Yol boyunca sustuk.O konuşmayınca ben de tüm merak ettiklerimi sormayarak yuttum.Yaptığım tek şey onu izlemek oldu.Kusursuz görüntüsünün içinde bir kusur aradım, bulamadım.Çok farklıydı.Ve bu farklılık ona yakışıyordu.Ya da belki O hep O'ydu.Farklı görmeye çalışan bendim belki de.
" Of! Kahretsin." Diyerek bana döndü. Yanlış bir şey yaptığımı düşünerek sadece sustum ve ona bakmayı sürdürdüm. "Çok çekici olmalıyım.Gözlerini alamıyorsun benden." Diyerek gülümsedi.
" Kim?! Sen mi? Hah! Bu komikti." Kafamı cama çevirip dışarıyı izlemeye çalıştım. " Belki biraz." Dedim sessizce.Duymamasını isteyerek.
Cevap vermedi.Zaten varmak istediğimiz yere varmış olmalıydık, araba durdu.O inince bende indim.Karşımızda kocaman bir alan vardı.
"Yok artık. Bugün konser mi var?!" Ne kadar bağırdığım bilemiyorum.
Sorum havada asılı kaldı.
Siyah takım elbiseli, gözlüklü adamlar bir anda etrafımızı sardı.Tanrı aşkına! Neler oluyordu?
O kargaşanın içinde kendimi kapalı bir alanda bulmuştum.
Siyahlar içinde ki adamlar gidince hızımı alamayıp O'nun yanına gittim büyük bir hırsla.
" Şişht.Tamam."
Daha ağzımı açmadan bana bunları demişti. Aklımı okuyor olamazdı.
" Tamam, haklısın. Her şey çok karışık ve yoğun geliyor sana.Ama alışacaksın.Şimdi hazırlanmalıyız."diyerek arkasını döndü.Umursamaz tavrına ölecektim. "İlk konser deneyimin bugün olacak.Gel önce rahatlayalım."diyerek yine bileğimi kavradı.
Bir şey demeden ou takip ettim.Bir odaya girdi.Loş bir ortam hakimdi odaya. Ne çok aydınlık ne de çok karanlıktı.
Içeri girdik ardından kapıyı kapatıp kilitledi.Ne yaptığını anlayamadım sadece bekledim.
" Adını hala bilmiyorum."
"Hiç farketmeyeceksin sandım."
"Neyi?"
" Adımı bilmediğini. " Duraksadı. " Marilyn Manson."
"Wow çok havalı bir isim!" Fazla tepki göstermiş olamazdım.Degil mi?
" Öyle.Öyle olmak zorunda."diyerek gülümsedi. Bu sırada cebinden bir kağıt çıkardı.İçinden de bir jilet! JİLET!!
"O da ne öyle! "
"Senin ismin ne?"
Ah, hala bu isim öğrenne saçmalığında kalmış olamaz.
" Jesse.Jesse Jordan.Ve evet senin ki kadar havalı bir isim değil. Lanet olsun.O elindeki ile ne yapacaksın?!"
Koltuğa oturup beni yanına çağırdı. Gittim ve oturdum. Onun kuklası gibi hissediyorum.
" Bunu daha önce denemiş olmalısın Jesse.Degil mi? ? Büyük bir tepkiye gerek yok." Diyerek kolumu kendine çekti. Biraz baktıktan sonra kafasını kaldırıp dolmuş gözlerime baktı. " Ne yani , hiç iz yok.Temizsin."
Hergün kendimi kesen bir manyak imajımı veriyordum.Anlamadım.
" O şeyi benden uzak tut." Yanından kalkıp kapıya yöneldim.
"Kendine zarar vererek rahatlayanları anlayamıyorum.""Buraya geri dön. Sana zarar vermeyeceğim.Korktuğunu görebiliyorum."
"Korkmak mı? Korktuğum falan yok.Sadece bu şeyin kötü bir anısı var."
"Tamam. Sana zarar verme niyetinde değilim." Diyerek jileti masaya koydu . Ardından siyah tişörtünü çıkartıp kenara fırlattı.
Neden o izlere rağmen hala kusursuzdu karşımda. Neden kendisine bunu yapıyordu ki? Vücudunun ve kollarının belli yerlerinde izler vardı.
Odanın içinde olan ve yeni farkkettigim mini dolaba yönelip içinden küçük bir bira çıkarıp bana uzattı.İşte buna ihtiyacım vardı.Elinden alıp hızla açıp kafama dikledim.Sonrada kapının arkasına sırtımı yaslayıp yere oturdum.O da kendine bir bira alıp eski yerine oturdu.
Jileti tekrardan eline aldı."Kan tutuyorsa bakma."diyerek kolunun üzerine yerleştirdi jileti.
Gözlerimi elimde tuttuğum biraya sabitledim.
" Bunu yapmak zorunda mısın?"
"Bir şeyleri zorunda olmadan da yaparsın bazen.Zorunda değilim ama yapacağım, küçük. " Sesinin sonunda küçük bir inilti duydum.
Lanet olsun. Bu nasıl rahatlama şekli! Kendine zarar veriyordu.
" Sana orada sorduğum da gitmeliydin.Benim dünyam herkesin kaldıracağı türden değil. "
Ben senin dünyanada sana da, tamam sakinim.
" Senin dünyanın canı cehenneme. Hangi dünyada kendine zarar vererek rahatlayan biri var ki?!"
İlk defa sesli güldü. Ömür boyu sesli gülerek yaşayabilirsin mesela ama kendini kesme ya da biçme Marilyn.Ya da yap.Ne yaparsan yap.
Kafamı ona çevirdiğimde kolundan sızan kanı gördüm. Oturduğum yerden kalkıp boş bira şişesini duvara attım.Sonrada yanına gidip elinde ki jileti aldım.Kendi koluma doğrulttuğumda bana şaşkınca baktığını gördüm.
Arkadaşımı bu şey yüzünden kaybettim ben.O an yine aklıma geldi . Gözlerimden yaşlar akarken jileti koluma değdirdim.Bastıramadan elimden düşmüştü. İlk defa kararlıydım yapacaktım.Ve Marilyn Manson buna engel oldu.
"Ne yapıyorsun sen? Manyak mısın?"
"Burada senden başka manyak göremiyorum. " diyerek kapıya yönelip açtım ve gittim.
Sadece kalp atmayınca ölü sayılmaz insan.Nefes alırken de ölü sayılırdı, bazen.
O bu şeye tamamen uyuyordu.Nefes alıyordu ama ölü gibiydi.Bunu hissetmiştim.Yitirdiği bir şeyleri vardı. Bunu görmüştüm gözlerinde.
Güçlü kalmak adına taktığı maske ile sürdürüyordu hayatını. O maskenin ardında saklı kalan çok şey vardı.
Odadan çıktıktan bir süre sonra geri döndüm ve O'nu gördüm. Hafif ışık sızan odanın bir köşesinde sırtı duvara dayalı bir şekilde yerde oturuyordu.
Yanında duran poşetin üzerindekilerinin bir tür uyuşturucu olduğunu görünce şaşırmadım.Bu adamdan her şeyi beklerim.
Oradan öylece geçip gitmeyi planlarken yapamadım.
O karanlıkta boğuluyordu.Bu odanın karanlığı değildi, kendi karanlığında sıkışıp kalmış gibiydi.O an yanına gidip yapabileceğim tek şeyi yapmak ve O'na sarılmak istedim. Acımak veya başka birşey değildi bu.
Ben O'nda kendi karanlığımı gördüm.Belki sarılsaydım az da olsa alırdım siyaha boyanmış ruhundaki kırıntıları.
Ama yapadım.Çıkardığım ses ile başını kaldırıp kapıya doğru bakınca göz göze gelmiştik.Gözlerinde ki yaş olamazdı değil mi?
Ne yapacağını kestiremediğim için hızla oradan ayrılıp kendimi dışarı atmıştım. Bu yönünü kimsenin görmesini istemezdi.Ben görmüştüm istemeden de olsa.Ve hesabını soracaktı bana, buna eminim.
O'nun deyişiyle, artık onun gitaristiydim.O'nun.
Ne olduysa o anda oldu. Gözlerimiz bulusunca... İçimde yaşayan ölü kız O'nun içinde ki ölü çocuğu sevdi.Ve ona yardım etmek istiyor.
Ya O'na yardım edecektim ya da O'na karışıp her an biraz daha O olup kaybolacaktım.Buna hazırdım.Tek sorun beni kabul edip etmeyecegiydi..