç kaldığım huzur dolu sessizliğe gebeydi. Orada olmak tüm insanlığın içerisinde olmaktan farklıydı. Bu tıpkı koskoca okyanusun ortasında bağımsızlığını ilan etmiş ufak bir ada olmak gibiydi. Etrafında ki onca gürültüden uzak kalıp sessizleşmek ve kıyına vuran dalgaların senfonisiyle huzur bulmak…

İKİ GÖLGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin