3

5.1K 167 28
                                    

Tekrar bilmediğim bir kaç test ve bir kaç alete giriyordum. Acı çekmiyorum ama ağrılar bazen dayanılmaz oluyor. Örneğin bir karın ağrısında acı çekmezsiniz, sadece dayanılmaz olan ağrıyı acı sanarsınız o kadar.

İnanılmaz olan şeyse saçlarımın yerinde olması. Mucize gibi. Cidden!

Aslına bakarsanız sadece kanser olduğumu biliyorum. Kanser teşhisi konulduğu zaman ne kanseri olduğum hiç önemli değildi bende. Kanser kanserdir.

Ama kızsal bir kanser olduğunu varsıyorum.

Tam 45 dakika boyunca, 45 ya 45, az değil yani., aletin içinde kaldım. Çıktığımda üzerime geçirdikleri koyu asker yeşili ameliyat kıyafeti gibi şeyi çıkardım ve saçlarımı bağladım. Kabinde yeşil kıyafeti daha doğrusu elbiseyi çıkarmam bile beni yordu. Eee küçücük kabin.

Üstüme safir mavisi bir şort, sıfır kollu süngerbob baskılı bir tshirt, buz mavisi converse giydim. Dudağıma bir parlatıcı sürdükten sonra odama doğru yol almaya karar verdim. Ne de olsa dışarı çıkma iznim olsa bile hep içerdeyim.

Sırada girecek kızı biliyordum. Küçük Eylül'dü. Çok tatlı ve kibar bir kız. Ve ailesinden biri olmadanda orada 45 dk bile duramıyordu. Ondan dolayı ailesinden birisiyle o odaya giriyordu. Ve genellikle babasıyla olurdu.

Bugün farklı olarak abisi olduğunu sandığım birisi getirmiş. Yeşil gözlü, açık kahverengi olmasına rağmen içlerinde sarıda bulunan saçları vardı. Çok kaslı değildi, aslında azıcık kaslı olduğundan bile şüpheliyim. Biraz cılız bir şey gibi ama. Belkide giydiklerinden böyle. Saçlarına uyum sağlayan beyaz teni var. Hakkını yememek lazım şimdi cidden yakışıklı grubuna girer yani!

Cameron kadar tatlı,
Vini kadar iddalı,
Francisco kadar baklavalı,
Segio kadar tatlı bir yüz hattı,
Ediz kadar karizmatikliği yok ama
İDARE EDER.

Ben onu böle malum alacaklıymış gibi incelerken onunda bana baktığını vapur geçtikten sonra farkına vardım.

Eee Dicle olmak, birisine rezil olmakla ün kazanmak demek. E ben bide domates gibi kızarma özelliğimi kullanmassam darılırsınız siz şimdi
~_~

Eylül de şimdi bana rutin işlerinden birini yapmak için yanıma geldi.
Eylül "Dicle abla, nasıl geçti?" senin o benim için endişelenen yüzünü ısırırım kızım ben!

Yanına çömeldim ve boylarımızı eşitledim.Küçük ellerini ellerimin arasına aldım ve minik bir öpücük kondurdum.

Ben"Şimdi senin için ne kadar kolay geçiceğini biliyorum çünkü benim içinde kolay geçti. :) Bak abin gelmiş yanına hem. No problem :) "

Eylül " No problem matmazel :D !! "

Ben"Aynen öyle sevgili prensesimiz :D" dedim.
Ve ayağa kalkarak referans yapyım. Ve "seni seviyorum ve merak etme seni burda bekleyeceğim. :) " gülümsemesi gönderdim.
O da "Biliyorum :) Bende seni seviyorum. Bekle beni "

Abisi yanımıza geldi ve Eylül'ün elinden tuttu. " Hadi Eylül'üm gel odaya girmemiz gerek :)" dedi eylülde tamam abicim adlı bir harrket yaparak elini tuttu. Kapıdan girmeden önce de bana el salladı. Bende ona el salladım.

O odaya girdikten sonra bende bu sefer değişiklik olsun diye yemekhaneye gittim. Biraz canım yeşil ayıcık jelibonlar çekti yaa ;)

Yemekhaneye doğru yol alıyordum ki biri koridorda koşarken ayağı kırmızı fosforlu sandalyeye çarptı. Mal ya! Koca, fosforlu sandalyeyi sen nasıl farketmessin ya! :D
Yere düştü. Bende yardıma koştum.

Yanına çömeldim ve "Gel otur şuraya" diyerek sandalyeye oturtmaya yönlendiriyordum ama o ise "Eylül! Eylül o saçma sapan aletlere girdi. Yanında olmamı istiyordu. Ağghh yetişemedim.!!"dedi.

Bende ona sakinleştirmek amacıyla omuzlarını tuttum. "Daha yeni girdi merak etme. Gel seni oraya götüreyim."
O da, ona çikolata vermişim gibi mutlu oldu.
"Oldu o zamn hadi gidelim."

Ayaga kalktik. Yavaş yavaş yürümeye başladık. İkimizde sesiz kalıyorduk. Galiba çok konuşmayı seven biri değildir.

"Pek güzel bir tanışma olmadı. Ben Uraz. Sen? "

"Ben Dicle. Tanıştığıma memnun oldum Uraz. :)"

"Sende mi kardeşin için geldin peki?"

"mum.. Aslında...Bende kanserim."

"Dıştan öyle görünmüyorsun. Mesele yanlış anlama ama saçların var. Kardeşim gibi değilsin. "

"Evet. Saçlarım var. Belkide hayat bana burda güldü ha nedersin? :)"

"Evet cidden iyi gülmüş. Çok güzel bir kızsın. "

"Teşekkür ederim. Evet cidden çok güzel bir kızım. "

"Güzel olduğunu bilipte güzel değilim diye dolaşan, herkesin ona 'yok ya saçmalama çok güzel bir kızsın ' demesini bekleyen kızlardan değilsin."

"Ne kadarda çok kız dedin :D"

"Evet baya demiş oldum :)"

"Geldik Uraz :) Burada kardeşin. Mmmm... 5 dakika sonra çıkar. "

"AAA Uzay da burdaymış. Kendisi kardeşim olur. En büyüğü benim eheheh :D"

İsmini yeni öğrendiğim Uzay'ın yanına gittim. Acayip parlak ve güzel yeşil gözü olana Uzay ismi konulur mu? Uzay deyince akla mavi renk geliyor ama çocuğun gözleri yeşil.
Aslında neden ben bunu sorguluyorum ki babane ondan dimi ya!

Uraz ve Uzay oturdular. Bende yanlarına gideceğim sırada telefonum çaldı. Arayan Kraliçem.

"Efendim annem?"

"Dicle bugün alışverişe çıkıyoruz. Kıyafet bakacağız sana"

Biraz Urazgilden uzaklaştım.

"Tamam anne saat kaçta?"

"Şimdi hazır mısın?"

"Evet şimdi çıkabilirim. "

Telefonu kapattım. Tam dönecekken karşımda sırıtan bir Uraz gördüm.

"Ne o sevgilin mi merak etti? "

Göz devirdim ama ne devirme ne devirme.! Annemin vazoyu bile bu kadar şiddetli bu kadar hızlı devrilmedi ha!

"Benim sevgilimin numarasını biliyor isen banada versene. Bi çikolata isteyim ondan."

"Bilseydim verirdim. Hatta sana bile sevgili bile ayarlayalım."

"Hayatımın en değerli saatlerinde bir sevgilinin mızmızlanması veya kıskançlıklarıyla uğraşamam. Neyse benim gitmem gerekiyor. Görüşürüz "

"Bekle numaramı vereyim sana sıkıldıkça ararsın ama bende seni sıkıldıkça aramak istiyorum. "

Aha yavşadı lan! Ben de diyordum. Ne zaman bu güzelliğime yavşıycak bu velet diyorum.

"Olur................. Bu benim numaram. "

"................. Buda benim numaram.

"Tamam o zaman byü Uraz"

"Byü? "

"Watpadd okumuyor musun?"

"One ki? "

"Watpadd kitabından bir alıntı . Ve Watpadd de bir kitap yazma-okuma merkezi. Eğer Watpadd te kitap okumak istiyorsan ilk Türk'ün Londra'yla İmtihanı nı oku. Süperdir. "

"Tamam olur. "

"Neyse çok oyalandım. Görüşürüz "

Onun bir şey demesine fırsat vermeden uzaklaştım. Bana ayrılan özel odama gittim. İki senedir buradayım bu kadar yakışıklı insanlar görmedim. Doktorumu es geçiyorum. :D

Ve şunu söylemeden g3çemeyeceğim. Eylül le aramızda olan seni bırakmayacağım sözü kapıda bekle anlamında değil. Bu hayatta beni bekle anlamında. Küçücük Kız bile erken yaşta öleceğini biliyor.... Bunun kadar ağır bir düşünce olabilir mi sizce? İkimiz kaç kere karşılıklı ağladık. Kaç kere onun için saçlarımı kestim. Bunu anlayamazsınız. Bunu ancak yaşarsınız.



Okuduğunu için teşekkürler. Vote ve yorum yapmayı unutmayın. :)









Hasta KalpHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin